A. Raif ÖZTÜRK
  • 20/07/2023 Son günceleme: 20/07/2023 08:56
  • 2.969

Sabah ezanıyla uyanamamak üç türlüdür.

Birincisi; uykunuz çok ağırdır veya o gün çok yorgun veya sağlık probleminiz vardır ve sabah ezanını duyamamış ve uyanamamış olursunuz.

İkincisi; “Sabah namazını vaktinde kılmak” diye bir hassasiyetiniz yoktur.

Üçüncüsü; Zaten her gün teheccüd namazı için imsaktan bile önce kalkma prensibiniz vardır. Yani, yine sabah ezanıyla uyanmamış olursunuz.

Bu üçü için de kesinlikle çeşitli CEZÂLAR vardır.

Peki, ceza nedir?

CEZÂ: Arapça bir kelimedir ve bir şeyin bedeli, karşılığı, iyi veya kötü olan bir fiilin ve davranışın tam, âdilâne, yeterli karşılığını vermek demektir. Örfî anlamda ise; Uygunsuz davranışlarda bulunanlara uygulanan üzüntü, sıkıntı, acı verici işlem veya yaptırım. Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı yasaların öngördüğü yaptırım anlamlarına gelir.

Te’yid anlamında, Rahman süresi, 60. Ayet: “İyiliğin cezası, (bedeli, karşılığı) ancak iyiliktir.”

Bu girizgâhtan sonra gelelim sabah namazının önemine:

1. Sabah namazını vaktinde kılan, Allah'ın garantisindedir. Sabah namazı, günün ilk imtihanı, ilk Randevusu, ilk ibadetidir. Dolayısıyla güne iyi başlayıp, ilk imtihanı başarmalısınız ki, diğer imtihan ve tehlikelere karşı daha güçlü ve donanımlı olasınız.

Nitekim Peygamberimiz SAV, "Kim sabah namazını vaktinde ve cemaatle kılarsa, Allah'ın garantisi altındadır." (Kütüb-i Sitte, 17/541)

Bir Hadis-i Şerif daha: Allah Resulü SAV, "Sizi atlılar kovalayacak bile olsa, sabah namazının iki rekât sünnetini terk etmeyin. O namaz, dünyanın içindekilerinin tamamından hayırlıdır." buyrulmuştur. (Kütüb-i Sitte, 8/424)

Çünkü dünyanın içindekilerinin tamamı senin olsa, FÂNÎDİR, geçicidir, aldatıcıdır. Sabah namazının sevabı ve diğer ibadetler ise Kabir hayatından tutunuz da, ta Ahiret hayatına kadar sizin yanınızda ışık, azık, rehber ve kılavuz olacaktır.

İBRETLİK BİR KISSA:

Hz. Fatıma anamız; oğlu Hüseyin çok hasta olduğundan, o gece sabahlara kadar onunla ilgilenmiş ve iç uyuyamamıştı. Nihayet sabah namazına yakın Hüseyin uyuduğu için Hz. Fatıma da derin bir uykuya dalmıştı ve tam sabah namazının vakti çıkmak üzereyken, telâşla uyandı ve sabah namazını eda etti.

Mescit-i Nebevîde namaz kıldıran Hz. Muhammed SAV, âdeti üzerine kızı Hz. Fatıma’ya uğradı, fakat onu uyur bulduğu için, sabah namazını vaktinde kılamadığını zannetti. Bu zan üzerine ciddi, fakat şefkat dolu bir ses tonuyla:

-Bak kızım Fâtıma! Babanın Peygamber olduğuna sakın güvenme. Allah’a yemin ederim ki, namazlarını vaktinde eda etmediğin müddetçe, Cennete gireceğini de ümit etme. Bunun üzerine Hz. Fâtıma:

-Canım babacığım, bu gece Hüseyin çok hasta ve huysuzdu, onunla meşguliyetten hiç uyuyamadım. Fakat son anda da olsa, sabah namazımı vaktinde kıldım. Dedi.

Bunun üzerine Hz. Muhammed SAV.

-Sana müjdeler olsun sevgili kızım, sen Ahirette böyle sıkıntılar görmeyeceksin. Buyurdu.

Çevremizde bir de evlâtlarının yorgun ve akşamları geç yattıkları için, onları sabah namazlarına kaldırmaya kıyamayan (şefkatli !) analar ve babalar var.

Bu anne ve babalar, sakın evlâtlarına iyilik yaptıklarını sanmasınlar.

Bu davranışları kesinlikle onlar için bir şefkat değil, şefkati kötüye kullanmaktır.

Hani çok önemli ve çok kârlı bir ticaret için, 05.00’te uçağa yetişmesi gereken evlâtlarını uyandırmak için görevli bir anne veya baba aynı şekilde davransa, yani o saatte evlâdının yanına gelip kıyamadığı için üstünü örtse, o evlât da o uçağı kaçırsa, o evlât uyanınca anne ve babasına nasıl davranır? Lütfen bir düşününüz!

Acaba aynı evlât, sabah namazına kaldırmayan anne-babasına, aynı tepkileri gösterebiliyor mu? Maalesef…

Bir anne; “hocam, oğlumun uykusu çok ağır, sabah namazına kaldıramıyorum. Ne yapayım?” diyor. Hocanın cevabı çok ilginç: “O anda evde yangın çıksa, oğlunu nasıl kaldırırsan, öyle kaldıracaksın. Çünkü dünya yangını, Cehennem azabının yanında HİÇ hükmündedir.” oluyor.

Bu gerçekleri öğrenememek ve bilememek, mahkeme-i Kübra’da asla mazeret sayılmayacak.

Ne gibi?

Aynen, kırmızı ışıkta geçen şoföre ceza yazan polise “.ben kırmızı ışıkta geçmenin yasak olduğunu bilmiyordum” diye mazeret gösteren kişiye, polisin “şoför olarak, bunları bilmek zorundasın” dediği gibi…

Bizler de; şu fâni dünya meydanında SINANAN İNSANLAR olarak, yukarıda arz edilen gerçekleri bilmek zorundayız. Bilmemek ve öğrenememek asla mazeret sayılmayacak.

Mahkeme-i Kübra’da veya Cehenneme atılacakları zaman “Ya Rabbi bizi tekrar dünyaya gönder” diye yalvarırlarken onlara şöyle cevap verilecek.

Fâtır Süresi, 37. Ayet:

-.“Biz, size, düşünüp ibret alacak, gerçeği görecek kimsenin düşüneceği kadar bir ömür (bir süre, bir fırsat) vermedik mi? Hem size peygamber de gelip uyardı. Öyleyse tadın azabı!” denilecek.

Yani netice itibariyle; bu kadar uzun bir ömürde, o gerçekleri öğrenememek ve bilememek, asla mazeret sayılmayacak.

Henüz DÜNYA SINAVIMIZ bitmeden, Allah rızası için hatırlatmak istedik…

Yazarın Yazıları