Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 20/02/2014 23:11
  • 10.049

Bu dünya hoşça kalır mı bilemiyorum, ama bizim hoşça gitmemiz elzem buralardan...

Evet, hayra alamet olamayan ve yolunda gitmeyen bir sürü meselemiz mevcut. 
Zamanın insanları olarak yürümemiz gereken yeryüzünde sürünerek geziniyoruz sanki! 
Hatta fantastik bir açılım yaparak söyleyeyim, hani uzaylılarla karşılaşsak "ben dünyalı değilim" diyecek kadar dünyadan eli yüzü yıkamış yeni bir tür bile var aramızda dolaşan desem ağır olmaz sanırım.

Babamın kitaplarından içime sızan şu nidayı hep kullanmak istemişimdir yeri geldi afbuyurun)

Be ey gafil!

Hani çok ümitsizsin, dahi umutsuzluğuna bağlı mutsuzsun ya! 
Ve memnuniyetsizliklerini saçacak birilerini bulup işgal eden ve neredeysemızmızlanmaktan başkaca bir işe yaramayan varlığına şunu demek isterim:
İyi de tüm bu yaşanılan kötü gidişat sen buralarda yok iken olmadı ki!

Eyvallah! İnsanı, insanlığından utandıracak halleri birlikte yaşıyoruz, türlü zevzekliklerin içinde birlikte debeleniyoruz.

Elimizden alınanlara bakakalıp, elimizde kalanlarla yetinmeye, yetmeye çalışıyoruz. 
Fakat anlamalıyız ki; biz büyüdük ve dünya kirlenmedi, dünya bizimle birlikte kirlendi.
Ha ille de üzerine tüy dikmek istiyorsanız buyurun devam edin. 

Ama bir şeyi kendimizi tokatlarcasına bağıra çağıra haykırmamız gerekiyor.
İnsanın, toplum, sistem, devlet, dünya, zaman vs... gibi meselelerde ümitsizliğe düşmesinden, umudunu kaybedip yılgınlık hissetmesinden (ki bu hallerden kurtulabiliriz) daha tehlikeli olan bir şey var ki; insanın kendisinden umudu kesmesidir.

İnsanın, insandan umudunu kesmesi; insanın kendinden vazgeçmesidir zira...

"Ölüm var" deyip duruyoruz ya hani, önce yaşamak var demek isterim
Kendisine sahip olamayan bir insan, hangi derde sahip çıkabilir Allah aşkına



Bilinen o ki; zekâ, en üst düzey bir sinir sistemi işlevidir. Lakin aklı putlaştıranlararağmen salt zekânın varlığı maalesef insanın biricikliğini açıklamamaktadır. 

Bir arıyı ya da tohumu düşünün lütfen. Kendilerine kodlanmış vazifeyi ifa edeceği bir hayatı yaşar ve ölür. Onların ne kadar muazzam da olsa yaptıklarına bir kültür diyemeyiz. 
Çünkü bir arı yaptığı balı dönüştürmeye çalışmaz. Bir çam ağacı tohumu, silsilesinden sıkılıp artık çınar ağacı formunda büyüyeceğim diyemez. Ayrıca öğrendiklerini sonraki kuşaklara aktarma imkânı da yoktur. 

Yalnız insan türü, kadim bir birikim ve aktarım sonucunda dönüşümü ve değişimi gerçekleştirebildiği için kültür üretebilir. Yani bir insanlıktan bahsediyorsak sadece zekâdan değil, kültürden de bahsetmek zorundayız.
Kültür, aynı zamanda toplumların bütünleşmesini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Ayrıca tüm türlerin öğrendikleri onlarla birlikte yok olur iken sadece insan türü kültürel bir aktarım yapabilir. 

Dahası kendisine uzaktan bakabilme yeteneğinin mevcut olduğu tek canlı türü de yine insandır. Yani kendi varlığı üzerine düşünebilen canlılar olarak yaratılmışız. 
Ne kendi aklıyla kendine yol gösteren insan ideali olan liberalizmden ne de Rönesans köklü, insanı temele oturtan hümanizma fikrinden bahsetmiyorum.

Sadece bizi diğer türlerden ayıran ve kıymetli yapan ve sanki yokmuş gibi davrandığımız bir iki şeyi hatırlamalıyız diye düşündüm.

Elimizde büyüyen çocuklara, bir şekilde ulaştığımız insanlara aktardığımız bir şeyler var. 
Ve inanın zekâmızla ispat etmeye çalıştıklarımızı, aynı aşk ile aktarmaya çalışsaydık eğer debelenmez "yaşardık"...

"Söz uçar yazı kalır" denilir ya hani, bazı sözler kalsın, bazı yazılar uçup gitsin dediğim çok oluyor evet ama Allah biliyor ikisi de kalsın dediğim zamanlar daha fazla. Çünkü lazım. Hem şahit hem de bir kılavuz hassasiyetiyle korumalıyız her şeyi. 

Bilenle bilinen arasındaki ilişkiye bilgi diyoruz. O ilişkinin muhteviyatı, hacmi, adı değişir ama aralarındaki ilişkinin bozulmaması gerekir. Bilenlerin çok bilinenlerin yok olduğu bir zamanda insan, kendine acımaktan başka bir şey üretemiyor zira...
Hem İlahi kitabın "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" sorusunu ne yapacağız?


İnsanın kendine acıması dedim ya, işte bu durumun çeşitli versiyonları da mevcut. 
Bazı şeyleri anlayamadığı için kendini aciz hisseden insanlar var mesela...

Asıl İnsanın yapabileceği kötülükleri ya da insanın insana veya her hangi bir canlıyayaşatabileceği vahşeti görüp de şaşırmıyorsanız ya da anlayabiliyorsanız korkun kendinizden demek isterim. 

Bir kötülük karşısında şaşırabiliyorsak sevinelim. 
Bir insanın insanlıktan nasıl çıktığını anlayamıyorsak bu iyi bir şey esasında.
Hani empati yapmanın kutsallığından bahsedile bahsedilen iyiliğin ve güzelliğin sadeceempati yaparak olabileceğine inandık neredeyse. 
Bazı hallere empati yapamamak sizi iyi biri yapıyor olabilir aslında, bir düşünelim bunu. 

İnsan elinin uzandığı şerrin gelinen son noktasına şaşırabiliyorsak eğer hala insana dair iyiliği muhafaza ettiğimizden kaynaklanıyordur aptallığımızdan değil. 
Kötücül yapıp edileni tasavvur edemeyişimiz anlayışımızın kıtlığından doğan bir eksiklik değil bizde karşılığının olmayışındandır

Evet, İnsan zalimlikler karşısında elinden bir şey gelmediği için kendini aciz hissetmelidir. Acıtır, kanatır, yorar bu aczi yet ama insanlığa dâhil en güzel haldir de...


İblisin insana iman etmemesi Allah'a imanını değiştirmedi ama insanın insana imanetmemesi her şeye olan inancımızı zedeler...

Malum türküde dediği gibi; hangisine yanacağımızı bilemediğimiz derdimiz çoktur ama yolumuzun bir töresi kalbimizin bir kıblesi var ise dertlerimizin dermanı da vardır inşallah...
Hoş, olmasa ne olur ki? 

LAL:

İnsan nasibinden fazlasını yaşayamıyor bu dünyada. Her şey bozulurken iklimler aynı kalacak değildi ya! 
Kış bizi teğet geçti işte...
Vardır bir hikmeti elbet. Lakin biz baharı teğet geçmeyelim derim. Bu zamanlar da gökyüzü de yeryüzü de ayrı ayrı dikkat ve rikkat gerektiriyor...
İnsan aldanıyor da ağaçlar niye aldanmasın; değil mi ki çiçeklendiler ve çok güzeller...
Papatyalar ve sarıçiçekler fışkırıyor yerden, incitmeyin ne olur.
Ya o çiğ taneleri... Nasıl bir güzelliktir varlığı tazeleyen...
Bu günlerin uçucu tazeliği hatırına insanlığımızı terbiye edelim diyorum...
Bir ara yazmıştım "düşmek" üzerine yine söylemek isterim. 
Yüksekçe bir yerden Atlayan insan ile düşen insan arasında farklar ve benzerlikler vardır elbette ama son anda ikisi de tutulmayı diler... Düşüyoruz; önce dünyaya, hayata, duaya ve kalbe ve ömre... Sonra toprağa... İnsanın tüm bu hallerine rağmen ,
"Düşmekkelimesi en çok cemrelere yakışıyor... Cemreler düşmeye başladı biiznillah.

Yazarın Yazıları