Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 01/05/2021 Son günceleme: 01/05/2021 19:38
  • 3.591

Aralık ayında başlayan ve Nisan’a kadar devam eden kış mevsimi boyunca bitkiler aç susuz beklerler. Mart ayı sonunda cemrelerin düşmesi yani sıcaklığın artmasıyla birlikte bu açlık sona erer.

Bir kış boyunca bitkiler ölü gibidirler. Ölü bir kimse nasıl yiyip içemezse bitkiler de bu mevsim boyunca yiyip içemezler.

Kışın bitkiler yaprakları dökülmüş olduğu için fotosentez yapıp besinlerini sentezleyemezler. Yine kışın hava sıcaklığının düşmesinden dolayı topraktaki su donmuş ve hareketsiz hale gelmiştir. Bu yüzden bitkinin topraktan su ve besin alması imkânsız haldedir. Tüm bu sebeplerden dolayı bitkiler kış mevsimi boyunca bir şey yiyip içemezler. Tabiri caizse bu açlık onlar için iradi değil fakat zorunlu bir oruç olur.

Varlık alemi bir bütün olduğundan, bu bütünün bir parçası olan bitkiler de yer yüzünde geçerli olan kanunlara uymak durumundadırlar. Allah’ın “oruç tutun!” emrine bitkiler bizim gibi iradi değil fakat zorunlu olarak boyun eğerler diyebiliriz. Bu bir teşbihtir. Elbette bitkiler bizim gibi oruçla mükellef değildirler. Çünkü iradeleri yoktur.

Kış boyunca acıkan bitkiler Nisan-Mayıs yağmurlarına eşlik eden top gürlemesi gibi şimşek sesleriyle iftar edip, köklerinden öyle bir iştahla su içerler ve suyla karışık besinlerini alırlar ki, bu başka zamanlarda az görülür. Su ve besinler bitkinin kök ve damarlarından geçerek her tarafına yayılır.

İştah, beslenmede önemli bir faktördür ve insan için de geçerlidir. Çünkü iştahla içilen suyun ve alınan besinlerin daha lezzetli ve daha faydalı olduğu bilinmektedir. Bir kaide olarak, lezzetin derecesi açlığın şiddetine göredir. Bu hususta Büyük hekim İbni Sina şöyle demiştir: “Yediğin vakit az ye. Acıkmadan yeme”.

Şu ifadeler de dikkat çekicidir: “Kuru bir parça ekmek, tok olan kimselere, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymetdar bir nimet-i ilahiye olduğuna kuvve-i zaikası (tat alma duygusu) şehadet eder.”1 “Evet bir fakirin, kuru bir parça siyah ekmekten açlık ve iktisat vasıtasıyla aldığı lezzet, bir padişahın ve bir zenginin israftan gelen usanç ve iştahsızlık ile yediği en âlâ baklavadan aldığı lezzetten daha ziyade lezzetlidir.”2

Oruç hem bir ibadettir hem de bir sağlık kaynağıdır. Bir yıl boyunca sürekli çalışan vücut makinemizin istirahat ettirilerek bakıma alınmasıdır. Orucun sağlık açısından çok faydaları olduğu gibi, nimetlerin lezzetini anlamak açısından da insana yararları vardır.

Oruç, Allah’ın bize ihsan ettiği nimetlerin lezzetini tam idrak etmeye ve bunların şükrünü daha bir içten yaşamaya sebeptir. Yalnız unutmamak gerekir ki; oruç, sağlık kazanma niyetiyle değil, öncelikle Allah istediği için ve ona olan saygı ve teşekkür gereği tutulur.

Bitkilerden ibret alarak, akıl ve irade sahibi olan biz insanlar bu emre uymamız gerekmez mi? Belki de bitkilerdeki bu durum, kulluğunun hesabını elbette bir gün verecek olan insanoğlu için bir ibret ve örnek olsun diye takdir edilmiştir. Ta ki, bitkiler bile bir çeşit zorunlu oruç tutarlarken, insanlar kendilerine emredilmiş olan orucu hür iradelerini kullanarak tutmaları gerektiğini düşünsünler.

___________________________

1. Nursi, B. S., Ramazan risalesi, 2. Nükte, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını.

2. Nursi, B. S., İktisad risalesi, 5. Nükte, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını.

 

Yazarın Yazıları