A. Raif ÖZTÜRK
  • 02/05/2016 Son günceleme: 02/05/2016 11:19
  • 7.527

Üzülerek arz ediyorum ki, bir asra yakın zamandan beri bizlere okutulan, daha doğrusu yutturulan tarihin çoğunluğu, maalesef ısmarlama olarak yazdırılmıştır.

Ya ölüm korkusuyla, ya da yaranabilmek ümidiyle ihtilalcıların arzuları üzerine yazılmış, yani zorla yazdırılmış olduğundan, güvenilir değildir ve senaryolarla doludur. Bu yolla da birçok zaferin bazı kahramanları özellikle unutturulmuş, kendilerini zorla ön plana çıkartanlar ise kahramanlaştırılmıştır. Pek tabiidir ki hiçbir gerçek, sürekli örtülü kalamazdı.  Bu konuda Kadir Mısıroğlu’nun ifadesi; “Cumhuriyet tarihi, yalan deryasıdır. İçine düşen boğulur.” Şeklindedir. (Bu cümleyi aynen kopyalayarak aldım.)

Allaha cc binlerce şükürler olsun ki, son yıllarda, yıllarca gizli tutulan arşivlere, tarafsız tarihçilerimiz de ulaşmaya ve gerçekleri ifşâ etmeye başladılar. “Yakın Tarihimiz.” “Örtülü Tarihimiz.” “Yalan Söyleyen Tarih Utansın.” “Derin Tarih.” “Kayıt Dışı Tarihimiz.” V.s. ..adlarıyla, onlarca ciltlik ifşaatlarla, gerçek tarihimiz bir nebze de olsa aydınlatılmaya başlanmıştır. “Derin Tarih”in her cildinin başında da şu iddia yer alıyor: “Derin Tarih ile tüm bildikleriniz tarih olacak!”

Meselâ; Gazi Mustafa Kemal’in de; “Geldikleri gibi gittiler”. Hem de tek kurşun sıkmadan... ..Dediği halde, düne kadar büyük coşkularla “YUNAN’I DENİZE DÖKTÜK” diyerek niçin kutlama yapıldı? Unutturulan Kût’ül-Amare zaferi gibi müthiş bir zaferimiz varken, niçin böyle gereksiz kutlamalarla uyutulduk? Bunu düşünmeye değmez mi?... Ünlü Tarihçi Yavuz Bahadıroğlu şöyle haykırıyor: “Kût’ül Amare Bayramı’nı kutlamaktan vazgeçerek, İngilizleri sevindirdiğimiz yeter! Tekrar kutlamaya başlayarak, biraz da biz sevinelim...” 

Bu günlerde ilk defa 100. Yılında kutlamaya başladığımız “Kût’ül-Amare zaferi”ni, maalesef halkımızın %90’ı hiç bilmiyor. Çünkü resmen ve zorla unutturulmuştu. Oysa bu zafer, 1915’te Osmanlı İmparatorluğunun İngiliz ve müttefiklerine karşı, müthiş bir başarıyla kazandığı ve asla unutulmaması gereken tarihî bir zaferdir. Hatta 1945’e kadar her sene büyük coşkularla kutlanmıştı. Ancak, 1945’de İngilizlerin baskı ve talimatlarıyla, o günkü tek parti diktasının marifetiyle (!) resmi kutlamalar durduruldu. 1952’de de halk arasındaki lokal kutlamalar da tamamen bıraktırıldı…

İşte son günlerdeki aktüalitesi nedeniyle, ben de sizlerle bu ilginç konuyu mütalâa etmeye, kendimi mecbur hissettim. Çok önemli olduğu halde üstü örtülen bu konu, bir köşe yazısına asla sığdırılamayacağı için, şimdilik sadece bir özetleme yapacağım. Sonra da bu önemli konu hakkında daha geniş bilgi isteyenlere, doğru tarih hakkında güvenilir adresler vereceğim, inşaallah…

65 Yıl sonra ilk defa 100. yıldönümünü idrak ettiğimiz Kût’ül-Amare zaferimiz, gerçek kahramanların hatırlanması açısından mühim bir fırsattır. Rahatlıkla Çanakkale’nin yanı başına dikebileceğimiz bu ikinci büyük zafer, ders kitaplarımızda nedense bir iki cümleyle geçiştirilir. Hele Nureddin Paşa ve Halil Paşa gibi kahramanların esamisi bile okunmaz. Acaba o tarihte bir İngiliz ordusunu mağlup etmiş, generalinden erine kadar, topundan tüfeğine kadar, esir almış başka bir devlet var mıydı? Disipliniyle, imanıyla, kahramanlık ve fedakârlığıyla, stratejisi ve taktiğiyle ‘büyük’ sıfatını hak eden Kût’ül-Amâre zaferimiz, inşaallah bu yıldan itibaren hak ettiği yeri alacaktır…

Kût'ül Amare'de neler oldu?

29 Nisan 1916'da Bağdat’ın güneyinde bulunan, Dicle Nehri kıyısında Kut'ül Amare şehri yakınlarında, Enver paşanın amcası Halil Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetlerinin, İngiliz’leri perişan ettiği Kut'ül Amare Muharebe Zaferi kazanılmıştı. 13 bin 300 İngiliz askeri ile 13 general 481 subay esir alınmış, 40 bini aşkın İngiliz askeri öldürülmüştü. Osmanlı ordusunun ise sadece; 350’si subay, 10 500 şehid verdiği biliniyor. İngilizlerin müttefiki olan tüm ülkeler ve tabi İngilizler bu zafer karşısında şaşkınlık içindeydiler.

Kut Zaferi'ni ve gündeme gelişini değerlendiren Araştırmacı-Yazar Müfit Yüksel, Kut'u Türkler, Kürtler ve Arapların birlikte kazandığını vurguladı. Generalleriyle birlikte binlerce kişilik İngiliz ordusunun tamamının esir alındığı Kut Zaferi'nin, yeniden hatırlanması bazı çevreleri rahatsız etti. Yüksel bu durumu; çünkü “Kut'ül Amare'yi, Kemalist zihniyet önemsizleştirdi” şeklinde yorumladı. Eeee, mumları yatsıda sönenler, elbette rahatsız olacaklar…

Konunun güncelliği nedeniyle, en güvenilir tarihçi kadroyu da araştırdım. Tarihçi Yazarlarımızdan Mustafa Armağan’ın yayın yönetmenliğinde hazırlanan Derin Tarih, Kûtu’l-Amâre zaferine giden yolda yaşananları Prof. Dr. Edward J. Erickson ile satırlara taşıması, çok ilgimi çekti. Ortaklaşa olarak Büyükelçi Altay Cengizer de İngiltere’nin gözüyle Kût yenilgisini kaleme alması da bambaşkaydı. Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu da İngiltere’nin, bu yenilgiyi nasıl soruşturduğunu yazdı. Askerî tarihçi Dr. Nikolas Gardner Derin Tarih’e Kut gerçeğini “İngilizlerin Kût’taki mağlubiyeti gizlemeleri imkânsızdı” diye anlattı. Kut’ül-Amare’nin yüzen ganimeti Julnar gemisinin nefes nefese macerasını Doç. Dr. Mustafa Selçuk kaleme aldı. Halil Kut Paşa’nın yakını Dr. Necdet Özgelen soruyor: Çanakkale bunca zamandır anılıyor da Kut’ül-Amâre’yi niye unuttuk? Bu önemli soruyu aynı sayıda, Ünlü Tarihçi Mustafa Armağan cevaplıyor. Kût’un meçhul kahramanı Sakallı Nureddin Paşa’nın sıra dışı hayatını, Prof. Dr. Necati Fahri Taş açıklıyor.

Unutturulmak istenen bu büyük zaferin, bütün yönleriyle ele alındığı şaşırtıcı bir dosyayı merak edenlere, Derin tarih’in 2016 Nisan sayısını tavsiye ediyorum… Vesselam.

Yazarın Yazıları