Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

TBMM’ni başörtülüye kapat, ETÖ’ne aç!

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu konu her vatandaşı ve her Müslüman’ı yakından ilgilendiren çok ciddi bir konudur.

Her ne kadar siyaset arenasında gelişiyor olsa da, bu kaosun neticesi tüm halkı ya çok rahatsız edecek, ya da akl-ı selim ile halledilirse ferahlatacaktır. Bu nedenle, bir nebze daha ilgilenme zorunluluğu vardır…

Ergenekon tutuklularının, niçin cezaevlerinde olduğunu asla unutmayalım. Bu sebep doğru bilinmez ise veya sulandırılırsa, çok ciddi tehlikeler de hafife alınmış olur.

Her gün yeni bir halka ekleniyor ETÖ dosyalarına; yeni bir delil, yeni bilirkişi raporları, yeni tanıklar, yepyeni belgeler ve iddianamelerle suç delilleri güçlendikçe güçleniyor.

En iyimser olanlar bile, o ihanetleri artık kabul ediyor. Tabii ki bütün bu davalara fasa-fiso, boru, kâğıt parçası” demeye çalışanların kafaları apış arasına düştü. Söyleyecek hiçbir sözleri kalmadı. Görüldüğü gibi, gerçeklerin ilelebet gizlenememe tezi, bunları mahvediyor. Halkın hukukunu koruyan siyasi irade, işine-hukuka saygılı ve cesur kanun adamları sayesinde, ETÖ`nün savunma hatları burç-burç yıkılıyor. Suçlarını gizleme gayretleri ve karşı iddiaları sapır-sapır dökülüyor. Ortalık aydınlanıyor. Yıllardır gömülmeye çalışılan gerçekler ve binlerce fâili meçhuller tek-tek ortaya çıkıyor…

Kamuoyu önünde bunlar, giderek netleşen çok ciddi belgelerle ve itiraflarla, TBMM.’ni lâğvetme girişiminde tamamen suçüstü yakalandılar…

Mâsum halkı Cuma namazı sırasında, Fatih gibi büyük camilerde bombalama plânları, Nur dershanelerine gizlice beyaz zehir ve silah sokturarak, sonra da “yakalandılar” diye suçlayacakları, müze geminin batırılması, Yunan jetinin düşürülmesi ve daha bir sürü hain plânlarını artık itiraf ediyorlar. Fakat şimdi de birbirilerinin üzerine yıkıp kurtulmaya çalışıyorlar. Birçoğu da “ağırlaştırılmış müebbet hapis” ile yargılanıyorlar.

  • Madem ki gerçekler böyle, o halde bazı kimselerin, bunları TBMM.’ne sokma inatları niye?… ETÖ suçlarını meşrûlaştırmaya çalışmak değil mi?…

O bazı kimseler, bunların hangi suçlardan dolayı cezaevlerinde olduklarını bilmiyorlar mı? Bunları çok iyi bildikleri halde, bu çırpınmalarının gerçek sebebi nedir?…

Çok net olan şudur: Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla (yani, M-309. ile) yargılanan bu kişileri mükâfatlandırmak için, milletvekili olarak meclise sokmaya çalışanların, 27 Mayıs 1960’ta % 52,68 oy ile iktidarda olup suçsuz yere, Adnan Menderes ve arkadaşlarını asan o malûm zihniyet olduğu kesindir. Bu durum da asla gözden kaçmamalıdır. Bu olaylar bir asra yaklaşan, “inananlara karşı” sürdürüle gelen bir mücadelenin rövanşıdır. Sorgulanma sırasının, kendilerine gelme telaşıdır…

Bu gerçekler karşısında halkımızın tavrı da mutlaka değişecek ve bunlar bir 60 yıl daha sandıklara gömülecektir. Önümüzdeki ay seçim yapılsa, ana muhalefet %20’yi bile bulamaz. Çünkü bu sinsi girişimi yakından takip eden bu halk, bunları asla af etmez…

  • Bu girişim veya ısrarlar, koyun sürüsü içine kurtları sokmaya çalışan zavallı ve akılsız bir çobanın mantıksız durumuna benziyor. Eğer bu bir mantıksızlık değil ise, bu kez çok daha ağır suç olan İHANET düşünülmelidir…

Birçok suçtan yargılandıkları halde, ben sadece birini hatırlatacağım.

MADDE 309. – 1. Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenlerağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar…

İşte; cezaevlerinden kurtarma veya milletvekilliği ile mükâfatlandırma ısrarı ve inadı böylesine ağır suçlular içindir. Üstelik de savcıların ve hâkimlerin tutumları da, çok nettir. Bu gelişmeler asla hafife alınmasın ve bu zihniyet tarafından ne yapılmak istendiği iyice anlaşılsın ki, asla taraftar olunmasın. Çünkü, bunun vebâli de çok büyüktür.

Hûd Suresi, 113. âyeti, bir kez daha hatırlayalım:

“..Bir de, sakın-sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati bile duymayın. Yoksa size de ateş (Cehennem) dokunur. Aslında sizin Allah'tan başka yardımcınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım görmezsiniz…”

& Tevbe suresi, 23.Âyet: “ Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (dost) edinmeyin. Sizden kim onları (küfrü tercih edenleri) dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”

Bu zihniyete oy vermiş olanlar, bu gerçekler karşısında çok-çok pişman olmalıdırlar…

Evet, halk olarak bizler genelde mağdurdan yana oluruz. “Yazık, günah, onlar da hapislerden çıksın” diye düşünebiliriz. Bu düşünce çok hafif suçlular için belki makul karşılanabilir, fakat böylesine ağır suçlar için af edilmesini düşünmek, üstelik de milletvekilliği ile mükâfatlandırmaya direnmek, asla affedilemez bir vebaldir…

Bu konuda diretenler sinsice; “..bunları halk seçmiş”, “..halklın iradesi tecelli edene kadar direnişimiz sürecek” gibi birtakım aldatmaca ve yanıltmaca sözlere yapışıyorlar.

  • Yahu siz çocuk mu kandırıyorsunuz?…

Listenin birinci sırasında apoyu da gösterseniz, bu partiye o mu’tâd oy mutlaka gelecek. Apo’da seçilmiş mi olacak? Birinci sırada Alparslan Aslan’ı gösterseniz, o da seçilmiş mi olacak? Birinci sırada Interpol tarafından aranan organ mafyası olan Türk doktorunu koysanız, o da seçilmiş mi olacak? Bunlar da böylece aklanmış mı olacaklar? Böyle mantık olur mu hiç?…

Bunlara rağmen; “..halkın oyu ile seçilen arkadaşlarımız meclise girene kadar, biz de meclise girmeyeceğiz ve yemin etmeyeceğiz” diye diretenler, halkın tertemiz oylarıyla seçilen, üstelik de hiçbir suçu olmayan, sadece başörtülü olduğu için Sn. Merve Kavakçı meclise sokulmazken, akılları neredeydi acaba?…

Ahmet Hakan’ın daha dünkü; “..Bugün Merve Kavakçı Meclis’e gelse ne yapardınız” sorusuna Kılıçdaroğlu’nun cevabı şuydu: “Meclis’in kuralları var, herkes ona uyacak”… Şimdi millet olarak bizler, tutarsızlığın zirvesini görüyoruz, değil mi?…

Niçin meclisin kurallarına uyulmuyor? Niçin bu kurallar hiçe sayılıyor? Şu tersliğe bakınız ki; halk oylarıyla seçilmiş Merve Kavakçı için üç maymunları oynayanlar, ETÖ sanıkları için BM, AB, AGİT, OECD, Avr.K., İ.K., AP, U.Af.Ö.ne mektuplar yazıyor…

***

Son seçim gösterdi ki halk bu konuda gayet bilinçli, dikkatli ve araştırmacı davranıyor.

Bu diretmeleri de, sergilenen sinsi plânları da, gelişmeleri de çok iyi takip ediyor ve doğru değerlendiriyor. Zamanı gelince de gereken tokadı veya silleyi vuruyor.

Son söz olarak, güzel bir atasözümüzü, sadece tek bir harfini değiştirerek arz edeceğim:

Halk sillesinin sedâsı yoktur. Bir vurdu mu, devası yoktur… Vesselâm.

***

NOT: Bu konulara bir daha girmek istemediğim için, bir sitemimi de eklemek istiyorum. Eğer küçük muhafazakâr partilere boşa giden o oylar da istikrara verilseydi veya YSK seçime bir ay kala %50 oya rağmen, çok az sayıda milletvekili elde etme tezgâhını sergilemeseydi, bu sıkıntılar bugün hiç yaşanmayacaktı. Çünkü, ülkemiz 370-400 arası milletvekili olan güçlü bir iktidara sahip olacaktı.

“Suçu hep hırsızda arama mantığı” da pek geçerli değil galiba.

Ev sahibi olan bizler de özeleştiri ve ciddi bir nefis muhasebesi yapmalıyız…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER