Mustafa ÇALIŞAN
  • 23/03/2020 Son günceleme: 23/03/2020 11:54
  • 3.649

BELGESEL YAZI DİZİSİ - 1

Tarih: 23 Mart 1960. Urfa’daki İpek Palas Oteli’nin 3. katında, 27 numaralı odada sabaha karşı üç devir yaşamış “bahtiyar bir ihtiyar” son nefesini verir. Dünyadan geriye bir demlik, birkaç bardak, eski bir gömlek, cübbe, sarık, misvak, biraz çay ve şeker, iki kalem, kâğıt, birkaç tane kap ve on lira para bırakır.

Bir de, her harfiyle kâinat kitabını deşifre ettiği kocaman bir eser. Küllî bir eser: Risale-i

Nur Külliyatı.

Tarih: 27 Mayıs 1960. Vefatından sadece 65 gün sonra, Türkiye askerî darbe ile uyanır. İhtilalin kudretli komutanları, Üstadın naşının askerî bir uçakla bilinmeyen bir yere naklini emreder. 

Tarih 3 Ekim 2009. T.C. Başbakanı Recep Tayip Erdoğan’ın şu sözleri günlerce konuşulmuş,

Türkiye’yi ayağa kaldırmış, medyada geniş yankı bulmuştur:

“Bitlisli Said Nursi’siz bir Türkiye’nin maneviyatı noksan kalır.”

Tarih 23 Mart 2020 Vefatının üzerinden tam 60 yıl geçmiştir. Ve naaşının yeri hâlâ bilinmemektedir. Kabri ortadan kaldırılarak gayesi, mefkûresi, eserleri, talebeleri ve topyekûn hizmeti de ortadan kaldırılmak istenmişti. Ama proje büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı. Geride bıraktığımız 60 yıl içinde, Said Nursi ve eserleri unutulup yok olmak bir yana; bütün dünya tarafından okunur hâle geldi. Vefatının 50. Yılı’nda eserleri olan Risale-i Nur Külliyatı, 50 farklı dünya diline çevrildi.

Yerli ve yabancı ilim adamları onun hakkında mastır, doktora tezleri hazırladı. Dünyanın yedi kıtasından meşhur entelektüeller hakkında ciddi ve hacimli araştırmalar yaptı. Yerli ve yabancı birçok önemli üniversitelerde eserleri ders kitabı olarak okutulmaya başladı.

Hakkında akademik kürsüler ve araştırma merkezleri kuruldu. Farklı meşreplerden pek çok dindar Türkiyeli, onun Allah rızasından başka bir amacı olmadığı fikrinde buluştu. Öyle veya böyle, Bediüzzaman bu ülkede çok büyük ses çıkardı.

 

Nurs’ta Başlayan Hikâye

Hikâyenin ilk sayfası, Doğu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünü resmeder. Bugün dahi ulaşmakta zorlanacağınız dağ köyü, Bitlis’in Hizan kazasındaki İsparit nahiyesine bağlı Nurs köyünden başkası değildir.

Said Nursi, bundan 145 yıl önce, 1877’de Nuriye Hanım ve Sofi Mirza Efendi’nin oğulları olarak dünyaya gelir. İlk eğitimini ağabeyinden aldıktan sonra, köyüne sığmamaya başlayacaktır. Bitlis, Van, Mardin üçgeninde bir ilim hayatı. Ardından İstanbul, sonra sürgünler, zindanlar, zehirler, çileler ve yokluğun ortasına neşvünema bulan Risale-i Nur filizleri.

Üç Devre Tanıklık Etti

Bir yandan “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor!” diyen dertli bir gönül, diğer yanda cephede Rus’la savaşan, TBMM’de bildiri yayımlayan bir düşünür. Öte yandan padişahının konuğu olarak Barbaros Zırhlısı ile Selanik’e, oradan da trenle Kosova’ya giden ve projelerini sunan eden bir vatan kahramanı.

Bir yandan Sultanahmet Meydanı’nda, Selanik Hürriyet Meydanı’nda, Şam’daki Emevi Cami’nde on binlere hitap eden, kitleleri harekete geçiren bir din adamı, diğer yandan kendisine teklif edilen konakları, maaşları, unvanları elinin tersiyle itip köşesine çekilen bir garip hoca. Osmanlı’ya, Meşrutiyet’e ve Cumhuriyet’e tanıklık eden, her devirde fikirlerini açık yüreklilikle haykırmaktan, haykırmakla kalmayıp hayata geçirmekten çekinmeyen gerçek

bir aktivist.

“Sürgün” gönderildiği Barla’da “yaz kardeşim” diyerek ilk Nur Risalesi’ni yazdıran, yazdıklarıyla iman hizmetini kalpten kalbe aşılayan “rehber” bir adam. En zor zamanlarda en güzel ürünlerini ortaya çıkaran, kibrit kutularına yazılmış risalelerin parmaklıklar ardından sızdırıldığı “delice” teşebbüslerin başını çeken bir adam.

Evet, Said Nursi kimdir? Öğretisi nedir? O, neden Türkiye’deki diğer bütün İslâm âlimlerinden farklıdır? Bu coğrafyanın son yüzyılında hangi olaylara tanıklık etmiştir? Eserleri hangi şartlarda yazılmış ve çoğaltılmıştır? Kürtçü müdür, milliyetçi midir, Türkçü müdür?

Cumhuriyetçi midir? Hangi yerel ve küresel sorunlara temas etmiş, hangi çözüm reçetelerini sunmuştur? İdealleri, projeleri nelerdir? Ardından gelenler neler yaptılar? Bugün Risale-i Nur hareketi ne durumdadır; duruşu, çizgisi nedir? Ülke içinde ve dışında nereden nereye gelinmiştir? Bütün bu sorular hâlâ yeterince cevaplanabilmiş, aydınlatılabilmiş değil…

Bir Kabri Bile Çok Gördüler

27 Mayıs 1960 İhtilali ile Demokrat Parti Hükümeti Yassıada Mahkemeleri’nde tarihinin en karanlık günlerini yaşar. Türkiye, Milli Birlik Komitesi İdaresi altındadır. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakanlık Müsteşarı Albay Alparslan Türkeş ve İçişleri Bakanı M. İhsan Kızıloğlu yönetimin muktedirleridirler. 11 Temmuz 1960 Pazartesi günü Urfa Valisi Necdet Yalçın ile Doğu Bölgesi Kolordu Komutanı askerî bir uçakla Konya’ya gelirler.

O esnada Konya İmam Hatip Okulu’nda meslek dersleri öğretmenliği yapmakta olan Bediüzzaman Said Nursi’nin kardeşi Abdulmecid Ünlükul valilik makamına çağrılır. Kendisine kardeşi Said Nursi’nin cenazesini Urfa’dan nakledeceklerini söylerler. Zorla kâğıt imzalatırlar.

Abdulmecid Ünlükul ile o gün vilayette Cemal Tural Paşa, Refik Tulga Paşa ve 2. Ordu Komutanı muhatap olurlar. Cemal Tural Paşa, “Said Nursi’nin kabrini Şark ahalisi ve güney sınırlarımızdan kaçak olarak gelip ziyaret edenler var. Nazik bir zamandayız. Sizin de iştirakinizle kabrini İç Anadolu’ya nakledeceğiz.” der. Bediüzzaman’ın kardeşi Abdulmecid Ünlükul, dilekçe imzalatıldıktan sonra Konya Havaalanı’na götürülür. Askerî uçakla Urfa’ya intikal edilir.

Kabir Kırılıp Naşı Kaçırılır

12 Temmuz 1960 Salı günü gece yarısı askerler şehri kontrol altına alırlar. Sokağa çıkma yasağı ilan edilir. Şehrin önemli noktaları tanklar ve zırhlı araçlarla kuşatılır. Gece 01.00’de Urfa Halilürrahman Dergâhı sıkı bir kontrol altına alınır.

Askerler komutanlarının kendilerine verdikleri emirle Bediüzzaman Said Nursi’nin kabrinin bulunduğu iki kubbeli yerin üst pencerelerini ve demir parmaklıklarını kırarak içeri girerler. Ellerinde demir kesme aletleri ve balyozlarla mezarın mermerlerini sökmeye,

parçalamaya başlarlar. Kabir kırılır, naaş çıkartılır. Vefatından 111 gün sonra kabrinden çıkartılan Said Nursi’nin naşı hiç bozulmamış vaziyette doktor ve askerlerin gözetiminde galvanizli tabuta yerleştirilir. Bir askerî cemseye bindirilir. C47 askerî uçağıyla önce Afyon’a, oradan da o gece askerî bir vasıta ile Dinar-Baladığız üzerinden Isparta istikametine götürülür. Abdulmecid Ünlükul yanındadır. Gecenin zifir karanlığında dağlık bir bölgede meçhul bir mekânda daha önceden hazırlanmış olan bir kabre varılır. Askerî birlik mensuplarınca alelacele hazırlanan kabre konulur. Kabrin üzeri toprakla örtülerek gizleme yapılır.

Ve gecenin zifir karanlığında olay mahalli terk edilir. Bediüzzaman Said Nursi vefatından 58 yıl sonrasında bile hâlen meçhul olan bir diyarda meçhul bir kabirde “bir garip veli” olarak berzah âleminde ahiretteki hesap gününü beklemektedir.

Devam yarın...

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz