Metin AYDIN
  • 19/03/2021 Son günceleme: 19/03/2021 18:28
  • 3.587

Türk kadını tarih boyunca aile ve toplum yaşamında çoğu zaman layık olduğu yerde olmuştur.

Türk toplumu başka toplumların etkisinde kaldığında kadın sosyal yaşamdaki layık olduğu seviyenin çok altına düşmüştür.  Bugün Anadolu’da sahte âlimlerin bulunduğu tarikat ve sahte şeyhlerin etkisi altında kalmayan ailelerde Türk kadınının gene eski Türk kültürünü belirli bir şekilde sürdürmekte olduğu görülmektedir. Hele orta yaş ve üstü kadınlarımızda aile içi tam eşitliği görebiliyoruz.  Hatta yaşları ilerledikçe bilgelikleri ile ailenin mutlak hâkimi olduklarını görebiliyoruz.

Milletler tarihinde her zaman diğer milletlerin kültür istilasına çanak tutan bir güruh mutlaka olmuştur. Osmanlı döneminin kuruluş ve gelişme dönemlerinde Fars ve Arap kültürünün etkisinde kalınmış. O kadar ki Farsça Arapça karışımı ne olduğu belli olmayan bir dil türetilmiş.

Aşık Veysel ne güzel demiş:

Türklerdir bizim atamız

Halis Türküz kanı temiz

Şarkı gazeldir hatamız

Türküz türkü çağırırız.

Osmanlının son dönemlerinde Fransız ve İngiliz etkisi yoğun olarak hissedilmiştir. Şimdi de İngiliz ve Amerikan kültür emperyalizminin yoğun baskısı görülüyor. Son dönemlerde de Amerikan ve İngilizlerin yoğun kültür emperyalizmini hisseder hale geldik. Son dönemlerde yükselen Türk kültürünü oturtabilme mücadelesini yıpratmak için, Amerikan ve Avrupa emperyalizmi, İslam gibi görünen ama alakası olmayan bir İslam kültürü ve alt kültür yapılarını moda halinde yerleştirme gayretindeler. Bu da kadını ikici sınıf yaşama itmiş ve kadın cinayetlerini had safhaya çıkarmıştır. Hatta pedofili hastalığı da bazı cemiyetlerde had safhada görülmektedir.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           

Türk Moğol imparatoru bir gün obasında kumandanları ile toplantısında şöyle bir hitapta bulunmuştu. ‘’Ben sizin HANınızım sol yanında oturan hatununu işaret ederek hatunum da benim HANımdır’’ demiştir.

Göktürk yazıtlarında İlteriş kağanla İlbilge hatunun beraber tahta çıktıklarından bahsedilir.

Hanın ilan ettiği kararın (kanun)  altında eğer eşinin de imzası olmazsa o karar geçersiz kabul edilirdi. Yabancı elçilerin huzura kabulünde han, hatunuyla birlikte katılmak durumundaydı. Hatunlar, han olmadığı zamanda elçileri kabul etme yetkisine sahipti. Batı hunlarda Attila’nın eşi Arıg han elçileri kabul ederdi.

Arap seyyah İbn-i Batu dolaştığı Türk bölgelerinde kadına verilen hakları görünce şaşkınlığını dile getirmiş, Türk illerinde kadınlara gösterilen saygı ve kıymet erkeklerden çok daha fazla olduğunu yazmıştır.

İngiltere’de XI. yüzyılda erkekler hanımlarını satarlardı. Hıristiyanlar kadınlara şeytan gözüyle bakarlardı. Araplarda İslam’dan önce kızlarını diri diri toprağa gömerlerdi. Çinlilerde kız çocuklara ad verilmez sayı ile çağrılırdı. Farslarda ensest ilişki had safhadaydı. Eski yunanda kadınlar eşya gibi alınıp satılırlardı. Ruslarda kadın eşya olarak kabul edilirdi. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

 

Ziya Gökalp, eski Türk toplumlarında kadın hem sosyal yaşamda hem de hukuksal statüde her zaman eşit konumda olduğunu belirtmiştir. Türk kadını bütün sosyal faaliyetlerde, şölen, büyük toplantı, ayinlerde mutlaka erkeklerle birlikte olurlardı. Kadının da ailede eşiyle aynı statüde olması toplum da ki sosyal yıpranmanın önüne geçilebileceği düşüncesindedir. Kadının eğitimli olması ülkenin kalkınmada daha dinamik olacağı kanısındayım. Çünkü kadın çocukların mükemmel yetişmesinde birinci derecede etkindir.

Türk kadını, ne zaman ki Türk toplulukları, Fars, Arap, Bizans, Çin vb kültürlerinden etkilendiklerinde toplumdaki konumlarından çok geriye düşmüşlerdir. Büyük Türk Düşünürlerinden Ziya Gökalp’ın dediği gibi Türk kültürünü bu kültürlerin etkisinden kurtarıp tekrar eski konumuna getirdiğimizde Türk kadını tarihteki o mükemmel statüsüne tekrar sahip olacaktır. Türk Tarihinde kadın erkek her konuda eşit haklara sahiptiler. Türk kadını hükümdar (Tomris khatun), vali, sefir olabilirlerdi.

Cumhuriyete kadar nerdeyse ikinci sınıf vatandaş konumuna düşen kadınlarımız, cumhuriyetin kuruluşundan sonra tekrar layık oldukları eşit statüyü yakalamıştır.

Türkiye cumhuriyeti kadına seçme seçilme hakkı 11 Aralık 1934 tarihinde verilmiştir. Bundan 11 yıl sonra Fransa, İtalya, Hırvatistan, Slovenya. 12 yıl sonra Romanya. 13 yıl sonra Bulgaristan. 14 yıl sonra Belçika. 15 yıl sonra Yunanistan. 36 yıl sonrada İsviçre ancak kadınlara seçme seçilme hakkını tanıyabilmiştir.

Faydalanılan kaynaklar:

Aynur Talibli: Geçmişten Günümüze Türk Toplumlarında Kadının Yeri ve Önemi                                 

Ali Albayrak : Ziya Gökalp’te Türk Toplumunda Kadın ve Aile

Yazarın Yazıları