Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Türkçe ve Arapça ezan

Son günlerde; 1932 yılında olduğu gibi, TÜRKÇE EZAN konusu kasıtlı bir şekilde gündeme getirilmeye çalışılıyor.

Bu konuyu 1932’de de, bugün de gündeme getirenlerin tamamının; Dinden, imandan, namazdan, niyazdan hiçbir nasibi olmayan zihniyet olduğuna, dikkat ediyor musunuz?

Sanki namaz kılmak için can atıyorlar da, bunlar ezanın ne demek olduğunu anlayamadıkları için mi namaza gitmiyorlar? Ezan Türkçe okunsa, bunlar namaz mı kılacaklar? 1932-1950 Arasında, zulüm ile Türkçe ezan okutulduğu o 18 sene içinde, o zihniyetten tek bir kişi namaza mı başladı? Önce bunları düşünelim ve onların art niyetini daha net görelim.

Bunların esas maksatları, Yüce Dinimizin ŞİÂRI olan temel meselelerinde tahribat yapmaktır. Şayet maksatları ‘ezanın anlaşılması’ olsaydı ve de zerre kadar da iyi niyetleri olsaydı; o ceberut yıllarda “HAYYE ALEL FELÂH” kısmını da Türkçeleştirirlerdi, fakat sadece o kısım “HAYDİ FELÂHA” diye bırakıldı. Ezandaki çağrının özü olan bu “Haydi insanlığın kurtuluşu, selâmeti, mutluluğu, bahtiyarlığı ve huzuru olan namaza gelin” anlamındaki kısmı, “Haydi KURTULUŞA gelin” şeklinde niçin Türkçeleştirilmedi? Art niyet çok açık, değil mi?

Pek tabiidir ki buradaki öz anlam, halk tarafından anlaşılmamalıydı! Sebep sadece buydu…

Bu hezeyanlara temas etmek yerine, aslında bunların cehaletlerine gülüp geçmek lâzım, fakat genç neslimizin kafasına zerre kadar bir soru işareti takılmaması için, bu önemli konuyu açıkça arz edeceğim…

Öncelikle; her akl-ı selim bilir ki, Ezanın mevcut ve orijinal lisanının haricinde bir lisan ile (meselâ Türkçe veya başka dilde) okunması, kesinlikle câiz değildir.

Çünkü ezan; sadece bir ‘ÇAĞRI’ değildir ki.Orijinal olan ezan’ Evrenseldir…

Kısaca, ezanın üç önemli maksadı vardır:

Kur’an’da ısrar edilen İlâhî randevuya dâvet, yani namaza bir ÇAĞRIDIR.

Sünnet-i Müekkede olduğu için, İBADETTİR. Yani hiç terk edilmemesi gerekir.

Bir İslâm ŞİÂRIDIR. Yani, İslâm’ın ve Müslümanlığın orijinal SEMBOLÜDÜR…

Ezan; 1. Maddeye göre İslâm dininde namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için, güzel ve yüksek bir sesle okunan cümlelerdir. İlk ezan 622 yılında okundu. Bu ilk ezandan önce Müslümanları namaza çağırmak için çeşitli metotlar kullanılmaktaydı. Sabit bir metot tespiti için Allah Rasûlü sav. en yakın sahabeleriyle ciddi istişarelere başladı. Bu arada İlâhi ve işârî anlamdaki, aynı orijinal ezan sözlerinin, Abdullah bin Zeyd, Hz. Ömer, Hz. Bilal vb. farklı sahabelerin, aynı gecede rüyalarında da görmeleriyle karara bağlanmıştır. İlk ezan da Hz. Muhammed SAV emriyle, en güzel sesli sahabe olan, Bilal-i Habeşî Hz.ne okutulmuştur.

Her namaz vakti girdiğinde okunan ezan; Ef’âl-i mükellefine göre sünnettir, ancak bu sünnet öyle bir sünnettir ki, her ezan ŞİAR (yani şeâir) olduğundan, vacip hükmündedir ve terk edilmesi veya değiştirilmesi asla tasvip edilemez.

ŞİAR: Sembol, ilke, prensip, düstur, ayırıcı özellik, bayrak, alâmet, iz, işaret, nişan vb. anlamlarına gelmektedir. Yani ezan da İslâm’ın, Müslümanlığın, namazın bir sembolüdür, prensibidir, alâmetidir ve nişanıdır. İşte bu nedenlerledir ki, iç ve dış İslâm düşmanları, özellikle şiâr olan ezanı susturmak, erozyona uğratmak, yâda yozlaştırmak için yoğun çaba sarf etmektedirler. Bunun için de bizim içimizden birilerini, maşa olarak kullanmaktadırlar…

Ezan ile ilgili, Kuran-ı Kerim'in Mâide ve Cuma surelerinde çeşitli ayetler mevcuttur.

Ezan okuyanda; sıhhatin şartı olarak akil ve İslâm olmak, hür olmak, erkek olmak, kıyam (ayakta okumak), kemâlin şartıdır. Ezan gönüllere hitap eden ulvî bir sadâ, bizlere Rabbimizin emrini, dâvetini ve özel randevusunu hatırlatan, Bilalî bir ses olduğundan, usul, kâide ve kıraat ilmini bilen güzel seslilere okutulmalıdır. İşte bizler için bu denli kıymetli olan ezan, okuyan için de, dinleyenler için de önemli bir SEVAP kaynağıdır, yani kadim bir ibadettir.

Bu nedenlerledir ki; ezan ulvîdir, mukaddestir ve asla hafife alınmamalıdır. Sataşıldığı zaman da savunulması ve korunması, her Müslüman üzerine bir vecibedir…

Bir buçuk MİLYAR Müslüman içinden, tek bir kişinin ‘kendi lisanıyla ezan’ okuma ihtiyacı duyulduğu, hiç vaki olmamıştır. Bu gibi herzeler, sadece bizim ülkemizde görülüyor…

‘Merkezi Sistem EZAN’ ise bir 28 Şubat ürünü olup, aslında ezanı hafife almak, sulandırmak, yozlaştırmak, müezzin yetişmesini baltalamak adına, sözde ses kirliliğini (hâşâ !) önlemek ve büyük şehirlerde onlarca dakika sürmek yerine, 3-4 dakikada bitirmek için başlatılmıştır. Merkezî sistem ezan ile sadece birinci madde olan ÇAĞRI emri yerine gelir, diğerleri değil.

Bu sinsi tuzak, ancak uygulamalar sonrasında fark edildi ve çeşitli toplantılarda, bu sistemden çıkılma zarureti defalarca dile getirilmiştir.

Tarih 14.06.2012: Merkezi ezan sisteminin hocaları tembelleştirdiğini söyleyen Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı (bugünkü İst. İl Müftüsü) Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, merkezi ezan sisteminden vazgeçildiğini, ezanların önümüzdeki yıllarda geçmişte olduğu gibi camilerden, müezzinler vasıtası ile okunacağını söyledi. Anlaşılan o ki; yukarıda vurgulanan “Hocaları tembelleştirdi” gerçeği nedeniyle, merkezî sistemin kaldırılması, çok zaman alacağa benziyor. Pek tabiidir ki buna direten tembeller de vebal altındadır…

Merkezi ezanda mikrofonun başında, ezanı okuyan canlı kişi olduğu halde, bu kadar çok mahzuru olduğu aşikâr iken, banttan ve CD’den ezanı tasvip etmek asla mümkün değildir. En önemlisi de tartışılamayacak derecede bir Bid’attır.

Ezan; sadece vaktin sünneti değil, namazın sünneti olduğuna göre, İBADET hükmündedir.

Ezan, şayet vaktin sünneti olsaydı, kaza namazları için ‘ezan okuma şartı’ olmazdı.

Vesselâm…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER