Bilgehan Murat MİNİÇ
  • 19/03/2021 Son günceleme: 19/03/2021 09:15
  • 3.975

Yazının en başında şunu ifade edelim ki; memleketimizde olduğu iddia edilen etnik kimlik, mezhep ve din konulu bütün ihtilafların kaynağı siyasidir.

Yıllardır iddia edildiği üzere ülkemizde ne bir kimlik çatışması mevcuttur, ne bir mezhep ya da din ihtilafı vardır. Bu kabuller bu değerleri tahrif etmek isteyen bir kısım mahfiller tarafından yıllardır kaşınmış tahrif edilmiş olsalar da, Anadolu İrfanı da dediğimiz milletimizin basireti sayesinde hala birlikte yaşama ve birlikte gelecek inşa etme irademiz de devam etmektedir.

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk milleti şu şekilde tarif ediyor: “Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan ve sahip olunan mirasın muhafazasına devam hususunda iradesi müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.”

Bir imparatorluk bakiyesi olan Anadolu topraklarında farklı dilleri konuşan farklı etnik kökenlere mensup birçok vatandaşımız olduğu bir gerçektir ve bu çok da doğaldır. Millet olma iradesi yaşadığımız toplumda bu kadar farklılık içinde en büyük birliği oluşturacak kimliği de inşa etme iradesidir aynı zamanda. Balkanlardan Kafkasya’ya, Doğu Türkistan’dan Sudan’a kadar birçok unsuru bir araya toplayan Türkiye topraklarında; Türkmen, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak, Pomak, Abhaza, Gürcü, Zaza, Arap vb birçok kardeşimizin birlikte bir gelecek inşa etme iradesine sahip olmadığını, zengin hatıra mirasımızın muhafazasına devam etme arzusunun müşterek olmadığını kim iddia edebilir?

Farklı gurupların ihtilafları çoğunlukla o guruplardan olan evliliklere de yansır. Bulgaristan’da Jirkov zamanında Türklere uygulanan baskılar neticesinde Bulgar Türk evliliklerinin büyük çoğunluğu boşanma ile sonuçlanmıştı. Memleketimizde uzun yıllardır etnik kimlik sorunu olduğu iddia edilmesine rağmen bu sebeple sona eren hiçbir evlilik olmaması, binlerce vatandaşımız ve güvenlik güçlerimizin terör örgütleri tarafından şehit edilmelerine rağmen halen toplumların birbirinden kız alıp vermeye devam etmesi başta da iddia ettiğimiz gibi meselenin suni olduğunu göstermiyor mu?

Üzerinde yaşadığımız toprakların ismi Türkiye’dir. Üstelik bu ismi veren de biz değiliz. Tarihteki ilk Türkiye Devleti de burası değil. Hem tarih, hem kültür hem de nüfus bakımından ülkemizdeki birliğin taşıyıcı unsuru ve ortak kimliği Türklüktür. Bugün büyük şehirlerimize yurt dışından gelen biri hangimizin Kürt, hangimizin Laz, hangimizin Türkmen olduğunu ayırt edebilir mi? Onlar için hepimiz Türk milletiyiz, aramızdaki farklılıkları ancak bizler görüp idrak edebiliriz. Hal böyle iken dışarıdan bir gözün ayırt edemeyeceği ayrılıkları farklılıkları kaşıyıp, birlikte gelecek inşa etme hayali olan insanları bölmek kimin işine yarar?  Millet olma iradesi günlük siyasete meze edilirse, küçük grupların oyları için yüz yıllık emekler heba olur. İşte o zaman milletimizin düşmanları düğün bayram etmezler mi?

Bir yardım faaliyeti için birkaç yıl evvel Diyarbakır’a gitmiştik. Bizi misafir eden hane sahibi abimiz Zaza imiş. Ertesi gün etkinlik için Bağlar ilçesindeki okula gittiğimizde okulun müdürü ile konuşurken o da Zazaca bir şeyler söyleyerek konuya girdi. Müdür Bey ise kendisinin Kırmanç (Kürt) olduğunu ve çok az anladığını ama Zazaca bilmediğini Türkçe söyleyerek abimizle konuşmaya devam ettiler. Yani bu vatan topraklarındaki milletin ortak dili Türkçedir. Kürt, Türkmen, Zaza, Gürcü, Laz, Boşnak, Pomak, Gürcü, Arap kim varsa, bunlar da artık etle tırnak gibidir. Hepsi de yıllardır birbirleriyle kız alıp kız vermiş akraba topluluklardır ki; bu bir arada yaşama ve gelecek inşa etme iradesinde samimi olan milletin ortak adı da Türk Milletidir.

Bir yaşanmış hadise daha anlatarak konuyu pekiştirelim. Merhum Mehmed Niyazi hocamız ve ailesi aslen Trabzon’dan Akyazı’ya gelmişler. Akyazı’nın yerli halkı da Karadeniz’den geldikleri ve o şive ile konuştukları için Trabzonlulara “Lazlar” demişler. Uzun yıllar bölgede böyle anılınca artık onlar da kendilerini Lazlar olarak kabul eder olmuşlar. Hatta bir gün o zamanlar radyoda yayınlanan bir programda sunucu devamlı Türk Ordusu şu tarihte şu zaferi kazandı Türk Milleti burada bu işi başardı deyince, Niyazi Hoca’nın bir kelime bile lazca bilmesi mümkün olmayan ninesi kendi şivesi ile şöyle demiş; “ Ula …. Uşaklari , her şeyi habu Türkler mi etti, bizim lazlar hiç mi bi zafer kazanamadılar ?” İşin önemli tarafı şimdi başlıyor. Niyazi Hoca bu hadiseyi Türkiye’de görev yapan bir Alman Akademisyene anlatınca adam ona şöyle demiş; “ Hayır Niyazi Bey, siz Laz değilsiniz, Trabzon’da Laz yoktur, hatta Rize’de bile Çayeli ilçesinden sonra Pazar ve doğusunda Lazlar vardır.”

İşte meselemiz tam da budur bugün birçok insanımızın düştüğü yanlışa göre bütün Karadenizliler Laz, bütün Doğulular Kürt, bütün Trakyalılar Bulgar. Ne yazık ki yıllarca aynı yanlışlar tekrar edile edile milletin öz çocukları da kendini ayrı unsurlar zanneder olmuşlar. Ama bu gerçeği biz kendi öz kardeşlerimize öğretemezken Batılılar milletimizi her şubesine kadar bizden iyi öğrenmişler…

Ne Mutlu Türk’üm Diyene vecizesi dağlara taşlara yazılarak değil, önce Türk’ün kim olduğunu milletin çocuklarına anlatarak idrak edilebilir, öyle değil mi?     

Yazarın Yazıları