A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 26/02/2014 23:11
  • 9.884

1989 Yılının sonlarıydı.

Türkiye Ş. & Cam Fabrikalarından kendi isteğim ile emekli olduktan sonra, ünlü markaların ticaretine başlamıştım. İlk mağazamı güzel Beykoz’umuzun Kavacık semtinde açtım. İlk yıllarda toptan malzeme verdiğimiz bazı kulüplerin, ödemelerine sadakat göstermemeleri nedeniyle, ciddi bir iflas yaşadım. 26 Yıllık iş hayatımda edindiğim evimi satarak toparlamıştım...

Bu acı tecrübeden sonra, 1993 yılının futbol sezonu açılıyordu. Pek tabiidir ki Beykoz kulübü yöneticileri de telefon ederek, malzeme siparişi için mağazama geldiler. O dönemde Belediye başkanı CHP’den Şevket Arıkan idi. Şevket bey ve yardımcıları da malzeme siparişlerine eşlik ediyorlardı. Hesap çıkarıldı ve daha önce bazı kulüplerden ağzımız yandığı için, ödemenin peşin olmasını istedim. Şevket Arıkan âdeta kükredi. “Sen koskoca belediye başkanına da mı güvenmiyorsun? Ben ödeyeceğim, ben..!” diye ısrar ettiği halde, ben önceki durumları izah ederek peşin ödemede direttim. Hiç olmazsa bir çek verilmesini istedim. Başkan yardımcılarından birisi benim ortaokuldan arkadaşımdı. O da araya girdi “Raifçiğim, sen hiç merak etme. Bizler dürüst insanlarız, bizzat ben yakından takip ederek, malzeme tesliminden hemen (bir hafta gibi) sonra bedelini ben getireceğim!” diye söz verince, bugünkü bedel olarak 25 000-30 000- liralık Adidas marka malzemeyi faturasıyla birlikte kulübe imza karşılığı teslim ettim…  

15 gün hiçbir ödeme yapılmayınca, belediyeye giderek ödemeyi hatırlattım. “Ödemenin sıraya alındığını, en kısa zamanda ödeneceğini” söylediler. Bir ümitle mağazama döndüm. Ben Adidas’a 2 aylık çek kesmiştim. Çekimi ödemem buradan alacağım parya bağlıydı. İki ay dolmak üzere olduğu halde hâlâ tek kuruş ödenmemişti. Yine belediyeye gittim. Tüm ısrarlarıma rağmen, Başkan ile görüştürmüyorlardı. Bşk. Yardımcısı arkadaşımın odasına girdim ve bu rezaleti ve mağduriyetimi yüzüne haykırdım. O bana gayet sakin ve pişkin;“..Yerden göğe kadar haklısın Raifçiğim. Evet, ben de sana karşı çok mahcup oldum. Ancak belediye çok büyük bir para sıkıntısı çekiyor. Maaşlar bile gecikmeli ödeniyor. Ben senin için başkanımla özel görüşeceğim…” V.s. mazeretlerle, yine bir kuruş bile alamadan ayrıldım. Bu arada yerel seçimlerin çalışmaları başlamıştı. İçim kan ağlayarak arabamı sattım, dostlardan borç paralar aldım ve onlar için borçlandığım adidas çekimi büyük stres ve sıkıntılarla ödedim...

Daha sonraki aylarda da her ne kadar 15-20 günde bir müracaatlar yapıtıysam da ve araya bazı kişileri soktuysam da hiçbir netice alamadım. Benim için uğraşanların “..bunların zihniyet ve karakterleri böyle, son iki aydır temizlik işçilerinin bile maaşları ödenmiyormuş. Borç batağına saplanmışlar. Görmüyor musun, Beykoz’un her yeri dağ gibi çöp yığınlarıyla doldu ve kokuşmaya başladı. Sen bu alacağının üstüne bir soğuk su iç!” gibi sözleriyle tamamen ümitsiz kaldım…

Nihayet bu perişanlıklar içinde 1994 yerel seçimleri yapıldı. Sn. Yücel Çelikbilek adında bir zât Belediye başkanı seçilmişti. Kendisini hiç tanımadığımdan, ona oy vermeye bile tereddüt etmiştim. Seçimlerden 15-20 gün sonra çevremdeki dostlarım bana “..Bu yeni başkan çok iyi birisiymiş. Bir yıldan beri alamadığın o alacağını, belki bir ihtimal o ödeyebilir. Bir müracaat etmekle ne kaybedersin. Zaten çok zor durumdasın…” v.s. gibi tavsiye ve teşvikte bulundular. Ben ise “yahu, esas borçlular bile ödemediler, başkasının borcunu bu adam niye ödesin ki!” diyerek, tamamen ümitsizliğimi bildirdim. O günlerde, Alaattin Göbekli adında bir dostumun ısrarlı teşvikiyle, faturayı ve imzalı sözleşmeyi alarak, yeni başkan Sn. Yücel Çelikbilek’e müracaat ettim. Beni hiç tanımadığı halde, gayet güler yüzle ve candan karşıladı. Evrakları inceledi. Kendisine verilen borç listesiyle karşılaştırdı ve bana dönerek, “..kardeşim, biz bu belediyeyi her şeyiyle üstlendik. Bundan sonra size olan bu borç da bizim sayılır. Şu diğer borçları da inceleyerek bir sıraya sokalım. İnşallah en kısa zamanda sizin mağduriyetinizi hallederiz. Hiç merak etme” gibi sözlerle beni teselli etti. Evet, o beni tanımadığı için gerçekten “SADECE TESELLİ ETTİ” zannediyordum. Ümitsizce işimin başına minibüs ile döndüm. Çünkü hâlâ sattığım arabamın yerine bir binek alamamıştım…

Bu konudaki ümitsizlik nedeniyle, o alacağımı bile düşünmez olmuştum. Bu müracaattan 8-10 gün kadar sonra mağazamın önüne bir minibüs yanaştı. İçinden yine tanımadığım birkaç kişi çıkarak yanıma geldiler. İçlerinden birisi; “Raif Öztürk siz misiniz?” dedi. Kendimi tanıttıktan sonra o kişi; “..Belediye başkanımızın size selamı var. Şu zarfı size gönderdi. Çok fazla geciktirilmiş bir alacağınız varmış. Öncekilerin ihmâli bile olsa, sizden çok özür diledi ve hakkınızı helâl etmenizi istedi. Şu parayı sayarak, şu makbuzu imzalar mısınız?” dedi.

Ben ise ne söyleyeceğimin ve ne yapacağımın şaşkınlığı içinde, sadece söylenilenleri yerine getirmeye çalışıyordum. Onlar gittikten sonra bile bu ödemenin gerçek olduğuna hâlâ inanamıyor, rüya zannediyordum. Böyle olayları yaşayanlar bilir. O gün sevinçten ağladım. Aynı gün; dostlardan aldığım bütün borçları ödedim ve birkaç gün sonra da beni idare edecek kalitede bir araba aldım. İlk fırsatta da Yücel beyi ziyaret ederek teşekkürlerimi bildirdim…

·         İşte ben Yücel beyi böyle tanımıştım. Bu unutulmaz anekdotumun yakın şâhitleri hayattadır. İşte o günden bu yana Yücel beye itimadım ve minnettarlığım artarak devam ediyor. Ancak, R.Nur ekolümün “siyasete mesafeli durma prensibi” nedeniyle, Yücel beyi ve ekibini hep uzaktan sevdim ve hayır dualar ettim. İcraatlarını ise yakından takip ediyorum.

Fakat yöneticiler ne kadar iyi olsalar da halkın tamamına yaranılamayacağını çok iyi bilenlerdenim. Hele hele fikren muhalif olanlara asla yaranılamaz! Çünkü “Siyasi bakışlar;Melek gibi muhalifini Şeytan, Şeytan tıynetli taraftarını ise Melek gösterir.” Dünyanın en ÂDİL insanı olan Hz. Ömer’in veya Hz. Ali’nin ve Hz. Osman’ın bile muhalifleri tarafından katledilmiş olmaları bu teze örnektir. Bu gün kusursuz insan olmadığı gibi, kusursuz yönetim hiç olmaz. Bugünkü muhalefetler ise bu olağan kusurları abartarak istismar ettikleri gibi, binlerce iftiralar da ekleyerek, hakkıyla çalışanları bile yıpratmayı denerler. Halk ise artık daha bilinçli olduğundan, lâflara değil icraata bakıyor. Ancak; Yücel başkanım çok mütevazı ve Riyadan da sakındığı için, müspet icraatlarını gerektiği kadar anlatmıyor. Bu güzellikleri bilemeyen tarafsız seçmen ise menfî propagandalara inanabiliyor. Şâyet bu tanıtımı da tam yapabilseydi, %70’e yakın oy alabilirdi. Her şeye rağmen Yücel başkanım, inşallah bu seçimlerde de üçüncü kez başkanımız olacağına inanıyorum. Çünkü “bu iş onun en tabii hakkıdır” diye düşünüyor ve tüm imkânlarımla kendisini destekleyerek dualar ediyorum…

Yazarın Yazıları