Muharrem ERGÜL
  • 29/09/2022 Son günceleme: 29/09/2022 09:01
  • 4.917

Sizler bu satırları okurken nasip olursa bir çalışma ziyareti için önce Selanik, sonra Üsküp ve ardından Saraybosna'ya varmış olacağım.

Bu üç şehir, bizim kadim şehirlerimizdendir. Osmanlı'nın mührünü vurduğu bu şehirler, bugün yadellerde kalan hatıralarıyla bağrımızı yakan yitik emanetlerimizi sinelerinde barındırırlar.

Neden, bu şehirleri her ziyaret edişimde adeta burnumun direği sızlar.

Bu şehirler ruhen hala bizimdir, bizden parçadırlar. Orada yaşayan halklar adları ne olursa olsun (Yunan - Bulgar - Arnavut - Makedon - Ulah - Sırp - Hırvat - Boşnak - Pomak - Torbeş ve sayısız etnik gruplar) hala Türkiye ve Türklük ile aidiyet bağları kurarlar ve bununla da övünürler.

Yukarıda belirttiğim aidiyet bağlarını milliyetçi bir kaygıyla değil bir tespit olarak gözlemlerime bağlı olarak ifade ediyorum.

Beyaz Kulesi ve Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın evi olmaksızın Selanik nasıl anlam kazanabilir?

"Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik" diye Yahya Kemal olmadan Türk Köprüsü diye bilinen "Taş Köprü'den geçmeden Üsküp hangi ruhu içinde taşıyabilir?

Başçarşının tadı Gazi Hüsrev Bey Camii'nin huzuru, Blagay Tekkesi'nin manevi derinliği Saraybosna'nın adeta Balkanların Anadolu'su olarak hafızalarımıza yerleştirmiştir.

Yani, demem o ki;

Bu şehirleri içlerinde barındıran Yunanistan, Kuzey Makedonya ve Saraybosna tarihlerinin her döneminde coğrafyamızın mütemmim cüzü olmaya devam edecektir.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın deyişiyle;

"Türk'ün aklına dağ deyince Balkanlar,
Ova deyince Vardar,
Nehir deyince Tuna gelir."
deyişi aslında her şeyi özetliyor.

Bu coğrafyaya hem aşinayız, hem de aynı kültürün bileşenleri ve tamamlayıcılarıyız.

Buradan hareketle, son günlerde gerek Türkiye'de, gerekse Yunanistan'da yaklaşan seçimler nedeniyle yaşanan gerginlikler tansiyonu yükselten söylemler, iç siyaset malzemesi olarak hiçte hoş olmayan bir anlam taşımaktan öteye gitmiyor.

Her iki ülke halkının tarihsel bağlarını zayıflatmaya yönelik bu tür söylemler seçimlerde malzeme olmaktan artık çıkarılmalıdır.

1940'lı yıllardan itibaren her iki ülkenin siyasileri seçimler yaklaşınca adeta gerilmiş yay gibi düşmanlık siyasetiyle seçmenlerini domine etmeye çalışırlar. Türk siyasetinin sert söylemlerinin belki yüz katı Yunan siyaseti Türk ve Türkiye düşmanlığı ile seçmenini domine etmeye çalışır.

Oysa hem Türk, hem de Yunan halkı arasında günlük yaşamda tam bir kardeşlik havası hakimdir.

Yolunuz düştüğünde, Selanik'te, Kavala'da, Üsküp'te, Saraybosna'da size nasıl ev sahipliği yapacaklarını şaşırırlar.

Hele Selanik ve Kavala'da yaşadığım iki olayı hiç unutmam.

Selanik'te eski Türk mahallesi diye bilinen mahallede karşılaştığım Eleni Teyze gözlerinden yaşlar akarak;
"Evladım, biz vatanımızı terk edip Yunanistan'a geldik. Biz Yunanlı değiliz ki Türküz. Anadolu Rum'u Yunanlı değildir ki"

Bu sözleri sahibi Eleni Teyze'nin göz yaşları çoktan benim gözyaşlarıma karışmıştı.

Hele Kavala'daki Niğde Aksaraylı börekçi Yorgo "Gelin bir de Türk'ün böreğini yiyin derken" bir yandan da bize laf atıyordu. Bıyıksız Türk olur mu? Bak benim bıyıklarıma derken Yorgo abi içimizi ısıtıyordu.

Bütün bu anıları yıllar önce yaşamış biri olarak iki ülke insanının kardeşliğinin seçim malzemesi olarak kullanılmasının ne kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini sadece hatırlatmak istiyorum.

Kadim coğrafyamızın yitiş şehirlerinin hatırları yüreğimizi daha fazla dağlaması.

Diyeceksiniz ki "iki ülkeyi keşke kendi hallerine bıraksalar."

"Amerika ve İngiltere'nin bölgedeki tarihsel çıkarları hep bu işleri körüklüyor."

El-cevap; haklısınız.

Ama biz yine de diyeceğimizi, gördüklerimizi sizlerle paylaşalım.

Bu coğrafyada savaş artığı sala'lar okunmasın.

Yazarın Yazıları