Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 20/06/2013 00:11
  • 11.854

Sevgili okurlarımız, önceki yakınmalarımı tekrar ediyorum.

Gazetemizin bana nasip olan köşesinde ulusumuzun maddi ve manevi kültür zenginliklerinin tadını çıkartarak sizlerle paylaşmayı o kadar çok isterdim ki, ancak vatanın ve milletin bütünlüğünü tehdit eden şartlar karşısında o güzelim konuları şimdilik erteleyip anayasa değişikliğindeki endişelerimi dile getirmek zorunda kalmıştım. Bu kere de halkımızın karşılaştığı birbirine kırdırılma tehlikesine karşı duyduğum endişelerimi sizlerle paylaşmak mecburiyetindeyim. Endişe verici sorunun ilk çıkış noktası, Gezi Parkı konusunda Gençler ile Başbakan arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmıştır.

 
       Konuya Gezi Parkı’nın arz ettiği hukuki özelliklerini tanıtıcı küçükbaşlıklar halinde girmek istiyorum. 
 
Taksim’deki Gezi Parkı hukuken tescilli mi?
 
         Tapu kayıtlarına göre 751 ada ve 2 No’lu parselde kayıtlı bulunan Gezi Parkı’nın bir özelliği, Maliye Hazinesi tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı mülkiyetine,meydanparkyeşil alan gibi umumi hizmetlerde kullanılması ve doğal yapısının korunması şartı ile devir edilmiştir.
 
        Gezi Parkı’nın diğer bir özelliği de; 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kapsamında ve (Tescilli) oluşudur. Yasanın 9.ncu maddesi (Tescilli) yerlere fiziki müdahalede bulunmayı suç saymaktadır. Aynı yasanın 65.nci maddesi doğal yapıya zarar verici eylemde bulunan sorumlular hakkında iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasını öngörmektedir.
 
         Kim olursa olsun, hangi makamda olursa olsun herkesin yasalara saygılı ve riayet içinde olmaları kendilerinden beklenmektedir. Sonuçta Gençler ile Başbakan arasındaki gezi parkı uyuşmazlığı, tescilli alanın doğal yapısına yapılan fiziki müdahaleye karşı direnme noktasından kaynaklanmaktadır.
 
Güvenlik Güçleri tarafından halka karşı kullanılan gazların içeriği ve şartlarının ne olduğu kamuya açıklandı mı?
 
         Ulusal Kanal’ın 17 Haziran 2013 Pazartesi günlü yayınında Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Sayın Haşmet Camcı’nın konuk konuşmacı olarak yaptığı açıklamaları aşağıya aktarıyorum;
 
          Halk tarafından (Biber Gazı) olarak bilinen madde (Toksit Kimyasal Madde) olarak tanımlanmaktadır. Müdahalelerde biber gazı’nın kullanımındaki amaç, kitleleri etkisiz kılabilmek ve kontrol altına alabilmektir. Kimyasal maddeler yönetmeliğinde tüm kimyasal maddelerin etiketli kılınmak zorunluluğu vardır. Bu sebeple kullanılan gazın kimyasal silah olması dikkate alınarak kapsüllerin üzerinde içeriğindeki maddenin tüm özelliklerini belirten (Güvenlik Bilgi Formları)’nın yer almış olması gerekmektedir. Aynı zamanda cihazlardan halk üzerine püskürtülen gazın içeriğindeki kimlik bilgilerinin kamu ile paylaşılması gerekmektedir. 
 
          Hedefe yapılan atışlarda kapsüller mermi etkisi yapmaktadır. Biber gazı kimyasal silahtır. Görme organı, solunum sistemi ve cilt üzerinde etken ve ölümcül olabilir. Bu nedenle Toma adı verilen araçların deposuna konan ve tazyikli su içeriğine karıştırılarak halka püskürtülen toksit adı verilen etken maddenin ne olduğunun ve hangi dozajda olduğunun açıklanması gerekmektedir. Bu nedenle uluslararası görüşmelerde soruna açıklık kazandırılması istenmiştir. Buna karşıt toksit kimyasal maddeleri Arap ülke halkları üzerine kullanmakta olan İsrail ile Amerika bu talebe olumlu yaklaşmamıştır.
 
          Ülkemize gelince; Gerek kapsüllerin ve gerekse tazyikli su püskürten Toma araçlarının depolarına konan etken maddenin (Güvenlik Bilgileri) kamu ile paylaşılmadığı için, gerek görme, gerek solunum yolları ve gerekse ciltle temas halinde tahriş edici etkileri ve kalıcı arazlarının ne olacağı sorularının cevabı sonraki aşamalarda ortaya çıkabilir.  
 
        Asıl önemli olan husus, (Toksit Etkenlerin) sonuçları uluslar arası platformda araştırılma aşamasındadır. Halen (Laboratuar Aşaması) devam etmekte ve sonuca ulaşılmamış iken yapılan uygulamada hedef alınan halk (Kobay) konumuna getirilmiştir. Bu bir insanlık suçudur. Kitle imha yöntemidir. Amerika ve İsrail toksit kimyasal maddeleri Arap ülkeleri üzerinde kullanırken, bizim Başbakan’ımız kendi halkı üzerinde kullanmış ve kullanmaktadır.
   
 
Başbakan’ın Kazlıçeşme konuşması
 
        Başbakan’ın 16 Haziran 2013 Pazar günü Kazlıçeşme alanında Ak Parti’ye gönül vermiş büyük bir kitleye hitaben yaptığı konuşmayı televizyon ekranlarından izledim. Taksim Gezi Parkı sebebiyle kendisine tepki gösteren ve siyasi tercihi farklı özelliklere sahip halk kesimlerini, alandaki halka şikayet ettiğine ve ağır bir dil ile suçladığına, buna karşılık şikayet ve suçlamanın etkisinde kalan alandaki yüz binlerce AKP’li vatandaşlarımızın da kendilerine şikayet edilen diğer halk kesimini yuhaladıklarına tanık oldum.  Sonuçta; Başbakanın konuşmalarından etkilenen yüz bin’lerden oluşan halk kesimi, siyasi tercihleri farklı olan diğer bir halk kesimini yuhalarken kin, nefret ve husumet duyguları içinde şekillenmiş oluyordu.
 
         Demokrasinin uygulandığı düzende Başbakan, sadece AKP’ye gönül vermiş vatandaşlarımızın değil, bütün bir Türkiye’nin, hepimizin Başbakanı’dır. İstifaya davet edenleri olgunlukla karşılaması, ayırımsız herkesi sevgi içinde kucaklamış olması, demokratik kuralın gereğidir ve kendisinden beklenmektedir.
 
         Sonuçta demokrasinin tüm temel kuralları göz ardı edilmiş, halklar arasında ayırım yapılmış ve halk kesimleri kin ve nefret duyguları ile birbirlerine karşıt hale getirilmiştir. Çok kısa süre içinde Kazlıçeşme’de ki konuşmanın etkileri görülmeye başlamış ve halkın halka saldırı eylemlerinin son derecede endişe verici ipuçları belirmeye başlamıştır.
 
Sevgili Akp’li ve sevgili Akp dışındaki kardeşlerim
 
          Herkesin diğerinden farklı siyasi düşünceleri ve siyasi parti tercih etme özgürlüğü vardır. Tercih özgürlüğü herkesin en doğal ve saygın demokratik hakkıdır. Tercih özgürlüklerinin karşılıklı anlayış ve saygı ile karşılanması, demokrasinin ve ortak mutluluk içinde yaşamın temel kuralıdır.
 
        Emperyalizm denen sömürgenler ise, göz diktikleri yer altı ve yer üstü zengin kaynaklarımızı ele geçirebilmek için bizleri (Böl Yönet) tuzağına getirdiklerini artık fark etmeye başladık. Bizleri yüzyıllar boyu Alevi ve Sünni, Sağ ve Sol, Türk ve Kürt  olarak birbirimize kırdırdılar. Şimdi de (Akp’li ve Akp Dışı) olarak ikiye bölme ve birbirimize düşürme tuzağının eşiğine getirilmiş bulunmaktayız. Bizlerin ortak mutluluk halinde olmamız sömürgenler tarafından istenmemektedir. Farklı siyasi görüşün ve farklı siyasi parti tercihinin tahammül edilmezlik ve düşmanlık imiş gibi algılattırılma tuzakları üzerimizde estirilmektedir.
     
      Oysa Vatanın ve Milletin bütünlüğü, Ay Yıldız’lı Bayrağımız, Ulusal Kimlik ve Kültürümüz gibi siyaset üstü değerlerimiz yüce dağın doruğunda hepimizin etrafında birleştiği kutsal mertebemizdir. Gördük ki, siyasi değerler halk bütünlüğü üzerinde ne kadar ayrıştırıcı ise (Siyaset Üstü Değerlerimiz) de o kadar birleştirici ve bütünleştiricidir.
  
        Şimdiki günlerde vatanımızın yer altı ve yer üstü zengin kaynaklarına göz diken sömürgen dış güçler amaçlarına ulaşabilmek için bu kez de (Akp ve Akp Dışı) olarak bizleri farklı cephelere ayırıp birbirimize kırdırma tuzağının eşiğine getirmiş bulunmaktadırlar. İçerde ise Başbakan’ın Kazlıçeşme’de ki konuşmasının etkileri görülmeye başlamış ve halkın halka saldırı eylemlerinin son derecede endişe verici ipuçları belirmeye başlamıştır.
 
        Kardeşlerim; Aman tahrik tuzağına dikkat… Her türlü tahriklere karşı duyarlı olmak zorundayız. Halkın halk ile çatıştırılma tuzaklarına karşı milli bütünlük halinde ve bilinçli olmak zorundayız. Pusuda bekleyen yabana gülme fırsatı vermemeliyiz. Bu doğrultuda vatandaş olarak hepimize teker teker çevremizi sakinleştirici görevler düşmektedir.
 
        Mevcut şartlar karşısında bizleri aydınlığa taşıyacak en güçlü ve tılsımlı çözüm yolumuz, ayırımsız herkesin etrafında birleştiği yüce dağın doruğundaki Siyaset Üstü Değerlerimizdir.Vatanın ve Milletin Bütünlüğü, Ay Yıldız’lı bayrağımız, Ulusal Kimlik ve Kültürümüz)’dür.  
Yazarın Yazıları