A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 24/08/2014 00:11
  • 6.917

Önceki yazımda canlı ve cansız “her şeyin Allahı c.c. nasıl övdüğünü”, Allah c.c. sevgisinin önemini ve Allah c.c. sevgisinin diğer tüm sevdiklerimizin üzerinde tutulmasının gereğini ve çarelerini mütalâa etmiştik.

Bu gün ise yine Tevbe suresi, 24. Âyetteki o İlâhi emre uygun yaşayabilmek için, Peygamber SAV sevgisi üzerinde mütalâalar yapacağız, inşallah.

Önce konu ile ilgili önemli bir kıssa arz edeceğim, şöyle ki: Hz. Ömer her haliyle öyle bir Allah c.c. ve Peygamber SAV sevdalısıydı ki, bu hâlini her zaman açıkça izhar ediyordu. Halifeliği döneminde hutbeleri ve vaazları, elinden geldiğince kendisi idrak etmeye çalışırdı. Yine öyle bir gündü ve Hz. Ömer evinden çıkmış, mescide vaaz vermeye gidiyordu. Bir duvarın dibinden geçiyordu ki o evin çatısının yağmur oluğundan, üzerine kirli ve paslı birkaç su damlası aktı. Halife, o kirlenmiş elbisesi ile mescide gidemeyeceğinden evine geri döndü, üzerini değiştirdi ve yeniden mescide geldi. Sahabe efendilerimiz Hz. Ömer’in vaazını her zaman olduğu gibi can kulağıyla dinlediler. Ancak tam vaaz bitmişti ki Hz. Ömer önemli bir duyuru yapmak istedi ve sözlerine şöyle devam etti:
-“Ey cemaat, müminlere eziyet ediyorsunuz, size vaaz etmeye gelirken bir evin oluğundan üzerime kirli sular damladı ve ben de onu (oluğu) elimin tersiyle iterek yere düşürdüm, evime tekrar dönmek zorunda kaldım, vaaza da bu sebeple geciktim.”
Sahabe efendilerimiz başlarını öne eğmiş sükûtla dinlerlerken, birden Efendimizin SAV amcası Hz. Abbas ayağa kalktı. Hz. Ömer’in gözleri Hz. Abbas’a döndü, Hz. Abbas ayağa kalktıysa muhakkak önemli bir durum vardı. Hz. Abbas, halifeye dönerek:
-“Ey Ömer sen ne yaptın?! O oluğu oraya Hz. Muhammed (sav) kendi elleriyle koymuştu. Ben o oluğa, O’nun SAV hatırına dokunamıyordum.” Diye, inlercesine mazeret bildirdi.

Hz. Ömer’in birden ayaklarının bağı çözüldü. Çünkü onun yüreğinde ki peygamber sevdası, Resulullah’ın SAV yaptığı bir şeyi değil bozmak, üzerine toz bile kondurmazdı. Hemen kürsüden indi. Hz. Abbas’ı kolundan tuttuğu gibi o eliyle devirdiği oluğun yanına getirdi. Kendini yere atıp, başını da yere uzatmıştı ki şöyle haykırdı:
-“Ey Abbas, ayağını başımın üzerine bas! Bas ve o oluğu düzelt.!”
Hz. Abbas o mübarek başa basmaya çekindi. Öyle ya nasıl kıyabilirdi ki o başa, o baş Müslümanların halifesiydi. Ancak Hz. Ömer bu kez hiddetle devam etti:
-“Bas ya Abbas, baaas!... Basılmayı çoktan hak etti bu baş. Peygamberin mübarek eleriyle yerleştirdiği bir oluğu koparmaya hükmetti. Bas ya Abbas, baaas!...”

  • Evet, saygıdeğer dostlarım. Peygamber sevgisi hakkında, belki de böyle yüzlerce kıssalar nakledebiliriz. Ancak çok daha önemli olan, acaba sahabeler Hz. Muhammed’i SAV niçin bu kadar çok seviyorlardı? Ve Hz. Muhammed SAV acaba niçin, tüm sevdiklerimizden daha çok sevilmeye lâyıkdır?...

İşte bu soruların cevapları da çok önemlidir.

Öncelikli sebep: Yüce Allah c.c. Tevbe Sûresi 24. Âyette (*1) ve Kur’ân-ı Kerîmin birçok yerinde Hz. Muhammed’i SAV sevmemizi ve ona SAV itaat etmemizi emrettiği için.

2. ve gerçek sebep ise Hz. Muhammed SAV mutlak bir sevgiyi hak ettiği için: Çünkü yüce Allah, O'nu SAV bizzat kendisi seçmiş, sevmiş, özel ilim, irfân, şefkat, merhamet, adalet, v.s. duygu ve lâtifelerle donatarak tüm insanlığa kılavuz tayin etmiştir. Hz. Muhammed SAV de Âhir zamanın tüm insanlık âlemine, hem dünyâ saadetlerini, hem de mutlak gidilecek olan EBEDÎ âhiret âlemlerinin şifrelerini ve kazanma yollarını, hayatı bahasına öğrettiği için en çok sevilmeyi hak etmiştir. Halka doğruları anlatırken hakaretler edildiği, kovulduğu, hattâ taşlandığı halde yine de hiç yılmamıştı…

Yabancısı olduğu bir semti birkaç dakikada tarif eden birisine minnettar olan insanın, mutlak gidilecek olan EBEDÎ âhiret âlemlerini bizlere anlatmak için seferber olana SAV, hattâ tüm hayatını buna hasredene (SAV) mutlaka minnettar olması gerekmez mi?...

Onun SAV gönderildiği zamanda, insanlar öyle vahşileşmiştiler ki, kız babası olmayı ayıp sayarak, o masum yavruları diri-diri toprağa gömüyorlardı. Fıçılarla içki içiyorlardı. Gerçek yaratıcıyı c.c. bilemediklerinden, 360 ayrı putlara tapınıyorlardı. Güçlüler haksız da olsa haklı, güçsüzler ise haklı da olsa haksız sayılıyordu. Böylesine fetret ve vahşi insanları, 23 yıl gibi kısa bir zamanda öyle güzel terbiye ederek, ASR-I SAADET namıyla anılacak bir mutluluğa ulaştırdı. Şu zamanda bile Onun vâz ettiği prensiplere uyulmadığı, yanlış anlaşıldığı, hatta ihmal edildiği takdirde bile, insanlar birbirilerini üzmeye, kırmaya hatta öldürmeye başlıyor. Kur'ân'daki ifadelerle “O, Muhammed en üstün ahlâk sahibidir.” (68.S./4.Â.) “Et­rafına ışık saçan yüce bir kandildir.” (33.S./46. Â.) “Kendisine tabi olanları daima en doğruya götü­rür. Bütün insanlar için bir rahmet olarak gönderilmiştir.” (33. S./21. Â.)

*1.) Tevbe suresi, 24. Âyet: De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesâda (iflâsa) uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten (İslâm uğrunda çaba göstermekten, mücadele etmekten) daha sevimli ve önemli ise. . . o halde Allah (azap) emrini gönderinceye kadar bekleyin!...

ÖNEMLİ BİR AÇIKLAMA: Allahı c.c. ve Hz. Ve Muhammedi SAV, diğer sevdiklerimizden daha fazla sevmek için, diğer sevdiklerimizin sevgilerini KISMAK veya azaltmak değil, Allah c.c. Hz. Ve Muhammed SAV, sevgilerini arttırmak gerekiyor. Bu da Allah c.c. ve Hz. Muhammedi SAV, çok iyi tanımakla mümkündür. Allah c.c. ve Hz. Muhammedi SAV çok iyi tanımanın en KOLAY ve kestirme yolu ise asrımızın Bedîsi olan Bediüzzaman Hz.’nin o güzide eserlerini, yani Risale-i Nur külliyatını dikkatlice okumak ve Nur sohbetlerine sürekli iştirak etmekle mümkündür. Vesselâm…

Yazarın Yazıları