Sinan KAVRAKOĞLU
  • 21/01/2021 Son günceleme: 21/01/2021 09:51
  • 4.365

Bir önceki makalemde güçlü hükümetlerin önemine vurgu yapmış,

1970 ve sonrasında yaşanan siyasi krizleri tarih tarih sıralayıp en büyük siyasi ve ekonomik buhranların koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemlerde yaşandığına işaret etmiştim.

Ülkemiz yakın siyasi tarihine baktığımızda 1970’ten tek başına ve güçlü 1. Özal Hükümeti’ne kadar çok ağır dönemlerden geçmiş; darbe, siyasi, ekonomik ve toplumsal buhranlarla adeta inim inim inlemişti.

Tek başına iktidar olan ANAP, Turgut Özal liderliğinde darbe sonrası cunta hükümetlerinden yeni kurtulmuş Türkiye’ye adeta nefes olmuş, yılların yaralarını sarmaya çalışan ülke sosyal ve ekonomik politikalarla hızla toparlanmaya başlamıştı. Ta ki 1993’te kurulan DYP-CHP koalisyonuna kadar. 1993 yılında başlayan koalisyon hükümetleri 18 Kasım 2002 yılına kadar ülkeye yüzlerce milyar dolar ekonomik yük bıraktı.

1970’ten tek başına kurulan Turgut Özal hükümetleri dönemine kadar yaşanan darbeler, siyasi ve ekonomik krizler, Özal hükümetleri döneminden sonra yaşanan siyasi krizlerle çok daha derin ve güçlü olarak ülkemizi adeta mahvetmiştir. Bu makalemde özellikle 1994’te başlayan ekonomik krizlere kronolojik olarak projeksiyon tutmaya çalışalım…

1994 kriziyle başladı her şey. Çok şiddetli fakat kısa süren bu krizin temelinde Avrupa para piyasalarında yaşanan karışıklık, bazı ülkelerdeki devalüasyonlar ve klasik, “sıcak parayı çekme” politikası vardı. Tüm bu gelişmeler sonuç itibariyle (her krizde olduğu gibi) ülkemizin dış piyasalarda rekabet gücünü kaybetmekte olduğu beklentisini yaratmıştır. Hatırladığım kadarıyla, 1993 sonunda 14 bin TL olan dolar kuru Nisan 94 krizinde 40 bin TL’ye fırlamış, faizler yıllık % 400’leri görmüştü. Yine TYT Bank, İmpex Bank ve Marmara Bank bu dönemde batmış ve sırtımızdaki kambur daha da büyümüştü. Ekonomi profesörü olan Tansu Çiller’in Başbakan olduğu 50. Hükümet dönemi, (1. Çiller Hükümeti) piramidin taşıyıcı kolonlarının çatırdamaya başladığı dönemdir. Çünkü tüm bu yükler devletin borcunun katlanarak artmasının gerisindeki temel nedenlerdir.

1998 yılına geldiğimizde 80 ve 90’lı yıllarda yaşanan krizlerin bıraktığı olumsuz miras ve bunun daha fazla devam edemeyeceği realitesi vardı. Ülkemiz ya üç haneli enflasyon ve daha da bol sıfırlı banknotlarla muz cumhuriyeti statüsüne dahil olacak, ya da radikal çözümler üretilecekti. 1997 sonunda enflasyon % 100’e ulaşmış, iç borçlar neredeyse çevrilemeyecek noktadaydı. Dış borçlar ise tavan yapmıştı. Yaşanan tüm bu olumsuzluklar ülkemizi, ekonomik gestapo IMF’nin adeta kucağına itmiş ve doğmamış çocuklarımızı bile sömürmüştür.

Krizlerin sebebi halk mı?

Türkiye Cumhuriyeti 2001 yılına kadar geçen 80 yıllık tarihine 57 hükümet sığdırdı. İlk Başbakan İsmet İnönü'ydü. İsmet İnönü, 10 kez başbakanlık yaparak 83 yıllık Cumhuriyet tarihinde bir rekora imza attı. İnönü'den sonra en yakın rakamı Süleyman Demirel 7 hükümet kurarak yakaladı (6 defa gitti 7 defa geldi). Ardından Adnan Menderes 5 hükümet kurarak üçüncü sırayı aldı. Ezeli rakipler Bülent Ecevit, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’a ise ülkeyi mahvetmek için 3'er kez hükümet kurmak ve bu hükümetlere başbakan olmak yetti. Ancak kırmızı ışıkta durmasıyla meşhur Ahmet Necdet Sezer’e ayrı bir parantez açmazsak hakkını yemiş oluruz. Dünya ekonomi tarihinin en ağır krizini bir tek anayasa kitapçığını Başbakanın suratına fırlatarak başarabilen kaç tan “tarafsız cumhurbaşkanı” tanıyoruz ki! Dile kolay yıllık % 7500 faizTürkiye hakikaten nimetti o dönemlerde.

Kurtarıcı diye getirilen Kemal Dervişoğlu ve sağ kolu “IMF’in çantacısı” diye anılan Faik Öztrak, 130 milyar dolar dış borcun yanı sıra, IMF’den alınan 22 milyar dolarla birlikte onlarca bankanın para baronları eliyle hortumlanmasına göz yummuş, 25 banka batmış ve sadece bankalardan direkt 65 milyar dolar buhar olmuştu! Bu yük devletin sırtına yüklenmiş ve doğacak Türk çocukları bile borçlu olarak dünyaya gelmişti! Bu ihanetin ekonomiye dolaylı yansımasının faturası 200 milyar doları bulmuştu!

O tarihlerde parlamenter sistem o kadar güçlüydü ki ülke bu gücün altında inim inim eziliyordu.

Toplam 94905 firma kapanmış, işsizlik oranı %6.8’den % 10’lara, atıl işgücü oranı %20’lere fırlamıştı. GSMH 203 milyar dolardan 160 milyar dolara gerilerken, iç-dış borçların toplamı 180 milyar dolara fırlıyordu.

2001 krizinin tek nedeni ülkedeki siyasi istikrarsızlıktı. Peş peşe kurulan koalisyon hükümetleri, hükümetler ve liderler arasındaki kavga ve en son cumhurbaşkanının hükümetlerle uyumsuzluğu bu ağır siyasi ve ekonomik tablonun temelindeki en önemli sebep olmuştur.

Şu vahim tabloyu, hükümetlerin görev sürelerini dikkatle inceleyin lütfen. Eminim fazla söze gerek kalmayacağını anlayacaksınız…

50. Hükümet (DYP-CHP) 25.06.93-02.10.95 – Sonuç 94 Krizi

51. Hükümet (Azınlık Hükümeti. Ömrü 25 gün) - 05.10.95-30.10.95 krizler sürüyor

52. Hükümet (DYP-CHP, ömrü 5 ay) – 30.10.95-06.03.96 bitmeyen buhranlar

53. Hükümet (ANAP-DYP, ömrü 3,5 ay) – 06.03.96-28.06.96 istikrarsızlıklar

54. Hükümet (RP-DYP, ömrü 12 ay) - 28.06.96-30.06.97 (28 Şubat Post Modern Darbe)

55. Hükümet (ANAP-DSP-DTP, ömrü 18 ay) – 30.06.97-11.01.99 (98 krizi)

56. Hükümet (DSP Azınlık Hükümeti, ömrü 4,5 ay) -11 Ocak 99-28 Mayıs 99

57. Hükümet (DSP-MHP-ANAP) – 28.05.1999 – 18.11.2002 (2001 krizi)

Ömrü 25 gün süren hükümetler ve 70 milyon insanca yaşayabilmek için hizmet bekliyor! Ne kadar acı bir tablo değil mi?

Türkiye’nin sosyolojik yapısı parlamenter sisteme uygun değildir. Bu tespitimi başka bir yazının konusu olarak şimdilik burada bırakalım. Lakin mevcut başkanlık sisteminin sağlıklı bir revizyona ihtiyacı olduğu da çok açıktır.

Umarım hükümet, seçim sistemi ve siyasi partiler yasasının yanında bu konuya da eğilir.

Dua ile…

Yazarın Yazıları