Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Muharrem ERGÜL
Muharrem ERGÜL

Tehlikenin farkında mısınız?

Köylerden kentlere gelen, yeni kentliler birçok tehditle karşı karşıya.

Aslında köylerden demeyelim de, Anadolu'nun muhtelif yerlerinden büyük kentlere göç edenler diyelim.

Kente yeni gelen bu insanlar, trafik, hava kirliliği, siyasi kamplaşmaları, eğitim durumunu, ailevi meseleleri, geçim sıkıntısını büyük tehlike olarak görüp her gün konuşup dururlar.

Oysa bunlar, hayatın içindeki günlük değişken sıkıntılardır. Kişiye göre de değişir. Bazen hepsi tehlike olur, bazen biri veya bir kaçı.

Aslında Anadolu'dan büyük kentlere göç eden insanımız asıl tehlikeyi fark edemiyor. Hatta bu tehlikeyi tetiklemekten de kendini alamıyor.

Bu tehlike mikro-milliyetçiliğe zemin hazırlayan yapılanmalardır.
Mikro-milliyetçilik arttığı zaman da,
A Partili, B partiliye,
A tribünü, B tribününe,
A marşını okuyan, B marşını okuyana,
bu liste uzar, gider.

Zamanla bir de bakmışsınız ki, isteyerek ya da istemeyerek herkes ötekine hırs bilemeye başlamış.

"Yok, canım, daha neler!" deseniz de fayda yok. Gerçek bu. Birinin azıcık bam teline basılınca bir gürültü patırtı kopuyor.

En basitiyle, trafikteki anlık kavga, gürültü bunun somut örneğidir.

Hele siyasi arenada kavgalar daha çetrefil bir hal alıyor.

"Vay benim afişimin, bayrağımın yanına nasıl bayrak asarsın?" muhabbeti hiçbirimize yabancı değil. Bu uğurda ne kanlar döküldü, ne canlar yitti, gitti.

Yüreğimizde sanki saatli bomba taşıyoruz.
Biz ki "şefkat ve merhamet Peygamberinin ümmetiyiz" bize ne oluyor, anlamak mümkün değil.

Kentteki tehlike ve şiddet çağrışımlarının elbette büyük fotoğrafta birçok ana nedeni var. Ancak bilesiniz ki, en büyük nedenlerden birisi mikro-milliyetçiliğin yükselmesidir.

Mikro-milliyetçilik vatanseverlik falan değil ha. Sakın yanlış anlaşılmasın.

Tam tersine mikro-milliyetçilik vatan duygusunu zedeleyen ona zarar veren ayrıştırma ve toplumsal izolasyondur.

Mikro-miliyetçilik birlik ve huzuru dinamitleyen insanları yakınlaştıran sinsi bir hastalıktır.

Mikro-milliyetçiliği körükleyen yapılardan biri de kuru ve sığ bir hemşericiliktir.

Oysa doyduğumuz, yaşadığımız kent insanına katkı sağlayıp, onlarla birlikte yeni bir gelecek kaygısı taşıyacağımıza, Anadolu'dan geldiğimiz köyün havasını kente taşımak istememiz bizi içinden çıkılmaz çelişkilere sürüklemektedir.

Ne oralı, ne buralı olamamak bizlere ızdırap veriyor. Kente aidiyetimiz tam olmayınca köy özlemi bizleri dar alanlara sıkıştırıyor.

Ruhumuz köyde, bedenimiz kentte olunca yaşadığımız yere intibak etmekte zorlanıyoruz. İşte o zamanda bizden yani köyümüzden olmayan hemşeri grubunu sevmiyoruz. Sadece sever gibi yapıyoruz.

Ayrıca onlarla sivil toplum platformu olarak bir araya geliyoruz ama her şey sözde kalıyor.

Varsa da yoksa da bizim köylüler diyoruz.

Oysa yaşadığımız kentteki herkes bizim olmalı. Onları hemşeri grubu olarak ayrıştırmadan nerede yaşıyorsak sadece "oralı" olarak tanımlayabilmeliyiz.

Ne yazık ki, doyduğumuz ve yaşadığımız yeri ve oranın yerli insanını göz ardı ediyoruz.

İşte bakın görün. Bugün büyükşehirlerde kaç farklı hemşeri derneği var. Ever bir ihtiyaçtan kuruldu bunlar diyeceksiniz. Dün öyleydi. Ancak bugün bu tür yapılanmalara gerek kalmadı.

Biz artık yaşadığımız kentin bir öznesiyiz.

O kente ait değerleri koruyup kollayacak yapılandırmalara ihtiyacımız var. Artık kent kültürü bize yeni değerler kazandırdı. Bununla birlikte yeni sorunlar da getirdi. Bunları birlikte aşacak organizasyonlara ihtiyacımız var.

Yoksa mikro-milliyetçiliğimizi arttıracak yapılar bizi kentte daha bir ayrıştıracak hale getirecek.

Bu tehlikenin fark edilmesi gerekir. Yoksa bu duygular arttıkça hiçbirimize düşman olmaya varan davranışlarda bulunmamızı haklı görmeye başlarız.

Toplum niye barut fıçısı gibi oldu sanıyorsunuz. Hepimiz bu yangına odun yetiştirmeye çalıştık.

Ancak bilesiniz ki, bunun ilk işaret fişeği mikro-milliyetçiliktir.

Bu konuda daha hassas ve daha özenli olmaya ihtiyacımız var.

Kalın sağlıcakla…

Muharrem ERGÜL
Muharrem ERGÜL HAKKINDA

Aslen Kuzey Kafkas göçmeni. Aile Trabzon ve Ordu kökenli. Beykoz doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Beykoz’da yaptı. Yüksek öğrenimini Marmara Üniversitesinde tamamladı. Beykoz Paşabahçe Ortaokulu’nda Türkçe Öğretmenliği yaptı. (1980-1982) Ardından aynı okulda Müdür Yardımcılığı yaptı. (1983) Daha sonra müdürlük sınavlarını kazanarak; Beykoz Anadoluhisarı Ortaokulu Müdürü oldu. (1984) 1987 yılında kamu görevinden ayrılarak özel sektöre geçti. Birleşik Yayın Dağıtım Şirketi Genel Müdürü oldu. İki yıl bu görevi sürdürdü. Aynı görevine paralel olarak, Türkiye’nin ilk ve saygın kitap dergilerinden biri olan “KİTAP DERGİSİ’NİN” editörlüğünü yaptı. 1989 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol’un davetiyle yeniden Kamu görevine döndü. Milli Eğitim Bakanlığı Müşavirliği yaptı. (1989-1991) Bakan değişiminden sonra Milli Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları Genel Müdür Yardımcılığına atandı. (1990-1993) 1993 yılında Beykoz Milli Eğitim Müdürü oldu. 1994 yerel seçimlerinden sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Özel Kalem Müdürü oldu. (1999) Ardından 2004 yılındaki yerel seçimlerde Ak Parti’den Beykoz Belediye Başkanlığı’na aday oldu. Yüksek oranda bir oy alarak “AK PARTİ’NİN” ilk Beykoz Belediye Başkanı seçildi. 2009 yerel seçimlerinde aday olamadı. 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Müşavirliğine atandı. 2012 yılından itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlık Danışmanlığı görevini sürdürmüştür. Eğitimcilik ve yöneticilik dışında Uzun yıllar Kanlıca, Beykoz ve Anadoluhisarı kulüplerinde amatör ve profesyonel olarak futbol oynadı. Yine Beykoz’da birçok sivil toplum kuruluşunda kurucu olarak görev aldı. Yayınlanmış dört kitabı ve yüzlerce makalesi bulunmaktadır. Türkiye’de birçok belediyede yöneticilik dersleri verdi. Yurtiçi ve yurtdışında birçok seminer konferans ve panele katıldı. Halen Beykoz Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeliği yapmaktadır. Evli ve üç çocuğu bulunan Muharrem Ergül orta derecede İngilizce bilmektedir. Yaşadığı yer olan Beykoz’dan ve sokağından hiç ayrılmamış olup, Beykoz ve Beykozluluğu İstanbul ve İstanbulluluğuyla özdeşleştirmiş bir Beykoz çocuğudur.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER