“Atina sokaklarında, hakikatin peşinde, insanlara düşünmeyi, sorgulamayı, “neden?” demeyi öğreten bir adam vardı: felsefe tarihinin en baba filozoflarından Sokrates. Onun sorduğu sorular düzeni rahatsız etti.
”
Rojin’in Susturulduğu Yerde Sokrates’in Sesi Yankılandı
Atina sokaklarında, hakikatin peşinde, insanlara düşünmeyi, sorgulamayı, “neden?” demeyi öğreten bir adam vardı: felsefe tarihinin en baba filozoflarından Sokrates. Onun sorduğu sorular düzeni rahatsız etti.
Gençlerin beynini yıkadığı, otoriteyi sarsacağı gerekçesiyle yargılandığında, Sokrates’in adalet arayışı onu zindana mahkûm etti.
Sokrates’in kadim dostu Kriton bir gece hücreye gelerek, “Anahtar bende Sokrates, seni buradan kaçırmaya geldim.” dedi. Sokrates’in cevabı ise felsefe tarihi boyunca düşünülmeye değerdi:
“Hayır. Adaletin önünde kaçmak, onu inkâr etmektir.”
Sokrates için hakikati savunmak, yaşamaktan daha değerliydi. Çünkü hakikat, adaletin temeliydi. Adaleti savunmak, yalnızca mahkeme salonlarında değil, insanın kendi vicdanında başlıyordu. O gece, zehir kadehini eline aldığında aslında ölümü değil, adaleti seçti. Adalet uğruna kendi sözleriyle tutarlı olmayı seçti.
Yüzyıllar geçti ama adalet hâlâ aynı sınavdan geçiyor. Sokrates hakikati savunduğu için susturuldu; Rojin ise hakikatin olmadığı bir dünyada susturuldu. Sokrates adalet uğruna ölümü seçti, Rojin’in ölümü ise adaletin yokluğunun bir sonucu oldu.
Gencecik Rojin. Hayalleri, umutları, yaşamın en taze yerindeydi. Sadece bir haber başlığından ibaret değildir Rojin. Onun arkasında, adaletin peşinde koşan, sessiz çığlıklarıyla direnen koca yürekli bir baba var.
Yetkililer önce olayı “intihar” olarak duyurdular; gerçeğin üzerini örtmeye çalıştılar. Sonra tecavüz ortaya çıktı, ama adalet hâlâ gecikiyor, hâlâ yerini bulamıyor. Toplumsal adalet gecikirse, bu adalet değildir; geç kalmış adalet, adalet değildir. Rojin’in hayatı çalındı, geleceği gasp edildi; sorumluların yakalanması ve hak ettikleri cezayı alması hâlâ bekleniyor. Her gecikmiş adalet, toplumun vicdanında derin bir yara bırakıyor.
Her sabah adaletin kapısını çalıyor; her cevapsız dilekçe, her ertelenen duruşma yüreğinde biraz daha büyüyen bir sessizliğe dönüşüyor. Ama o sessizlik bir umutsuzluk değil; bir çığlığın derin yankısıdır.
Kadın cinayetleri artık bir istatistik değil; her kayıp bir ailenin yıkılan umudu, toplumun göz ardı ettiği bir adaletsizliktir.
Rojin, sadece bir isim değil; hakikatin öldürülemeyen yankısıdır.
“Bir toplum, en çok kadınlarına ve çocuklarına gösterdiği adaletle ölçülür.”
Çok klişe belki ancak kadınların ve çocukların güvende olmadığı bir ülkenin geleceği mutlak pişmanlıktır. Duyarlılığınız adına çok teşekkürle Büşra hocam.