Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Şifayı kaptık…

Sahi, hiç düşündük mü? Çok olgun, yaşlı ve kültürlü kimseler hastalandıkları zaman, acaba niçin “Hastalandık” yerine, özellikle niçin “ŞİFÂYI KAPTIK” diyorlar…

Yani hastalığa, acaba niçin ŞİFÂ diyorlar?

Akla ilk gelen cevap:

Hastalığın Allah’tan cc geldiğini bilmeleri nedeniyle, o sıkıntıya hastalık olarak değil, En Sevgiliden gelen, bir nevi sınav ve TECELLÎ (İlâhî Yansıma, bazı Esmâların zuhûr etmesi) olarak baktıkları için olabilir mi acaba?

Bu ilginç ve önemli konuyu inceleyerek, en doğrusunu anlamaya çalışalım:

Bunun için, önce ŞİFÂ kelimesini araştıralım.

ŞİFÂ; lügatlerde iyileşme, bir nevi tedavi olma ve hastalıklardan kurtulma anlamına gelse de, ıstılahı ve DÎNÎ açılardan bakıldığında, çok ulvî anlamlara geliyor.

Çünkü ŞİFÂ, Yüce Rabbimizin ŞÂFÎ Esmasının bir TECELLİSİ olduğu için, hastalıklardan sonraki bu tecellide “Şafi olan Allah’a cc önce Muhtaç olmak ve sonra her şeyin yaratıcısına MUHATAP OLMAK, sabır ve Tevekkül edildiğinde ise TERAKKÎ (Ulvî makamlara yükselmek) güzelliği” sonrasında ŞİFÂYA kavuşmak var…

Meselâ; Yüce Rabbimiz Firavun ile muhatap olmamak için, Firavuna uzunca ömür verdiği halde, ona hiç bir belâ ve Hastalık vermemiş. Çünkü Firavun, İlâhlık dava ettiği için, Allah cc onu ‘uhrevî yüksek makamlara’ lâyık görmemiş.

Demek ki sürekli sağlıklı kalmak bir lütuf olmadığı içindir ki, olgun ve kültürlü Mü’minler hastalandıklarında; hem uhrevî Terakki, hem de Şafi olan Yüce Allah ile MUHATAP olduklarını fiilen hissettikleri için, “hastalığa yakalandık” yerine, “Şifâyı kaptık” ifadesini tercih etmişler.

Bir başka açıdan; “Şifayı kapmak” mecazi bir deyimdir.

Mecazi deyim olduğu içindir ki, ŞİFÂ tam tersine “Hastalanmak” anlamında kullanılıyor.

Ne gibi?

Sıcak bir yaz gününde soğuk bir ayran içen kişi, mecazi anlamda ferahlamanın tam aksine, “Ooohhh, ÖLDÜM” dediği gibi…

Güzel ve çok etkili bir Kur’ân Tilâveti dinleyen kişi, çok beğendiğini ifade etmek için “bu Hâfız beni perişan etti” veya “bu kıraat beni mahvetti” gibi mecazi deyim kullandığı gibi.

Mevlâna Hazretlerinin ÖLÜM için, “VUSLAT GECESİ” (yani, Sevgiliye kavuşma gecesi) dediği gibi.

Bu 2 ve 3. Örneklere; perde arkası sırlarına ve önemine binaen, biraz daha yakından bakalım:

İKİNCİ ÖRNEKTE, Kur’ân Tilâveti dinleyen kişiler hakkında, bakınız Yüce Rabbimiz ne buyuruyor.

Enfâl Süresi 2. Ayet: "Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, yanlarında Allah zikredilince (okundukça) kalpleri ürperir, kendilerine onun ayetleri okununca bu, onların İmanlarını artırır ve yalnız Rablerine güvenip dayanırlar." 

Allah kelâmında abartı olmayacağına göre; Kur’ân tilâveti sırasında, Allah cc bizzat zikredildiği için, ancak GERÇEK MÜ’MİNLERİN kalplerinin titrediği vurgulanıyor.

Bu durum “İlâhî bir ölçü” olduğuna göre, Kur’ân dinlerken bizim kalplerimiz ürpermiyorsa, titremiyorsa, “Acaba Gerçek Mü’min değil miyiz?” diye, kendimizi ciddi bir şekilde sorgulamamız gerekiyor.

Gerçek Mü’min olabilmenin formüllerini ve çarelerini bulup, en kısa bir zamanda bu Âyetin müjdesine kavuşmamız gerekiyor…

ÜÇÜNCÜ ÖRNEK için ise Manevi derecelerin, bir derece daha yükseltilmesi gerekiyor.

Peki NASIL?

CEVAP: Hz. Mevlâna bu ulvî ve yüksek mertebeye, bizler gibi dünyevî meşguliyetlere dalarak gelmedi. Hocası Seyyid Burhaneddin ve Şeyhi Şemsi Tebrizî gibi birçok ulemanın dizleri dibinde, yıllarca tahsil görmekle gelmişti.

Hatta çok zorlu inzivalardan da geçmişti.

Bu derecelere yükselenler de, En Sevgili olan Allah’a kavuşmak olan ÖLÜME, elbette düğüne gidercesine sevinçli, mutlu ve huzurlu olacaklar…

Ayrıca Ra’d Sûresi, 28. Ayette bildirildiği gibi: “İyi bilin ki kalpler (ve gönüller) ancak Allah'ı anmakla (O’nu zikretmekle) huzur bulur (ve tatmin olur.).” 

Herkes gayet iyi biliyor ki; kişi en çok hastalandığı zaman ACZİNİ anlar ve Allah’ı cân-u gönülden zikretmeye başlar.

İşte bu itibarladır ki; yakın tarihimizdeki ‘olgun, yaşlı ve kültürlü kimselerin’ hastalıkları, ŞİFÂYI KAPTIK” diye karşılamaları, elbette en isabetli bir ifadedir…

Yüce Rabbimiz bizleri de onların şefaatlerine nail eylesin, Âmin…

NOT: Bendeniz de bu ara, bir vesileyle ŞİFÂYI KAPTIM.

Elbette bu durumdan da, avantajlarından da memnunum.

Fakat o mübarek Zatlar gibi tam mütevekkil olamadığım içindir ki; ayrıca birçok ibadetlerime de engel olduğu için, bu hastalığımın da yerini ÂFİYETE terk etmesi adına, hayırlı dualarınızı bekliyorum. Saygı ve muhabbetlerimle…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER