Muharrem ERGÜL
  • 21/01/2018 Son günceleme: 21/01/2018 18:19
  • 15.181

​Yıllar önceydi... Ünlü bir şairimizle "İklim Yayınevi'nde" oturuyorduk. Ağabey konumundaki ünlü şair konuşuyor, bizler de onu dinliyorduk.

Arkadaş grubunda bulunan bizler de yeri geldikçe özenle seçilmiş kelimelerle konuşmaya dikkat ediyorduk.

Gereksiz konuşarak, yanlış bir şey söylememek için de çok dikkatli davranıyorduk.

Bilen bildiğini söylüyor, bilmeyen bilir gibi yapmıyordu.

Heybesinde sözü olan sözünü söylüyor, herkes de saygıyla dinliyordu.

Sohbet, ünlü şairimizin yönlendirmesiyle sanat-edebiyat şöleni havasında sürüyordu.

Güncel siyaset konusuna dalınmıyordu. Medyatik yönlendirmeler gündem oluşturmuyordu.

Biliyorduk ki, egemen olan siyaset ve hamaset dili kamuoyu oluşturmaya yönelik algı operasyonlarıydı. Bizlerin bu tür haberlerle kaybedecek vaktimiz yoktu.

Yine biliyorduk ki, televizyonlarda o gün oynanan "Yalan Rüzgarı" filmi gerçek hayatta misliyle oynanıyordu.

Bizler, böyle bir ortam ve duygu içinde ünlü şairimizi dinlemeye devam ediyorduk.

Sohbetin en koyu yerinde bir anda kapı açıldı. İçeriye hepimizin tanıdığı şiir meraklısı genç bir arkadaşımız girdi.

Elinde bulunan kitabı büyük bir heyecanla ünlü şairimize uzatarak:

"Ağabey, bir ayda yazdığım şiirleri bastırdım. Matbaadan ilk kitabı aldım ve size getirdim."

Ünlü şairimiz kitabı almak için hamle yapmayınca, arkadaşımız kitabı eksilmeyen heyecanıyla masanın üzerine bıraktı. Öyle ya, ilk şiir kitabıydı. Üstelik şiirlerini bir ay gibi kısa bir sürede yazmıştı. Matbaadan aldığı ilk kitabını da hayranı olduğu ünlü şairimize getirmişti. Ünlü şairimiz şöyle bir kapağını açıp baksa bile dünyalar onun olacaktı.

Kitabı masanın üzerine bırakan arkadaşımız ünlü şairimizle göz göze geldi.

Ünlü şair bir hamleyle masadaki kitabı aldı. Sonra genç arkadaşımıza dönerek hakaretamiz bir ifadeyle:

"Matbaalar basıyor diye, yazmak zorunda mısınız?" diyerek, kitabı duvara fırlattı.

Hepimiz donduk, kaldık.

Kafamızdan kaynar sular döküldü.

Hayran olduğumuz ünlü şair niçin bu kadar hiddetlenmişti.

Doğrusu bunu hiçbirimiz, hiçbir zaman soramadık.

Genç şiir meraklısı arkadaşımız öylesine bir köşede adeta dondu, kaldı.

Bizler ise mosmor. Ortamdaki şiir ve edebiyat sohbeti kaldığı yerden devam etti.

Ünlü şairimizin kitabı fırlatması ve genç şair arkadaşımıza yaptığı bu davranış hiç konuşulmadı ama hepimizin yüreğine dert oldu.

"Matbaalar basıyor diye, yazmak zorunda mısınız?" sözleri bugün bile kulağımda çınlıyor.

Ne zaman bir şey yazacak olsam, bu sözün tılsımlı etkisi sanki beni sarıp sarmalamış gibi hissederim.

Yazmak, hele hele şiir yazmak çok ciddi bir işti.

Her yazdığımız, yazdığımız yayından fırlatılmış ok gibidir. Ya doğru hedefe gidecek ya da bir daha asla geri gelmeyecek o ok.

Bir kez yazdığını ya doğru yazacaksın ya da hiç yazmayacaksın.

Yazarken emek harcayacaksın. Kuyumcu titizliği ve nakkaş yüreğiyle kelimeleri yerli yerine oturtacaksın.

Herkes gibi değil, kendin gibi yazacaksın. Yazdığını okuyan onda seni bulacak.

Bakın büyük sanatçılara, romanları, öyküleri ve şiirlerinde kendi tavırları bellidir. Onları yazdıklarıyla tanırsınız, bilirsiniz.

Hele şairler, onların her dizelerinde adeta kendi isimleri gizlidir. Öyle ki, büyük şairler de öyle bir ayda bir kitabı dolduracak kadar şiir yazmazlar.

Hatta çoğu şairimizin hayatları boyunca yazdığı şiirler ancak bir kitabı dolduracak kadardır.

Hatta, yazdığı bir şiirdeki bir kelimeyi beğenmediği için şiirini on yıl bekleten şairimiz vardır.

"İşte, Yahya Kemal Beyatlı, işte Ahmed Arif, işte Mehmet Akif Ersoy, işte Necip Fazıl Kısakürek, işte Nazım Hikmet"

Edebiyatımızın zirve isimlerinin aslında tek bir şiir kitabı olduğunu söylersem sakın şaşırmayın.

Yani, ünlü şairimizin, "Matbaalar basıyor diye, yazmak zorunda mısınız?" sözleri demek ki boşuna değilmiş.

O gün kızıp mosmor olduğumuz bu sözler zaman içinde bizim kuşak için ciddi bir uyarı olmuştu.

Yine, yıllar sonra "rahle-i tedrisinden" geçtiğimiz bir büyüğümüz Gümüşhanevi Ahmed Ziyaeddin Hazretlerinin şu sözlerini bize hatırlattığında, sözün önemi bizler için daha da artmıştı.

"Keser sesi,
Keser sesi
Uzaklardan gelir
Keser sesi
Ustaların Meclisinde
Çıraklar keser sesi.
"

Söylenen ve yazılan her şey kalıcı olacağı için önemlidir.

Ama aslolan doğru ve yerinde sözlere sahip olmaktır.

Matbaalar basıyor diye aklınıza geleni yazıp dağıtmak sahibini zor durumda bırakır.

Bugün matbaaların yerini alan elektronik cihazlarınızla öteye beriye bir şey yazarken şu sözü aklınızdan çıkarmayın.

"Matbaalar basıyor diye, yazmak zorunda mısınız?"

Yoksa başınıza gelecek olan sosyal medya kazalarından ömür boyu kurtulamazsınız.

Kalın sağlıcakla

Yazarın Yazıları