“Tarih kitaplarımız, padişahların gerekli, gereksiz, vakitli, vakitsiz yaptıkları savaşların sırlamasından ibarettir. Tarihimiz kitaplarda sadece kazanılan savaşlar ve başarılar olarak anlatılır. Oysa bizim binlerce yıllık tarihimiz sadece savaşlardan
”
Ne yazık ki toplumsal hayatımız tarih kitaplarında kendine yer bulamamıştır. Varsa da yoksa da fetihler, kuşatmalar, akınlar. Evet, bu da tarih ama bizden önceki nesiller “savaşlar dışında nasıl yaşıyorlardı?” Bundan habersiziz. Ya da geçmiş sosyal yaşamı, resmi tarih yazıcılar bizden mi gizliyorlardı?
Bizden öncekiler nasıl yaşıyordu sorusunun cevabını almak için istediğimiz zaman açıp bakabileceğimiz düzenli bir tarih kitabımızda yoktur. Oysa karanlıkta kalmış bazı tarihi belgeler, ülkemize gelmiş yabancıların yazdıkları seyahatnameler toplumsal hayatımıza tarih kitaplarından daha çok ışık tutuyor.
Toplumsal hayatımız bugün olduğu gibi dün de iyisi ve kötüsüyle bizimdi. Hayat pahalılığı, kargaşa, cinayetler, hırsızlıklar, soygunlar, kadın cinayetleri, uyuşturucu bugünkü gibi dün de vardı. Ayrıca bize has bir durumda değildi.
İnsanın var olduğu her toplum ve coğrafyada bu olaylar yaşanıyordu.
Diğer bir taraftan kutsiyet izafe ettiğimiz tarihi şahsiyetler özellikle 15. yüzyıldan sonra tahta geçen padişahlar ve dönemlerindeki zevk ve eğlence düşkünlüğü günümüze şapka çıkaracak cinsten olduğunu görünce pek de şaşırdığımı söyleyemem. Yoksa o koskoca imparatorluk parça pençik olur muydu?
Tarih kitaplarına girmeyen, ancak hatıra veya seyahatnamelerde anlatılan tarihimizin bir dönemindeki eğlence bahsi hepimizi şaşırtabilir.
Gerçekten “İstanbul nasıl eğleniyordu?”
Bu soru karşısında akla önce hanedanın, hanedanın yakınlarının, sonra bunların çevresinde beliren ve genişleyen dalkavukların ve yardakçıların eğlenceleri gelir. Perdeli, perdesiz bütün genişlik ve kapsamıyla her cinsten utanmazlık ve rezillik bu eğlencelerin ana temasıydı. Halk ise bu eğlencelerde sadece seyirciydi. Bazen de figüran belki.
İstanbul aşığı Refik Ahmet Sevengil, eski literatürü, hatıraları ve seyahatnameleri tarayarak toplumsal yapımızı gözler önüne seren “İstanbul Nasıl Eğleniyordu” kitabını meğer yıllar önce yazmış bile. 1927’de basılan bu kitap artık piyasadan elini, eteğini de çekmiş. 1985 yılında ikinci baskısı da yapılmış ama gereken ilgiyi niyeyse görmemiş.
Oysa toplumsal hayatımızdaki birçok olayı öğrenmeye her şeyden çok ihtiyacımız var. “Tarih tekerrürden ibarettir derler ama ders alsaydık hiç tekerrür eder miydi?” sözü ne kadar önemliymiş meğer. Hiç değilse dünkü toplumsal yaşamlar aynı kısır döngüyü yaşamazlardı.
“İstanbul Nasıl Eğleniyordu” adlı kitaptan aldığım Sultan 3. Selim'in deniz eğlencesine gidişinin anlatıldığı bölümü dikkatinize sunuyorum. Vah, vah dediğinizi duyar gibi olacağım ama neylersiniz ki durum buymuş.
Padişahın gezintisi bir gün öncesinden duyurulur. O gün İstanbul halkı yol boyunca seyre dökülürdü. 3. Selim Sarayburnu'ndan deniz yoluyla Boğaziçi'ne geçer. Sandallar uzaktan kendisini izlerlerdi.
3. Selim'in deniz alayı göz kamaştıracak bir görkeme sahipti. Altı büyük sandal padişah kafilesine yol açardı. Bunlara 100-150 iç oğlanı binerdi. Bunların sağında solunda iki sandal daha bulunur, bunlara da haseki ağaları binerlerdi. Haseki ağaları sandalda ayakta dururlar, ellerindeki değneklerle çevredeki özel kayıklara emirler verirler, yüksek sesle padişahın gelmekte olduğunu duyururlardı.
İç oğlanlarını taşıyan altı sandaldan sonra “Sarık sandalı” gelirdi. Padişahın sarığını taşımakla görevli kişi bu sandala biner ve sarığı elinde tutardı. Sarık değerli mücevherlerle işlenmiş bir şala sarılı olarak görevlini elinde durur, kalabalığın arasından geçilirken görevli sarığı hafifçe oynatır, sağa sola sallar, sözde padişahın kavuğu halka ilgi göstermiş olurdu.
Sarık sandalının arkasından altı sandal daha gelir, bunların her birinde de saray ağalarından biri bulunurdu. Böylece sayısı on dörde ulaşan öncü sandalların arkasından da padişahı taşıyan kayık gelirdi.
Padişaha özgü kayıklar iki tane idi. İçlerinde som gümüşten parmaklıklarla çevrilmiş dört sütunlu, üç fenerli birer köşkler vardı. Köşkler uçları sırma işlemeli, incili saçaklı kırmızı ile örtülüydü. Sultan 3. Selim bu kayıklardan birinde, köşkün altında ipek şilteler üzerinde uzanır, köşkün dışında arkada bostancıbaşı dümen tutardı. Köşkün içinde sadrazam ya da diğer iki önemli kişi padişahın karşısında gümüş parmaklıkla bölünmüş bir yerde saygılı bir şekilde otururlardı.
Sultan Selim Sarayburnu'ndan hareket edip de Kız Kulesi hizasına geldiği zaman buradan toplar atılarak padişahın geçtiği duyurulurdu. Bu sırada Kule’nin önünde dizilmiş bulunan bostancılar yerlere eğilerek saygı gösterisinde bulunurlardı.
Üçüncü Selim'in gideceği yere önceden çadırlar kurulup hazırlanır, padişah varınca buralarda dinlenir, yemek yer, ihtiyaçlarını giderirdi. Daha sonra binlerce seyircinin ortasında pehlivanlar güreştirilir, cambazlar oynatılır, ayılar boğuşturulur ve seyredilirdi. Üçüncü Selim başarı gösterenlere üç, beş altın armağan eder ve akşamüstü aynı alayla Topkapı Sarayı’na dönerdi.
Yukarıdaki satırları kitaptan aynen aktardım. Bu üçüncü Selim'in sadece bir Boğaziçi eğlencesine gidişinin anlatımıydı. Fazlasını merak edenlere kitabı ve içeriğini aşağıya bırakıyorum.



Kalın sağlıcakla…
Sayın Başkanım; İstanbul işgali ile başlayıp Beykoz ilçemize Jandarmalık için görevlendirilen Yunanlıların Beykozumuz ve çevresinde yaptıkları Katliam,yıkım ve tahribatı konu alan Osmanlıca yazılmış Rahmetlik olan okulumuz Beykoz Boğaziçi Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Abdullah ÇATAL'ın TBMM Kütüphanesinden derlenen Resimli Osmanlıca belgeler var.Okulumuzda Türkçeye çeviri yapacak Öğretmenimiz var,ancak Kitaplaştırıp Çoğaltacak paramız yok.Bu belgeleri çeviri yapıp kitaplaştırarak Beykoz Kütüphanemize okullara dağıtımı yapılabilinir mi? Beykozumuzun geçmişinde neler oldu bitti bilinmesi gereken bu belgeleri Kitaplaştırmak için Siz Değerli Başkanımdan yardımcı olmanızı bekler,En Kalbi Saygı ve Şükranlarımı arz ederim.Okul Memuru Hüseyin GÖKÇE Tel.05378423110
Sayın Başkanım; İstanbul işgali ile başlayıp Beykoz ilçemize Jandarmalık için görevlendirilen Yunanlıların Beykozumuz ve çevresinde yaptıkları Katliam,yıkım ve tahribatı konu alan Osmanlıca yazılmış Rahmetlik olan okulumuz Beykoz Boğaziçi Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdürü Abdullah ÇATAL'ın TBMM Kütüphanesinden derlenen Resimli Osmanlıca belgeler var.Okulumuzda Türkçeye çeviri yapacak Öğretmenimiz var,ancak Kitaplaştırıp Çoğaltacak paramız yok.Bu belgeleri çeviri yapıp kitaplaştırarak Beykoz Kütüphanemize okullara dağıtımı yapılabilinir mi? Beykozumuzun geçmişinde neler oldu bitti bilinmesi gereken bu belgeleri Kitaplaştırmak için Siz Değerli Başkanımdan yardımcı olmanızı bekler,En Kalbi Saygı ve Şükranlarımı arz ederim.Okul Memuru Hüseyin GÖKÇE Tel.05378423110