Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Sensiz Olmuyor!

Başucuna “Seni çok sevdim, Sensiz olmuyor” yazan bir pusula bırakarak intihar eden bir âşık haberini okuyunca, bu konu üzerinde düşüncelere daldım.

Bu korkunç haberin detayına girmeyeceğim, çünkü benzer olaylar çokça tezahür ediyor. Bu ilginç konu üzerinden, çok daha önemli olduğu halde maalesef ihmal edilen, bazı gerçeklere dikkat çekmek istiyorum.

  • Acaba intihar eden kişi, bu âşık olduğu kişiyi niçin bu kadar çok sevmişti?
  • Bu mâşuk (âşık olunan kişi), acaba o âşığa neler bağışlamış ki, onu böylesine âşık olacak kadar sevmişti?
  • Yüce bir Yaratıcının kendisine emanet olarak ve özellikle sınav için verdiği hayatını, bir fâniden ayrıldığı için, nasıl ve niçin feda edebilmişti?
  • Kendisine o feda ettiği hayatını karşılıksız bahşeden Yüce Allah c.c., intihar eden kişiye acaba o mâşukundan daha az mı şey vermiş? Ki, Yüce Yaratanını böylesine çok sevememişti?
  • ……. ………. ………..

Evet dostlarım. Bu sorular uzar gider ve hepsi de çok önemlidir, ancak bendeniz şu son soruda çakıldım kaldım ve bir başka soruya geçemedim…

Yani; “…Yüce Allah c.c. o intihar eden kişiye, acaba o mâşukundan daha az mı şey vermiş? Ki, bu kişi yüce Yaratıcısını böyle âşık olurcasına sevememiş?…”

  • Daha da önemlisi: Acaba bizler, bizlere şu hayatımızı her birimize mucizevî bir şekilde bahşeden, bizleri huzurlu bir İslâm beldesinde ve Müslüman bir ailede dünyaya gönderen Allahı c.c., niçin böyle çok sevemiyoruz?
  • Bizleri binlerce hastalıktan koruyarak, bize sağlıklı bir beden ve muntazam çalışan organlar bahşeden Allahı c.c. niçin böyle çok sevemiyoruz? Niçin “sensiz olmuyor yâ Rabbi” diyemiyor ve genelde O’nsuz (Allahsız, yani O’nun rızasını düşünmeden) yaşayabiliyoruz?…
  • Diğer mahlûkat gibi birkaç gıda ile yaşamamız mümkün olduğu halde, bizlere yüzbinlerce çeşit gıda, meyve, sebzelerle ve balık, koyun, sığır, deve, tavuk vb. çeşit çeşit et, bal v.b. ile rızıklandıran ve bizlere iltifat eden O Yüce Allahı c.c. niçin böyle çok sevemiyoruz? Oysa O c.c. bizlere böylesine sayısını bile bilemediğimiz bol rızıklarla beslemekle, bizleri sevdiğini ve bize çok değer verdiğini gösteriyor…
  • Kâinatı, Güneş sistemini, 23 derece eğimli dünyayı, gece ve gündüzleri, bizleri koruması için atmosferin katmanlarını, denizleri, nehirleri, tüm bitkileri, hayvanları, emrimize ve istifademize sunan O Yüce Rabbimizi acaba niçin böyle çok sevemiyoruz?
  • 100 Trilyon (küsur) hücrelerden İNŞÂ ettiği şu nazenin vücudumuzun, her bir atomunu, her bir hücresini, (kalp, karaciğer, akciğerler, mide ve böbrekler, beyin, gözler, kulaklar, eller, ayaklar, sindirim sistemi, kan dolaşım sistemi, sinir sistemi, üretim sistemi, deri ve kemik sistemi vb. gibi) her bir organımızı kusursuzca yaratıp, sürekli muntazam çalıştıran O Yüce Rabbimizi, acaba niçin böyle çok sevemiyoruz?
  • Bizleri şu kâinata niçin gönderdiğini, buradan nereye sevk edeceğini, orada bizlere nelerin lâzım olacağını, bu geçici dünyada orası için nasıl hazırlıklar yapmamız gerektiğini bizlere anlatan, Yüce Kitabımız Kur’ânı bizlere (kopya çekmek üzere) gönderen Rabbi Rahimimizi, yani Yüce Allahı c.c. niçin böyle çok sevemiyoruz?
  • Dünya meşguliyetlerine dalıp, bu yüce kitabımızı tam anlayamama ihtimaline binaen, en büyük muallim ve Kâinatın en doğru sözlüsü olan Hz. Muhammed’i SAV görevlendiren, o Saadet asrına yetişemeyen biz kullarına da, Nebî varisleri hükmindeki İslâm âlimlerini, kutup imamlarını, mücedditleri ve Bediüzzaman Hz.’lerini görevlendiren Allahı c.c., acaba niçin böyle çok sevemiyoruz?
  • Acaba niçin O’na c.c. “SENSİZ OLMUYOR” diyemiyoruz. Acaba niçin 24 saatimizin büyük bir çoğunluğunu O’NSUZ c.c., yani başkalarına değer vererek, başka fânileri daha çok severek ve başka meşguliyetlere dalarak yaşayabiliyoruz?
  • Acaba niçin “Allah’ım, sensiz olmuyor. Üzerimden tecellini bir saniye bile çeksen ben mahvolurum. Bunun için seni çok seviyor ve senin emrettiğin gibi günde 5 kez, tam saatinde randevuna geliyor, huzurunda tâzim ile secde ediyorum” diyemiyoruz?

Oysa O c.c. bizleri Kur’ân-ı Keriminde ve özellikle Tevbe Suresi, 24. Âyetiyle şöyle uyarmadı mı?

(Ey Muhammed, Kullarıma) De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesâda (iflâsa) uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden evleriniz, size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten (İslâm uğrunda çaba göstermekten, mücadele etmekten) daha sevimli ve önemli ise. . . o halde Allah (azap) emrini gönderinceye kadar bekleyin!…”

  • Hâl böyle olunca, acaba başımıza gelen bunca üzüntüler, musibet ve belâlar, bu ikaz-ı İlâhiye aykırı davranışlarımız yüzünden geliyor olamaz mı?
  • Biraz düşünelim istedim…

Not: “KULUNA ZULM ETMEK İSTEMEZ HÜDÂSI. HERKESİN ÇEKTİĞİ KENDİ CEZASI…”

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

2 adet yorum var

  1. Değerli Hocam, ufkumuzu açan bir yazınızı daha zevkle okudum…çok ilginç bir çağda yaşıyoruz…hayatımız hep başkaları hakımda ne der üzerine kurulmuş, yapmacık hayatlar insanları esir almış…oysa biçok eş dostumuzda bu yönde iç dünyalarında çok güzel düşünceler, ameller olduğunu hissetsem de işte o başkaları ne der mantığı bizleri uçuruma sürüklemekte…Allah ne der ! düşüncesini yakaladığımız anda yukarıda yazılanların gerçekle buluşacağı anlara da şahitlik edebiliriz…

  2. Aynen dediğiniz gibi, Rabb Teala varken sevgisi sınırlı bir faniyi O’ndan daha çok sevmek gibi bir cehalet akla sığacak gibi değil,
    O’ndan habersiz gönül ne kadar boş,ne kadar fuzuli imiş.
    bu kadar güzel ve önemli bir mevzuya temas ettiğiniz için Allah Teala sizden razı olsun,sağlığınızı daim kılsın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER