Ekrem TUNCER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 25/08/2013 00:11
  • 19.700

Hatay’dan yola çıkmış, Nevşehir’de Kapadokya’ya uğrayıp kalma fikrindeydim.

Oradan daİstanbul’a dönüp; bir haftalık seyahatimi nihayete erdirecektim. Konya-Ereğli sapağında bir vatandaş el ediyor ve benimde içimden bu talebe olumlu yanıt vermek geliyor. Karşımda; ayağının teki çıplak, diğerinde de oda terliği olan bir arkadaş buluveriyorum. “Nereye gidiyorsun?” soruma; “Bolu” diye cevap veriyor. Ve ekliyor; “Ağabey nerde istersen orda indirebilirsin.” Asfaltı eriten bu sıcakta kendisini en azından kısa süreliğine de olsa serine atma çabası boşa çıkmıyor ve araca davet ediyorum. 

Acaba Bolu’ya kadar getirsem mi? Yoksa Nevşehir sapağında indirsem mi? Düşünceleri içerisinde sohbete başlıyoruz. 1980 Hatay doğumlu, kimsesizler yurdunda yetişmiş ve Cezaevinden yeni çıkmış olduğunu öğreniyorum. Bu esnada, Nevşehir sapağını da geçmiş ve sohbeti iyice koyulaştırmış olduk. Cezaevine niye girdiği mevzusuna işi getiriyorum ve tüylerimi diken diken eden cevapları almaya başlıyorum. Suçu; adam öldürmek.. Sebebiyse; taciz. 

Kaldığı yurdun müdürü tarafından tacize uğruyor ve bunun duyulması üzerine müdürü gözünü kırpmadan öldürüyor. Bolu’ya da Tavuk barınaklarında hem kalmak hem de çalışmak için gittiğini ifade ediyor. Kafam allak bullak oldu. Bir bahaneyle arabadan indirmek düşüncesine dalsam da, ayağım frene gitmek bilmiyordu. 

İş bulamazsan, ne olacak?” soruma; “ALLAH büyük” diyerek cevap veriyor. “Kimin kimsen yok mu?” Sorumu; “ALLAH var” diyerek savuşturuyor. 

Aksaray merkezde ikindi namazı için duruyor ve araçta yoldaşı bırakıp; Cami’ye geçiyorum. Namaza başlamadan önce aklımı bir düşünce kapılıyor ve korkuyorum. Anahtar; aracın kontağında, telefonum ve cüzdanım torpido da… 

Mülk Allah’ındır” diyor ve O’na emanet ederek namaza duruyorum. Cami’den çıkarken yoldaşın aracı silmekle meşgul olduğunu görüyorum. Yolumuzun devamında,Şereflikoçhisar’da, ışıklarda durduğumuzda gözüme bavullu bir genç ilişiyor. Kamyoncunun birisinden olumsuz cevap almış, gözleri yeni bir araç ararken; biz, el edip çağırıyoruz. Sevinerek bir çırpıda araca yerleşiyor. Bu sefer hareket halindeyken nereye gittiğini soruyorum. ‘Ankara’ cevabını verdikten sonra ekliyor; ‘Ağabey otobüsü kaçırdım. Sivas’a gidiyorum. Ankara’dan 23.30’da ki Sivas arabasına binmem lazım. Diğer Ankara otobüsünü beklersem Sivas arabasını da kaçıracaktım.” 

Yani anlayacağınız ilk misafirimizden daha imkânlı bir kardeşimiz. Sohbetimiz koyulaştıkça bu gencinde hayat hikâyesinin ne kadar ilginç olduğunu fark ediyorum. 1990 doğumlu, ailesinin tek çocuğu, babası iyi bir variyeti varken; 1996 yılında iflas ediyor ve alkol bağımlısı oluyor. Sonunda da Osmaniye’de Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne yatırılıyor. Annesi bir süre sonra iki çocuklu bir Tır Şoförüyle evleniyor. Bu kardeşimiz de annesiyle beraber üvey babasının evine yerleşiyor. Ama üvey babaannesinin türlü sıkıntılarıyla mücadele etmeye başlıyorlar anne ve oğul. 

Öyle ki sofrada yemek yenilirken; üvey babaanne bu kardeşimizin önündeki yemekleri kendi öz torunlarına yedirecek kadar pervasız. Genç; “Annem bana geceleri gizli gizli yemek yedirirdi.” Diyor. İçimden; “Ne hayatlar var” diye geçirmeden edemedim. Haliyle bu genç kardeşimiz daha fazla bu ortamda barınamıyor. Ve dedesiyle anneannesinin yanına yerleşiyor. Bu iki yaşlı insan torunlarını büyütüyorlar. Hikâyenin Şereflikoçhisar’a uzanmasının sebebiyse; gencin burada üniversite okuyor olması. Kendisine bir ev tutmuş, hem okuyor hem de bir kafe de çalışıyor. Sivas’a da, annesinin yanına, üvey kardeşinin düğünü için gidiyor. 

İşte bu iki ilginç hayat hikâyesiyle, kendi hayatımı mukayeseye dalmıştım ki; yola bir köpek fırladı ve direksiyonu son anda kırmama rağmen aracın sağ yan kapılarına çarpmasıyla sendelememiz bir oldu. Şükür ki; bizim aracımızın kapılarının göçmesinden başkaca bir sıkıntımız olmadı ama hayvancağızın hayatı, derisi arabanın kaportasına yapışacak kadar feci bir ölümle son buldu. Eğer fark etmeseydim ve önden bir darbe alsaydık muhtemelen takla bile atabilirdik. Ya da araç boş olsaydı o sarsıntı esnasında daha kontrolsüz bir halde olabilirdik. 

Anlayacağınız bu iki yoldaş belki de benim hayatta kalmama vesile oldular veya daha ağır bir kaza sonucu çeşitli sıkıntılarla boğuşmaktan muhafaza olmamın anahtarlarıydılar. Allah; bize yaşadıklarımızdan ibret almayı ve halimize şükür ederek bunun en somut göstergesi olan 5 vakit Namazı dosdoğru kılmayı nasip etsin.

Yazarın Yazıları