“Siyaset, toplumun ortak geleceğini şekillendirme sanatıdır. Ancak bu sanatın değeri, aktörlerinin ahlaki duruşuyla ölçülür. Çünkü siyasi ahlak yalnızca bir kavram değil; halkın güvenini inşa eden, kurumsal düzeni ayakta tutan, demokrasiyi nefes alır kılan temel ilkedir. Ahlakı zayıf bir siyaset, sadece koltuk kavgasına, kişisel çıkar hesaplarına ve toplumda derin bir umutsuzluğa yol açar.
”
Siyasi Ahlak: Koltuğun değil, halkın sorumluluğu
Siyaset, toplumun ortak geleceğini şekillendirme sanatıdır. Ancak bu sanatın değeri, aktörlerinin ahlaki duruşuyla ölçülür. Çünkü siyasi ahlak yalnızca bir kavram değil; halkın güvenini inşa eden, kurumsal düzeni ayakta tutan, demokrasiyi nefes alır kılan temel ilkedir. Ahlakı zayıf bir siyaset, sadece koltuk kavgasına, kişisel çıkar hesaplarına ve toplumda derin bir umutsuzluğa yol açar.
Bugün siyasette en çok ihtiyaç duyduğumuz şey dürüstlük, şeffaflık ve liyakattir. Ne yazık ki sıkça gördüğümüz tablo ise bunun tam tersidir: Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar, halka hesap vermekten kaçınan yöneticiler, partilerde listelere girmenin “sadakat” ile ölçülüp “emek” ile ölçülmediği bir düzen… Oysa siyasi ahlak, koltuğunu korumak için değil, halka hizmet etmek için var olmalıdır.
Bir siyasetçinin asıl görevi, toplumun hakkını, emeğini ve iradesini korumaktır. Sandıktan çıkan her oy, sadece bir rakam değil; bir güven sözleşmesidir. Bu güveni çiğneyen, kendi şahsi ikbalini halkın iradesinin önüne koyan her siyasetçi, sadece kendi itibarını değil, siyasetin kendisini de kirletir. Ve unutulmamalıdır ki siyasete duyulan güvensizlik, en sonunda demokrasiyi zayıflatır.
Bugün halkın kaderi, koltuklarını korumak için birbirine yanaşanların elinde oyuncak ediliyor. Bir yanda meydanlarda demokrasi nutukları atıp diğer yanda halkın iradesini masa başında pazarlık konusu yapanlar var. Bir yanda kapı kapı dolaşan kadınların, gençlerin emeği; diğer yanda bu emeği kendi kişisel ikbali için masalarda satanlar… Siyasi ahlak, işte tam da bu noktada iflas ediyor.
Siyasi ahlakın olmadığı yerde ne adalet işler, ne liyakat hâkim olur, ne de halkın sesi gerçekten duyulur. Bugün belediye meclislerinde, parti kongrelerinde ve milletin oyuyla gelen kurumlarda görülen tablo budur: Emek veren değil, kapalı kapılar ardında pazarlık yapan kazanıyor. Böyle bir düzenin adı demokrasi değil; olsa olsa çıkar ortaklığıdır.
Siyaseti yeniden inşa etmek istiyorsak, önce ahlakı merkeze koymalıyız. Kendi çıkarı için değil, halk için mücadele eden; masada değil, sokakta halkla buluşan; koltuk için değil, ülkenin yarını için çalışan siyasetçilere ihtiyacımız var. Bu sadece bir temenni değil, hayatta kalmak için bir zorunluluktur. Çünkü halkın umudu kırılırsa, demokrasi ayakta kalamaz.
Siyaseti temizlemenin yolu belli: Hesap verebilirlik, şeffaflık ve etik bir duruş. Bunun için koltukta oturanların değil, sokaktaki yurttaşların iradesi öne çıkmalıdır. Bu, sadece partilerin değil, toplumun da talep etmesi gereken bir sorumluluktur. Çünkü halk susarsa, siyaset yozlaşır. Halk talep ederse, siyaset değişir.
Bugün halkın önünde iki yol var: Ya bu kirli düzeni sineye çekmek ya da siyasi ahlakı yeniden tesis edecek bir iradeyi yükseltmek. İhanet edenler, halkın sırtından geçinenler, masalarda pazarlık yapanlar bilsin ki; halk unutmaz, tarih affetmez.
Kısacası, siyasi ahlak, bir erdem değil bir zorunluluktur. Koltuğu değil halkı önceleyen bir siyaset, ülkenin geleceğine güven ve umut taşır. Aksi halde siyaset, kirli pazarlıkların, sessiz ihanetlerin ve tükenmiş değerlerin bataklığına hapsolur. Ve o bataktan kurtuluşun tek yolu, yine halkın güçlü sesidir.
YORUMLAR