Talip ERCAN
  • 01/01/1970 Son günceleme: 29/09/2012 00:11
  • 16.624

Kendimi bildim bileli yazım işi ile meşgul olmaktayım, ilköğretim döneminde bol bol kitap okur, gazete sayfalarını adeta hatmederdim.

İleriki dönemlerde çeşitli şiir denemelerim oldu, dönemin çocuk dergilerine gönderdiklerim hatta yayınlanalar bile olmuştu. Yazmak ve fotoğraf çekmek zamanla bende bir tutku oldu, kötü anlarda sığındığım bir limandı adeta. Bazen sormaktalar-Bizde kolayca yazıp çize bilimiyiz? Ne önerirsiniz?- Yazmak her ne kadar herkesin başarabileceği bir koyla bir iş olarak görünse de biraz edebi bilgi sahibi olmak, yazım kurallarından haberdar olmak gerekir.
 
Zaman zaman yazmışımdır, benim lise dönemimde Edebiyat dersine olan ilgim ileriki yıllarda yazdığım yazılarda büyük yararını gördüğüm bir şekle bürünmüşdü. Zengin bir yazım birikimi elde etmek için çeşitli edebi sanatları, atasözleri hatta bazı konuya uyabilecek türkü-şarkı eserlerini bilmek gerekli. En azından ben böyle bir düşünceye sahibim. Maalesef bırakın bu bilgi birikimlerini elde etme çabasını insanlarımız artık şu kör olasıca İnternet ortamında kısalttıkça kısaltmakta kelimelerini.
 
Oysa ne de zengin bir edebi geçmişimiz ve o geçmişte izlerini bulabileceğimiz sanatlarımız vardır. Mesela başlığa da aldığım gibi-Tecahül-ü Arif Sanatı-ben bunu bazı yazılarımda yazınca bazı cin fikirli dostlarım-Bırak bu tecavüzcü Arif ayaklarını da bize Beykozspor’dan bilgi ver kulüpten haberler yaz- demekteler. Mesela bu Tecahül-ü Arif Sanatını uygularken amaç anlam inceliği oluşturabilmek için, bilinen bir gerçeği bilmiyormuş gibi aktarmak gereklidir. Bir örnek isterseniz;
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz.
 
Tecahül-ü Arif Sanatı dışında şu anda aklıma gelen edebi sanatlar, Tevriye, Hüsn-i Ta’lil, İntak, Mübalağa, Kinaye, Teşbih, İstiare, Teşhis, Mecaz-ı Mürsel, Tezat, Telmih, Tariz, Tekrir… Tamam tamam –Yeter artık gına geldi!- dediğinizi duyar gibiyim. Ancak sizler ne kadar anlamak, bilmek istemez iseniz de bir yazım sanatçısı, köşe yazarı, haber muhabiri için bu sanatların bilinmesi öylesine ona zenginlik katacaktır ki… Bu konuya bildik bir örnekle devam edeyim isterseniz. Yani bir Cinas sanatı örneği vererek. Bu arada Cinas sanatında yazılışları aynı anlamları farklı kelimeler kullanılır, demedi demeyin.
 
Niçin kondun a Bülbül, kapımdaki asmaya
Ben yarimden ayrılmam götürseler asmaya
 
Buraya kadar yazdıklarımdan pek de tatmin olmadığınızı adım gibi biliyorum. Birkaç bu işlere ilgi duyan dostlarım dışında. Ne yapalım ki gönülden bazen farklı şeyler de geçmekte. Beykoz Belediyesi’nin ne yapıp ettiği, Beykozspor 1908 A.Ş. kadrosunun bu sene nasıl olduğu, ligde neler yapabileceği konularında bilgileri haber sayfalarında fazlası ile bulabilmektesiniz. Gerçi bu konulardan bilgi aktarımlarımızı yaparken de yukarıda ifade buyurduğum edebi sanatlardan ben ya da başka yazar arkadaşlar yararlanmıyor değil. Hele ki Mübalağa (Abartma) sanatını icra edemeyen bu alemde gazeteci, köşe yazarı sayılmaz bu iyi biline.
 
Dedik ya biz yazarlar bu konulara bir göz geçirsek de geçirmesek de bilmeden çeşitli sanatları tatbik etmekteyiz yazılarımıza. Hüsn-İ Ta’lil Sanatını da iyi beceririz vesselam… Yani sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini, gerçek sebebinin dışında başka, güzel bir bağlama sanatını.
Gül bahçesi sevgiliden haber geldiği için
Süslendi ve güzel kokular süründü
 
Aslında o gül bahçesi için belli bir emekler verilmiş ve güllerin açma zamanı gelince etraf renkli bir görüntüye bürünüp, bahçeye girenlerin dikkatini çeken bir gül kokusu yayılmıştır. Şair bir incelikle bu güzelliği başka bir sebebe bağlam gayretinde olup Hüsn-i Ta’lil sanatını icra etmiştir. Eee gelin bu sanatı da günümüze uyarlamadan durun. Normal bir doğa olayını bile şahısların sebebi ile olmuştur diye bağlayanları mı duyarsınız! Ya da Beykoz’u!
 
Müsaadenizle böylesine yolculukları ara sıra yapma düşüncesindeyim…
Yazarın Yazıları