Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Taziye ve cenazelerdeki teselli cümlesi?

Mevsiminden midir, nedendir bilinmez ama bu ara birçok yakınımın ve dostlarımın cenaze evlerine giderek, taziyelerden bulunma zorunluluğum oldu.

Her birinde de çeşitli macera veya ilginç tâziye çeşitleriyle karşılaştım.

Hani bizler de büyüklerimizden duyarak alışmışız, öncelikle “başınız sağ olsun” deyiveririz. Bu cümle sanki “acaba ne anlama geliyor” diye hiç düşünülmemiş. Ben ise anlamsız gördüğüm için çok düşünmüşümdür, fakat bu güne kadar da “nasılsa örf haline gelmiş” diye pek araştırma yapmamıştım. Bu ara çok söylendiği için dikkatimi çekti ve ciddi bir araştırma yaptım ve ‘cenaze sahibinin o günkü acı ve ıstırabı karşısında, hiçbir anlam taşımayan, hiçbir etkisi olamayan bir cümle’ olduğunu anladım…

Bu anlamsız cümleye, zorla bir anlam yüklemeye çalışsanız bile, sanki 'o öldü ama siz boş verin, siz sağlıklı yaşayın' veya "ölen öldü, kalan sağlar bizimdir, yâ ölen sen olsaydın?".  “Ölen sen değilsin yâ, sen sağ ol" vb. gibi bir takım basit ve itici anlamlar çıkıyor. Ve ciddi bir şekilde “Yâhu, acaba bu güne kadar niçin hiç kimse bunun farkına varmamış” diye de düşündüm.

Bu soruya hiç bir cevap bulamadım, fakat yaptığım araştırmalarda bu anlamsız cümlenin ne zaman başladığını ve o çıkış mantığı ile bakıldığında, haklı ve yerinde bir cümle olduğunu, ancak artık bu cümle zamanla erozyona uğratıldığı için, şimdi tamamen anlamsızlaştığını anladım. Şöyle ki:

Anadolu Türkçesinin erken dönemlerinde "baş" kelimesinin "yara" anlamı da varmış. Devamında ise bugün morfolojik kaymaya ve erozyona uğrayarak "sağ olsun" şeklini alan kelimenin aslı ise "sağalsın" biçimindeymiş. Yani "sağalmak", "iyileşmek, geçmek" demektir. "BAŞIN SAĞALSIN" = "Yaran şifa bulsun ve acın dinsin" anlamında bir temenni ve teselli ifadesiymiş. Uzun zaman içinde değişerek bu günkü anlamsız bir teselli cümlesi olmuş. Aynı, hamamdan çıkana “sıhhatler olsun” yerine bazılarının, “saatler olsun” dediği gibi…

Bir başka anlamı da; çok önceleri, yani halifelik yıllarında “Başınız” değil de “Başımız” (yani N harfi yerine M) olarak kullanılmış ve çok önemli ve güzel de bir anlamı varmış. “Başımız” kelimesiyle, Yüce dînimizin ve tüm halkımızın hâmîsi ve reisi olan “başımız (yani Halîfe’miz) sağ olsun” denilerek bir nevi tesellide bulunuluyormuş. Bugün ise sadece bu “M” harfi “N”ye dönüştüğünden, ciddi bir anlam kayması olmuş.

  • Netice itibariyle; ciddi bir anlam bozukluğuna uğramış olan bu teselli cümlesi yerine, acaba bizler cenaze evlerinde nasıl bir teselli cümlesi kurmalıyız? Öyle yâ hiçbir zaman yanlışta ısrarcı olunmamalı!…

Elbette ilk akla gelenler; “Mekânı Cennet olsun”. “Allah cc Rahmetiyle muamele eylesin.” “İnşaallah daha güzel bir yere gider.” “Allah cc Taksiratını af etsin.” “Hz. Muhammed’e SAV komşu olsun” vs. cümleler de olabilir ancak en doğrusu, Dünyanın en doğru sözlüsü olan Allah cc Rasûlünün, bizlere öğrettiği gibidir. Şöyle ki:

Hz. Muhammed SAV cenazelerde öncelikle ve kısaca  “İnnâ lillâhi ve innâ, ileyhi Râciûün” buyuruyormuş. Anlamı ise çok önemlidir. Kısaca: “Bizler Allah’tan geldik ve hepimiz Allah’a döndürüleceğiz” şeklindedir.

Daha açıkçası da, “Bizler hepimiz Allah’ınız ve O’nun cc kullarıyız, mutlaka O’nun huzuruna sevk edileceğiz. Bu kişinin ölmesi de O’na olan SEVKİYÂTIN bir parçasıdır. Bizler de bu sevkiyâta hazırlıklı olmak zorundayız” gibi anlamlar taşımaktadır.

Demek ki cenaze evlerinde söylenmesi gereken en anlamlı ve en kısa cümle; “İnnâ lillâhi ve innâ, ileyhi Râciûün” olmalıdır. Devamındaki teselli cümleleri de yukarıdaki beş cümle ve benzerleri bu minval üzere kurulmalıdır.

  • Bu arada araştırma yaparken, ben öyle güzel ve öyle çok önemli ve ummadığınız kadar çok anlam yüklü bir TESELLİ öğrendim ki, saatlerce tesirinden kurtulamadım.

Her hafta Risale-i Nur sohbetine gittiğimde görüştüğüm ve kadîm dostum emekli Hâkimden yeni öğrendiğim bu teselliyi, bu konumuza TÂC olarak sunuyorum:

-“Ben, üç oğlu ve dört kızı olan bir baba tanıyorum. Bu babanın ilk oğlu iki yaşlarında vefat etti. İkinci oğlu 1,5 yaşında vefat etti. Üçüncü oğlu ise 17 Aylık iken, daha sütten bile kesilmeden vefat etti. İki kızı da evlendikten hemen sonra, biri 21 yaşında, diğeri ise 27 yaşında vefat etti. Üçüncü kızı da 27 yaşında vefat etti. Bu 3 oğlu ve 4 kızından, yani 7 evladından sadece bir kızı hayatta kaldı. O kızından olan çok sevdiği iki torunu da şehit oldular. O babanın 3 oğlunun adları; Kâsım, Abdullah ve İbrahim idi. Ölen 3 kızları da; Zeyneb, Rukiyye, Ümmügülsüm idi. Hayatta kalıp kendisinden kısa bir zaman sonra vefat eden kızının adı ise Hz. Fâtıma idi.

O baba ise Âlemlere Rahmet olarak gönderilen, Dünyanın en doğru sözlü insanı, Önderimiz, Rehberimiz ve kılavuzumuz Hz. Muhammed Mustafa SAV dir.”

Cenazelerde veya başımıza herhangi bir sıkıntı geldiğinde, bu Babayı SAV hatırlayalım, O’na bol bol Salâvat-ı Şerîfe getirelim ve böylece teselli bulalım, inşallah… 

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. Bu dua değil yalnız ne yalnız bir taziye, illa arapça kullanmak zorundasınız değil mi devşirme dönekler. Öz ve öz Türkçesi varken neden başka lisanda anlaşma gereği duyar bir vatansever. Araplaşmış Türk Türk değildir vatan hainleri, bunu o kıt yobaz aklınıza kazıyın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER