Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Sevgi, muhabbet ve AŞK…

Yukarıdaki üç kelimenin de birbirilerine yakın anlamları var, ancak dereceleri ve kullanım alanları farklıdır.

Sevgi; İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duyguya sevgi denilmektedir. İbn-i Arabî’ye göre sevginin tanımı yapılamaz. Sevgi ancak tadılır ve yaşanır. Aynı zamanda sevgi, evrensel bir duygudur.

Muhabbet: Sevginin ulvî tanımı, dostça konuşmalar, yârenlik. Kelime kökü HUBB’dur.

Aşk ise: Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, gönül verme, cân-u gönülden sevme, sevda anlamlarında olup, hakiki ve mecazi olarak ikiye ayrılır.

Hakiki aşk; ruhsal bir ihtiyaçtır ki ulvî ve mukaddes muhabbet ve sevgilerdir.

Aşkların en ulvî olanı İlâhî aşktır ki, Allah’a olan sevginin ileri derecede olanıdır.

Mecazî aşk ise geçici olan dünya hayatındaki aşırı sevgilerdir.

Bu kısa tanımlamadan sonra; bu üç kelimenin yanlış kullanılması halinde, o kişiyi BİNLERCE PİŞMAN edecek olan bir gerçeği hatırlatmak istiyorum. Tâ ki sevgili dostlarım bu vebalden kurtulsunlar.

İşte ilâhî ikaz, Tevbe Sûresi, 24. Ayet:

De ki: “Eğer ana-babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, kazandığınız mallar, (iyi iken) iflâsından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size; Allah’tan, Resulünden ve O'nun yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allah (hakkınızda azap) emrini bekleyin! Çünkü Allah, âşıklar topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidayete erdirmez.”

Yani, Sevdikleriniz veya sevilmesi gerekenlerin hiç birisi, Allah sevgisinin, O’nun Resulünün SAV sevgisinin ve onların emir ve yasakları hakkında mücadele vermenin üstüne asla çıkmamalıdır. Sevilmeye en çok lâyık olan Allah cc ve Resulüdür SAV. Allah cc, bu ölçüyü kaçıranları, hidayete erdirmeyeceğini de bildiriyor. Pek tabiidir ki, ciddi bir TÖVBE her zaman bu tehditlerden kurtulmaya vesiledir. Çünkü Allah cc çok af edicidir.

Saygıdeğer dostlarım. Daha önce bu konuyu başka bir yönüyle ele almıştık. Bugün ise “NİÇİN BÖYLE OLMASI GEREKİYOR?” sorusuna tatminkâr cevaplar üzerinde duracağız.

Sevgiye veya muhabbete sebep olan faktörler:

Kişiyi herhangi bir tehlikeden ve musibetten kurtarmak veya korumak.

Kişinin derdine dermen veya problemlerine çare bulmak.

Kişiye, tehlikeli, riskli ve yabacı olduğu yolculuklarda sağlıklı yolları göstermek.

Kişinin seveceği ve hoşlanacağı güzellikleri temin, ikram ve hediye etmek.

Kişinin ilim öğrenmesine, sanat öğrenmesine ve iş bulmasına sebep olmak.  

Elbette şu yukarıdaki faktörlerin sadece birisine bile muhatap olan kişi, o yardımsever kişiye veya zata sevgi ve muhabbet duyacak, minnettar olacak, hatta mutlaka mukabelede bulunma ihtiyacı duyacaktır.

Hele hele bir değil, birkaç faktör hakkında size yardımda bulunulsa, hem o kişiyi aşk derecesinde severiz, hem de mukabelede bulunmak ve minnettarlıkta bulunmak için, nelerden hoşlanacağını araştırır, mutlaka gerekeni yaparız, değil mi?

Şimdi tekrar Tevbe S. 24. Ayete dönelim:

Ayette önce macâcî sevilmesi gerekenler “.ana-babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, .”.vs, diye sıralanmış. Ve “.Eğer bunları Allah’tan ve Resulünden daha fazla seversek, Allah’ın gadap emrini hak etmiş olacağımız” vurgulanmıştı.

Şimdi yukarıdaki faktörleri, Allah cc ve Resulü hakkında değerlendirelim:

Allah cc bizleri, biz HİÇ BİR ŞEY DEĞİLKEN bizi yaratıp hayat vermedi mi? Bizi insan olarak, en güzel bir coğrafyada, Müslüman bir aileye emanet etmedi mi? Bizlere sağlıklı gözler, kulaklar, eller, ayaklar, akıl, hafıza, zekâ, sağlıklı ak ve karaciğerler, kalp ve böbrekler vs, sağlıklı bir vücut vermedi mi? Birkaç gıda ile yaşamamız mümkün olduğu halde, binlerce çeşit meyveler, sebzeler, bitkisel ve hayvani gıdalar göndermedi mi? Az ikram mı, basit hediyeler mi bunlar?

Bizi korumak için dünyamızın çevresini Atmosferle kuşatmadı mı? Vücudumuzun tümünü Immun savunma sistemiyle korumuyor mu? Tıbbın tespitine göre her gün 70-80 kez KANSERE yakalanıyoruz ve Yüce Rabbimiz bizi her gün her ân kanserden kurtarmıyor mu? Vücudumuzu koruma, yediklerimizi hücrelere paylaştırma adına, yüzlerce çeşit mikroorganizmayı, vücudumuza yerleştirmemiş mi?

Her türlü dertlerimize, binler çeşit dermanı, bizleri göndermeden önce yaratıp, dünyamızın muhtelif yerlerine ve mevsimlerinde sergilememiş mi?

Tehlikeli ve riskli olan şu ahir zamanda, hem de BERZAH ve ÂHİRET yolculuğunda, doğru yolları bulabilmemiz için Kur’ânı ve Hz. Muhammed’i SAV göndermedi mi?

Hepimizin sevebileceği binlerce güzellikleri ve güzelleri yaratmamış mı?

İlim ve sanat öğrenmemiz için bizlere, birinci maddede arz edilen akıl, zekâ, hâfıza, sağlık ve diğer uzuv ve organlarımızı ikram etmemiş mi?

Mademki gerçekler böyle, tevbe suresi 24. Âyette belirtildiği gibi, Allah cc ve Resulü, diğer marazi sevilmesi gereken her şeyden çok daha fazla SEVİLMEYE lâyık değil mi?

Hâl böyleyken, eğer bizler bu konuda NANKÖRLÜK edersek, o ayetin haklı tehdidini hak etmiş olmaz mıyız?

İşte bu mütevazı araştırma ve çalışmayı, henüz sınav süremiz bitmeden, bu gerçekleri asla ihmal etmeyelim ve kendimize yazık etmeyelim diye hazırladım ve takdirlerinize sundum… Bendenize DUÂ temennilerimle, sevgiler ve saygılar sunuyorum…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER