Ekrem VANLI
  • 08/02/2014 Son günceleme: 22/08/2013 00:11
  • 12.541

Arap Baharı; Kuzey Afrika ülkeleri ve Ortadoğu ülkelerinde gerçekleşen devrim niteliğindeki verilen isimdir.

Bu devrimlerin bahar diye adlandırmasının nedeni yüzyıllardır süregelen Arap ülkelerindeki diktatöryel rejimlere halkın isyan etmesidir. Bu isyanların temelinde diktatöryel rejimlerin yanı sıra işsizlik, gıda enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü ve kötü yaşam koşulları sıralayabiliriz.

Arap Baharı 18 Aralık 2010’da Tunus’ta Muhammed Bouzzazi’nin kendini yakmasıyla başlamıştır. Tunus’ta yaşanan bir intihar eyleminin bu kadar büyük değişimlere yol açacağı tahmin edilmiyordu. Fakat bir domino etkisi yaratan bu olay daha sonra Mısır, Libya ve Suriye’de büyük çapta Yemen, Ürdün, Bahreyn, Lübnan, Cezayir gibi ülkelerde yaşandı ya da yaşanıyor.
 
Arap Baharı gibi tüm dünyayı ilgilendiren büyük bir olayda ülkelerin kayıtsız kalması düşünülemez. Olaylar sonrası her ülke başta olan iktidarın politikaları doğrultusunda Arap Baharı meselesinde saflarını belirledi. Arap Baharı safları belirginleştirdi. Çünkü zaten daha önceden belirlenmiş olan Çin, Rusya, İran karşısında ABD, İngiltere, Fransa bloğu bu olay sırasında daha da belirgin hale gelmiştir.
 
Burada temel faktör Türkiye’dir diyebiliriz. Çünkü bundan önceki Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı vb. savaşlarda bloklar daha sert ve tek taraflı olmasına rağmen Türkiye’nin izlediği dış politika sayesinde daha yumuşak bir bloklaşma gerçekleşmiştir. Arap Baharı sürecinde devrimcilerin yanında bulunan Türkiye Avrupa kanadına daha yakın gibi gözükse de doğu bloğuyla da ilişkileri koparmamış her kopma noktasına gelindiğinde ise ziyaretler yaparak veya davet göndererek kopmasını engellemiştir.
 
Bloklar arası denge politikası diye adlandırılan bu politika ile aslında dünya üzerindeki bloklar arası savaş veya benzeri girişimler daha zayıf kalmıştır. Süreci genel olarak Türkiye başarılı bir şekilde yürütmüştür.
 
Günümüzde Irak, İran, Suriye, Mısır, Lübnan, İsrail, Filistin ve -kısmen de- Türkiye gibi ülkelerin de içinde bulunduğu bu bölgenin genel adı olan Ortadoğu, tarih boyunca gerek stratejik konumu ve sahip olduğu maddi zenginlikler, gerekse de tüm semavi dinlerin mensupları için ifade ettiği önem ve manevi yönü açısından çok büyük bir değere sahip olmuştur.
 
Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Bağdat ve İstanbul gibi şehirlerin de içinde bulunduğu Ortadoğu bölgesi, tarih boyunca Allah'ın mübarek peygamberlerinin yaşadığı, üç semavi dinin de doğuşuna tanıklık etmiş ve her dinin kutsal mekânlarının inşa edildiği kutlu bir bölge olmuştur. Tarih sahnesinde hep başrolde olmuş bir bölgenin, ahir zaman gibi muhteşem olayların yaşanacağı bir dönemde de ön planda olacağı, ahir zaman hadislerinde belirtilmektedir.
 
Biz ülke olarak çok dua etmeliyiz ve bununla beraber maddi-manevi zulüm gören Müslümanların yanında olmalıyız.  
 
Bu yazıyı yazarken bile kim bilir kaç tane Müslüman kardeşimiz şehit oluyor, ülkemizde bu ve benzeri fitne çıkaracak olayların, hep karşısında durmalıyız.
 
Yazımı ahir zaman ile ilgili birkaç hadis ile noktalamak istiyorum;
 “Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum.” (Müslim, Fezâil 31)

“…Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için, birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.” (Buhârî, Cenâiz 71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk 7, 53; Müslim, Fezâil 30)
 
   Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir gün: 
-“Ümmetim on iki şeyi yapmaya başlayınca, ona büyük belanın gelmesi vâcip olur!” buyurmuşlardı. (Yanındakiler:) 
-“Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?” diye sordular. Sallallâhu aleyhi ve sellem- saydı: 

1. Ganimet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden bir metâ haline gelirse. 
2. Emanet (edilen şeyleri emânet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar) ganimet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine helal) kıldıkları zaman. 
3. Zekât (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telâkki ettikleri zaman. 
4. Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği zaman. 
5. Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı zaman. 
6. Mescidlerde (ve avlularında, rıza-yı ilâhi gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyâsiyâta vs. müteallik) sesler yükseldiği zaman. 
7. Kavme, onların en alçağı (erzel) reis olduğu zaman. 
8. Devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle, tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba kişiye, zararı dokunmasın diye hürmet edildiği zaman. 
9. (Çeşitli adlarla imal edilen) İçkiler (serbestçe) içildiği zaman. 
10.İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği zaman. 
11.Çeşitli adlar altında şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği zaman. 
12.Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakâret ettiği zaman,
..artık kızıl rüzgârı (hortumu), zelzeleyi, yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) veya gökten taş yağmasını, (kazfi) bekleyin.”
(Tirmizi, Fiten 38/2210)
 
Hadislerden anlaşıldığı gibi ahir zamanın içinde yer almaktayız.
Bu konuyla ilgili birçok ayet ve hadis bulunmakta olup, yaşamımızı İslamiyet'in çizdiği çerçeve içinde yaşamamız çok önemli olmakla beraber, İslam âlemi için samimi olarak çok dualar etmeliyiz...

Yazarın Yazıları