Recep ÖNCEL
  • 11/02/2022 Son günceleme: 11/02/2022 10:46
  • 4.103

Tahta kalede bir dükkan. Telefon çaldı. Muhasebeci olan zat, telefonu açtı; buyurun; Telefon eden kimse; işyeri sahibini istiyorum; İşyeri sahibi; yok deyin; diye işaret, etti.

Bunun üzerine, muhasebeci Zat; buyurun kendiniz söyleyin; dedi. Telefonu dükkân sahibine uzattı. Daha sonra ayağa kalkıp ve dükkânı terk etti.

Bu Zat Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi’dir.

Telefonda yanlış bilgi vermeyi kabul etmemiş, kendisini yalan söylemeye teşvik eden bir işverenin yanında çalışmayı reddetmiştir.

Adananın en zengin ailelerinden birisine mensup olmasına rağmen, aileden kalan serveti almamış, kendi el emeğiyle çalışıp maişetini kazanmanın hayırlı olduğu prensibinden hareket etmiştir.

Abdullah Sert Hoca Efendi; Sami Efendi âmâsız bir insandı, hayatında yanlış yoktu;  diye bahsediyor.

Hatıraları anlatırken, Ramazan ayı geldiği zaman teravih namazları hatimle kılınırdı. Çok huzurlu olurdu. Bir akşam namaz kılınıyordu, secdeye giderken çok ses çıktı. Üstazımız namazdan sonra çok ses çıkıyor, huzur ihlal ediliyor diye uyardı ‘diye, O mübarek Zatın hassasiyetinden söz ediyor.

Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi, ‘Allah dostu, alim, İslam’a hizmet eden kıymetli bir insandır’.

İlmi bilgisi yanında, yaşayışı muamelatı da özel olan, bir güzel kişidir.

Adana’ nın tepebağ mahallesinde 1892 yılında Dünya’ ya gelmiştir. İlk, orta, lise öğrenimini Adana’ da yapmıştır.

İstanbul ‘da, Darülfünun Hukuk Fakültesini birincilikle bitirmiş, derslerinden hep tam not almıştır.

Fakülte bitiminde, memleketine gitmek için Haydarpaşa Garın’da beklerken tevafuk bir güzel insanın tavsiyesi ile kelamı dergâhına gelerek,  Esad Erbili Hazretlerine intisab etmiştir.

Kısa zamanda burada kendisi sevdirmiş, sabah erken kalkarak dergâhın temizliğini hizmetlerini yapmıştır.

 Esad Efendi;’ melek görmek isteyen,  Sami Evladımıza baksın’ diyerek, O’nun güzel ahlakına işaret etmiştir.

Sami Efendi kendi tarlalarından ekin kalktıktan sonra arta kalan buğdaylardan toplayarak, onlarla bulgur yapar dergâha gönderirmiş. Babası ‘oğlum ambarlarım buğday dolu, neden böyle yapıyorsun’ demesine rağmen, O dergâha kendi el emeği ile yaptığı bulgurları, göndermeyi tercih edermiş.

Dergâhta hizmet etmiş, kısa zamanda terakki etmiş, sonunda icazet alarak Adana’ya dönmüş, Camii Kebir’de vaaz ve irşad görevlerini ifa etmiştir.

Mustafa Eriş Bey; hatıralarda söyle diyor; Muhterem Üstaz, kâmil insan yetiştirme konusunda hayatı adeta formüle etmişlerdir.

Allah Teâlâ Hazretleri’nin koymuş olduğu ölçülere öncelikle kendi hayatında riayet ederek, İslami güzelliklerin sergilenmesi konusunda rehber olmuşlardır.

Şöyle buyurarak; işiniz icabı değişik insanlarla ihtilat ederken iş bitiminde derhal oradan ayrılın, ehli dünya ve ehli gafletle bir arada bulunmayın, işinizin icabı kadar oturun görüşün; derlerdi.

Sami Efendi,1951 yılında İstanbul Erenköye yerleşerek insanları irşad etmeye ve İslam’a hizmet etmeye devam etmiştir.

Bu zaman zarfında, kimseyi kendisinden manevi ders almaya zorlamamıştır. Kimsenin saçı sakalı ile ilgilenmemiş ‘burası Hak kapısıdır, nasibi olan gelir’  diyerek, görevine devam etmiştir.

Hayatı boyunca, sünnet-i seniyyeye uygun yaşamıştır. Mahremiyete dikkat etmiş, hanımlarla halvet olmamıştır.

Sosyal ilişkilere önem verir, aynı devirde yaşayan Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Ömer Nasuhi Bilmen Efendi, Seyyid Şefik Arvasi Efendi, Bediüzzaman Said Nursi Efendi, Mehmed Zahid Kotku Efendi, Çarşambalı Ali Haydar Efendi, gibi insanları ziyaret eder, onlara karşı muhabbet beslerdi.

Kur’an-ı Ker’ im hafızı idi. Arapça, Farsça, Fransızcayı mükemmel bilirdi. Nakşibendî ye ve Kadiriye hilafeti vardı. Müritlerine bu evradları telkin ederdi.

Az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı tavsiye ederlerdi. Seherlerde sürekli uyanık olmayı,  salih zatlarla beraber olmayı, tavsiye ederlerdi.

Herkesle geçimli, cömert, merhametli, ahlaklı hamide sahibi bir zat-ı muhteremdi.

Kendisi ile ilgili bazı sözler şu şekildedir;

‘’Necip Fazıl; Sami Efendi gökten inen taze yağmur gibidir. O bir yağmur tanesi kadar ak ve berraktır. Hidrofilli pamuk gibidir. Yaralara konur ve tedavi edilir.   

Gönenli Mehmed Efendi; Öyle bir Zata sahipsiniz ki, bütün kâfirler bir araya gelse O’na bir şey yapamaz. O’nun Cenab-ı Hak tarafından teyid edilen, vazifesi vardır.

Ali Yakup Cenkçiler Hoca; Takva babında evsafıyla, selefi sahihinin zahid ve abidlerini andıran bu Zatın kemalatı maneviyesi hakkında söz söylemek, bizim gibi bir abd-i acizin karı değildir.

Mahir İz Hoca; Yakaza dışı bir işaretle irademi feyzi Sami’ ye rapteyledim.  O Hazret-i Sami ‘dir. Biz devri padişahi’den beri neler gördük, fakat böylesine tesadüf etmedik.

Tahir Büyükkörükçü Hoca; Türkiye’de ve Dünya’da nice büyükler tanıdım, ama ondan büyüğünü görmedim.’’

Merhum Musa Topbaş Efendi şöyle anlatıyor;

1976 yılı sonbaharı idi. Muhterem Üstaz Hazretleri’nin Erenköyünde’ ki devlethanelerine giderek, hem ziyaret edip hemde gönlümüzdeki sıkıntıları gidermek arzusu duymuştum.

 Güler yüzle huzurlarına kabul buyurdular. Hiç ziyaretçi yoktu. Münferid olarak bazı nasihatleri müteakip, kapalı olan odanın kapısına bakarak -kapıya bakmak mahrem işareti idi-  ‘Medine-i Münevvere’ye hicret göründü, bir daha dönmemek şartıyla. Yalnız aramızda kalsın, kimse duymasın buyurdular’.

Allah Teala ve Tekaddes Hazretlerinin nusreti ile arzuları dilekleri semere verdi, işaret buyurdukları andan itibaren bir buçuk sene sonra, Medine-i Münevvere’ye bütün aile efradı ile vasıl oldular.

Burada, Elhamdülillah çok mesud ve mesrur oldular.

 Şair Nabi’ nin; ‘Sakın terk-i edebden, kuy-i mahbub-i Hüdadır bu’, natı’nı irticalen sonuna kadar okuyorlar ve az sayıda ziyaretçi kabul ediyorlardı.

Kendilerini tam inzivaya verip, vakitlerini dua, zikir, murakabe, istiğfarla geçiriyorlardı.

Ama gün geldi, ömürleri bitti.

Asırların ender yetiştirdiği bu mübarek Zat, 10 Cemaziyel evvel 1404 -12 Şubat 1984 tarihinde,     sabaha karşı saat dört buçukta, Allah, Allah kelime-i tayyibesini zikrederek, Ala-i illiyine tayeran etdi.

Cenaze namazları, Mescid-i Nebevi’de eda edilip, Türbe-i saadetin önünden  geçirilerek, büyük bir sessizlik içinde ,güzide bir salih  topluluğun elleri üzerinde , Cennet-i Bakia’ ya defnedildiler.

Mübarek ruhları için, bir Fatiha-ı Şerife, üç İhlâs-ı Şerif istirham ederiz. 

Yazarın Yazıları