A. Raif ÖZTÜRK
  • 30/03/2015 Son günceleme: 30/03/2015 15:28
  • 14.341

Bu millet öyle acı günler yaşadı ki, bugün bu gerçekler yeni nesil kuşaktan kime anlatılsa, “..hayır, olamaz, bunlar imkânsız, inanılır gibi değil” gibi, HAYRET ifadeleriyle karşılaşılıyor. Öyle ya, nasıl inanılsın ki? Ne kadar da yumuşatarak anlatsanız, o gerçekler akıl ve mantıkla asla izah edilemiyor. İbreti âlem için unutulmaması gerektiğinden, bu gün bunlardan sadece bir tanesini ele alacağız.

Şapka Kanunu: Böyle acımasız ve mantıksız bir kanun dünyanın en iptidai ve en despot ülkelerinde bile yok. 2 Eylül 1925 günü, devlet memurlarına şapka giyme zorunluluğu getiren 2431 numaralı bakanlar kurulu kararnamesi çıkarıldı. 28 Kasım 1925 tarihinde de mecliste kabul edilen 671 No'lu "Şapka İktisası (giyilmesi.) Hakkında Kanun" ile TBMM üyelerine, memurlarına orta ve liselere başlık olarak şapka giyilmesi zorunluluğu getirildi ve Türk halkı da buna aykırı bir alışkanlığın devamından men edildi. Kanun, 28 Kasım 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin (kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun” 3 Aralık 1934 günü mecliste görüşüldükten sonra oybirliği ile kabul edilerek yasalaştı. Bu kanun, 1982 anayasasının 174. maddesine göre "inkılâp kanunları" (anayasaya aykırılığı iddia edilip iptal edilemeyecek kanunlar) arasındadır ve değiştirilemiyor... (Halen yürürlüktedir fakat halk tarafından, tamamen pasifize edilmiştir.)

Evet, ilk bakışta masum gibi gözükse de, bu kanunun akabinde ki icraatlara bakıldığında, binlerce masumun ve de üstelik yüzlerce âlim zatların cami avlularında, meydanlarda ve sokaklarda idam edilmelerine sebep olmuştur. Bu yasaya gerekçe ise maalesef “..çağdaş olma, medenileşme, kafaların içini hurafelerden kurtarıp, bilimsel düşünceye açma yolundaki çabaları destekleyen ve simgeleyen bir adım” (!!!) olarak gösteriliyordu. Şapka kanunu yoluyla halk, psikolojik olarak değişime hazırlanacaktı!...

·        Bu yasa, çeşitli Anadolu illerinde protestolara neden oldu. Yasanın kabul edildiği gün Erzurum’da protesto gösterileri oldu ve bu ilde bir ay sıkıyönetim ilan edildi. Tutuklananlardan 13 kişi idam edildi. Yanlış okumadınız, evet İDAM EDİLDİ…

·        24-25 Kasım 1925 tarihlerinde Kayseri’de Şeyh Ahmet Efendi ve dört arkadaşının yönlendirmesi ile büyük bir yürüyüş yapıldı, 300 kişi tutuklandı. Şeyh Ahmet Efendi dört arkadaşı İstiklal mahkemesinde yargılanarak İDAM EDİLDİ...

·        25 Kasım günü Sivas’ta duvarlara şapka aleyhine afiş ve bildiri asılması nedeniyle şehrin bütün muhtarları tutuklandı; suçsuzluğu (!) anlaşılanlar beraat etti; ulemadan İmamzade Mehmet Necati Efendi ile Abdurrahman Efendi İDAM EDİLDİLER...

·        Rize’de on gün kadar süren olaylar sonucu 143 kişi tutuklandı; içlerinden 8 kişi İDAM edildi… Maraş’ta ise Camii-i Kebir etrafında toplanıp “Şapka İstemeyiz” diye bağıranlar tutuklandı, 5 kişi İDAM edildi...

·        Bunlardan, doğuda vazife gören İstiklal Mahkemesi ise sadece bir günde, TAM 47 kişiye İDAM cezası vererek rekor kırmıştır... 

·        İstiklal Mahkemelerinin ilk üç yıllık süresi içinde yargıladıkları insan sayısı, 60.000’i buldu. Bunlardan 3000’i maalesef İDAM edildi, 2000’i ise kalebentlik ve kürek cezalarına çarptırılmış, diğerleri de para ve hapis cezalarına çarptırılmışlardır...

Şimdi de binlerce idam mazlumlarından, sadece birkaçına odaklanalım ki, hâlâ koruma altında olan bu kanunun vahameti daha iyi anlaşılsın:

İskilipli Âtıf hoca: Ünlü İslâm âlimlerinden M.Atıf Hoca, Şapka Kanunu’ndan tam 18 ay önce yazdığı ‘Frenk Mukallitliği ve Şapka’ eserinden dolayı, yani yasanın geriye doğru işletilmesi suretiyle idam edilmişti. (..ki hiçbir hukuk sisteminde bu yoktur, sadece kitabı toplatılabilir.) Üstelik 32 sayfalık bu kitapçığı, yasa gereği, yayınlamadan önce Maarif Vekâleti’ne de (yani Milli Eğitim Bakanlığına) göndermiş, vekâletten izin alınmış, hattâ TAKDİR dahi almıştır.

Şapka Devrimi Kurbanlarından İskilipli Muhammed Atıf Hoca, bu konudaki düşüncesinin bedelini canıyla ödeyen, yakın tarihin en önemli şahsiyetlerinden sadece biriydi. İdama mahkûm edilen Atıf Hoca ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi 4 Şubat 1926'da gece sabaha karşı eski meclis binası önünde asıldılar. İstiklal Mahkemesi üyesi Kılıç Ali’nin, hocanın boynuna ip geçirilirken, başına bir şapka geçirdiği, "giy domuz" dediği ve küfürler ettiği de tarihi belgeler arasındadır...

Şalcı (bohçacı) Bacının idamı: (Zulmün zirveye çıktığı zırva.)

Şalcı Bacı'nı hikâyesini yıllar önce Cihan Aktaş'ın "Tanzimat'tan Günümüze Kılık-Kıyafet ve İktidar" isimli kitabında okumuştum. Cihan Aktaş araştırma yaparken, kayıtlarda İskilipli Atıf Hoca ile birlikte İDAM edilen 25 âlimin yanında, Şalcı Bacı'nın da ismini fark etmiş ve hikâyesinin peşine düşmüştü...

Unutmamak üzere hatırlayalım:

Şalcı Bacı`nın da idamında rol oynayan Paşa, Çetin Altan`ın dedesi Tatar Hasan Paşa`dır.

Şalcı bacı; ekmeğini kapı kapı dolaşarak, çarşaf, havlu, yatak örtüsü, puşu, şal satışıyla kazanan bir Anadolu kadınıdır. Bir medeniyetin birikimini taşıyan, ilmi hükümsüz kılınmak istenen bir âlimle,  geçimini şal satışına bağlamış kadın, aynı gerekçeyle idam sehpasına çekiliyorlar. Suçlandıkları şey ise ‘Şapka Kanunu`na muhalefeti etkilemek.

Nimet Azık kitabında; “Şalcı Bacı Asılmaya Gidiyordu" başlığını taşıyan bir hikâye anlatır.  Şapka Kanunu`na muhalefet suçuyla jandarmalar tarafından ite kaka götürülen kadıncağızın hali, yol üzerinde bu duruma tanık olan donuklaşmış insanların içlerini kabartmıştır...

Bu konuda Çetin Altan’dan bir not: Şalcı Bacı`nın sehpaya çıkmadan önce "Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki!" dediğini aktaran Ç. Altan, "Ben o tarihte doğmamıştım. Çok ama çok sonradan dedemden öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız bir burukluk kaldı içimde", diyor…

Bu gerçekleri sulandırmak amacıyla daha sonra, bazı ısmarlama yazılar kaleme alınmış ise de, kanlı mızrak artık çuvala sığmıyor. Bütün belgeler ap-açık ortadadır. İsteyen ilgili kaynaklardan, isteyen de internetten ulaşabilir. (Aşağıda linkini arz ettim.) Şimdi lütfen dikkat:

Bu ilke kanunu hâlen yürürlüktedir ve “değiştirilemez” hükmü taşır. Fakat, on binlerce hukuk adamının bile takmadığı bu kanun yüzünden, niçin binlerce masum asıldı?...

Evet, tarihin tekerrür etmemesi için, üstü asla örtülemeyen bu gerçekler bilinmeli, mutlaka ibret alınmalıdır o zihniyete asla taviz verilmemelidir…

(Bir sonraki yazımda da, unutulmaması gerekenlere devam edeceğim, inşallah.)

1926’DA CAMİ AVLUSUNDA ASILAN MÜSLÜMANLARDAN, İBRETLİK BİR SAHNE LİNKİ: Tıklayınız

 

Yazarın Yazıları