Melih PERÇİN
  • 09/08/2014 Son günceleme: 15/12/2012 23:11
  • 16.518

Mehmet Genç kardeşimin cenazesi başında beklerken aklıma ocaktaki günlerimiz gelmişti. Kendisi ile ocakta tanışmıştık… Nasıl mı?...

1980 sonrası dağıtılan kervanımızdan Beykoz’umuzda nasibini almıştı. Camia darmadağın bir haldeydi. Anavatan Partisi tek başına iktidarını devam ettirirken dört eğilim adı altında ülkücüleri de bünyesinde toplamıştı. Sadece ANAP’ta değil, Doğru Yol Partisi’nde yer alanlar bulunmaktaydı. Bazıları ise dini cemaatlerde yer almışlardı. Çokları için artık dava bitmişti. Teşkilatların olmamasından Ülkücülük istismar ediliyor mafya ile özdeş hale getirilmek isteniyordu. O yıllarda Ülkücüyüm demek için yürek lazımdı… Lider hapisten yeni çıkmıştı ama hareket bir türlü istenen noktaya gelememişti. Beykoz ilçesinde de parti kapanmış eşyalar Paşabahçe’de bir yerde toplanmıştı.  

 

Bu gidişata dur demek için, Gümüşsuyu ve Ortaçeşmeli bir grup arkadaş ile bir araya gelerek ocak açma kararı almıştık. Böylece dağınıklığı başıbozukluğu önleyecektik… Şimdi olduğu gibi o zamanlar ülkücülük moda değildi… Ezbere hangi mahallede hangi arkadaşımız olduğunu sayabilirdik… Gerçekten de Ülkücüyüm denilince insanların selam vermekten çekindiği bir dönemde açacaktık ocağımızı… Ocağın açılmasına ön ayak olanlar Şenol Genç, Kamil Bülbül, İsmail Özcan, Lütfü Öztürk, Ekrem Parlak, Cengiz Gülay, Hasan Gültekin, Ayhan Bilir, İhsan Akbulut, Sedat Çoşkun, Ali K. Öztürk ve soyadlarını şimdi hatırlayamadığım; Akif, Tevfik, Hüseyin, Alpaslan ve bendim… Beykoz merkezde karakol sokakta küçük bir yer tuttuk… Tefrişatını tamamladıktan sonra ocağımızın açılışını rahmetli Alpaslan Türkeş’e yaptırdık. 

 

Bizler, Mehmet Genç’i ocak açılışından sonra tanıdık. Tokatköy’den gelen arkadaşlarımız Hasan Gültekin ve Cengiz Gülay’la geliyordu. Kısa zamanda kaynaştık…

 

Benim ocak başkanlığım zamanında da yönetimimde yer alarak yöneticiliğe adım atmıştı… O bizden bizlerde ondan çok şey öğrenmiştik. Onun titizlikle hazırladığı yağlı boya posterleri yürüyüşlerimizde ve mitinglerimizde gururla taşıyarak diğer ilçe teşkilatlarına üstünlük sağlardık. Pankart yazmasını da ondan öğrenmiştik. Maddi imkânlarımız olmadığından pankartlarımızı kendimiz yazıyorduk. Mehmet kardeşimiz, samimiyeti ve efendiliği ile kısa zamanda camiamızda sevilen birisi olmuştu.

 

Çok çalışıyorduk… Fedakârlık, samimiyet had safhadaydı… Birbirimizi görmeden günlerimizin geçtiğini hiç hatırlamıyorum. Her gün evet her gün birlikteydik.

Evet, bizler o yıllarda utana utana ülkücüyüm diyenlerden hiçbir zaman olmadık. Şimdi ülkücülük çok kolay neden derseniz çünkü moda…

 

Yıllar çok çabuk geçiyordu

 

1991 seçimlerinde RP-MÇP-İDP ittifak yaptı. Ülkücüler 80 sonrasında ilk defa meclise 19 milletvekiliyle girmişlerdi… İçinde bölücülerin yer aldığı DYP-SHP ya da Demirel-İnönü hükümetine güven oylamasında Evet denmesiyle başlayan ayrışma Çekiç Güç oylamasıyla iyice ortaya çıkmıştı… Bir müddet sonra Muhsin Yazıcıoğlu’nun beş milletvekili arkadaşıyla partiden ayrılması ile biz de ayrılmıştık. Arkadaş grubumuz içinde Mehmet Genç içerde kalarak mücadeleye devam edilmesi yönünde görüş bildirerek bizimle gelmemişti. Saygıyla karşıladık. O günden sonra da siyasete farklı parti ve ocaklarda devam ettik. Aramızda birbirimizi kıracak üzecek hiçbir şey olmadı… Dostluğumuz, arkadaşlığımız, kardeşliğimiz, ülküdaşlığımız vefatına kadar da devam etti.

 

 

Ortaçesme Camii avlusunda vefa vardı… Son görevlerini yapmak için herkes oradaydı…

 

O anda, Galip Erdem ağabeyimizin “Ülkücünün Çilesi” adlı makalesi halimizi açıklamak için güzel bir misaldi. Ne diyordu Galip ağabey :  Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar. Tıpkı Şairin söylediği gibi : “ Akl-ı şuurları vardır, güzel severler. Bade içerler ve nihayet göçüp giderler ”. Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daima bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile aileleri ile hatta sevdikleri ile...

 

Belli bir ülkünün esaslarından ziyade politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilafa düşerler. Çok defa başları belaya girer; yine de sinmezler. Bu halleri “kalabalıklar”a göre, uslanmamaktır; kendilerine göre de, yılmamak.

Ülkücü, dünya nimetlerinden yana nasipsizdir. Gözü yoktur ki nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka O’na yeter. Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz. Kendi zevkleri dışında zevk tanımayanların gözünde “ zevksiz “ bir adamdır! Küçümserler onu, hayatı anlamamakla, üç günlük dünyanın hakkını vermemekle itham ederler. Böyle davranışlara hiç önem vermez.

 

Elverir ki, inandığına dokunulmasın!

Kalabalığın nazarında o, zavallı bir hayalperesttir. Olmayacak fikirlerin rüyasına dalmış öylece uyumakta, başkalarını da uyumaya teşvik etmekte...

Ülkücünün, ülküsü ile münasebeti, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer. Hep verir, hiç almaz.

 

Ülkücünün en çok dinlediği “nasihat“tır. “ Yapma derler, hayatını heba etme derler, gününü gün et derler “. O kadar çok şeyler söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiçbirini tutmaz, yine bildiği gibi yaşar.

 

Gün gelir, ecel hükmünü icra eder, ülkücü dünyasını değiştirir. Kalabalıklar O’na acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder. Hâlbuki O, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca “ kalabalık “a acımıştır. 

 

-         Haklarınızı helal ediniz…

-         Helal Olsun…

-         Helal Olsun…

-         Helal Olsun…

Mehmet Genç kardeşimizi unutmayacağız…Unutturmayacağız…

Allah makamını cennet eylesin… Âmin…

 

Selam ve dua ile…

Yazarın Yazıları