Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...

  • 0
  • 13345
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...
Önce 'yastıklar' ayrıldı, Sonra insanlar...

Tarihte, Türk diline yönelik araştırmalar yapan en büyük Sözlükbilimci Kaşgarlı Mahmut, ustalık eseri olan Divanü Lügati't-Türk (Türk Lehçeleri Sözlüğü)'nde yorgandan 'yogurkan' diye bahseder.

Anlaşılmaktadır ki, günümüzde sıklıkla kullandığımız 'yorgan' sözcüğü aslında öz be öz Türkçe bir sözcüktür. Dost Beykoz, ilçenin en ünlü yorgancılarını buldu ve unutulmaya yüz tutmuş bu 'usta' işi el emeğini kendilerinden dinledi.

En çarpıcı yorum ise 63 yaşındaki Şefik Usta'dan geldi. Eskiden yeni evlenenler için 'tek ve uzun bir yastık' diktiklerini hatırlatan Şefik Usta, "Artık eşlerin yastıklarını ayrı ayrı dikiyoruz. Önce yastıklar ayrıldı sonra da insanlar. Böyle böyle başladı boşanmalar..." diyerek, yazacağımız haberi bize özetleyiverdi.

Karadeniz Yorgan Evi... Sahibi Emin Erdoğan… Aslen Rizeli olan bir yorgan ustası… Hemen karşısında bulunan Kadir Abi'nin de aynı zamanda ‘eski’ kalfası. Yaşı 50 ve 2 çocuk sahibi. Tam 35 yılını bu meslekte geçirdiğini söylüyor. Eski ustası Kadir Taş ise tam 65 yaşında ve onun 'yorgancılık' hikâyesi çok daha eskilere dayanıyor. Kadir Abi, tam 50 yılını yani ‘yarım asırlık bir zamanı’ yorgancılıkla geçirdiğini ifade ediyor.

Yorgancı Emin Erdoğan, bu işe küçük yaşlarda başladığını anlatıyor. İlk ustasını henüz 15 yaşındayken tanımış: Düzce Akçakoca'dan Ahmet Usta... Yorgancı Emin Usta, ilkokul mezunu olsa da bu mesleği edinenlerin aslında üniversite okumuş gibi olacağını söylüyor. Yıllarını verdiği mesleğinde geçmişi anlatırken, adı gibi ‘kendinden emin’ konuşuyor:

"Ben 15 yaşında başladım bu mesleğe... İlkokulu bitirdik ama ustaların elinde de iyi eğitildik. Onlardan çok şey öğrendik. Bize yalnız yorgan dikmeyi değil, bir gönle girmeyi de öğütlediler. Beşeri ilişkilerde nasıl hareket edileceğini, büyüğe saygıyı, yerinde ve az konuşmayı biz ustalarımızdan öğrendik.

Bizim meslekte dükkâna hemen her kesimden adam gelir. Biz, bir yandan ustamızın verdiği işi yaparken, göz ucuyla da onların müşterilerle sohbetini izlerdik. Hoş sohbetler sırasında içilen bir bardak çay, inanın onlarla birlikte bizim de içimizi ısıtıverirdi. Siyasetten yaşama, spora, hukuka kadar pek çok konuda konuşulanlara, kulak misafiri oluverirdik. Çok fazla kaptırır da elimizdeki işi unutursak, ustalarımızdan azarı da işitiverirdik"

Yorgan ustalarının sayısının giderek azaldığından yakınan Rizeli Emin Usta, eskiden sayılarının 500'ün üzerinde olduğunu ancak günümüzde bu sayının 100'ün de altına düştüğünü belirtiyor. Beykoz'da 'el işi-göz nuru' yorganlara talebin ise tatmin eden bir seviyede olamadığını vurgulayan Emin Usta, şöyle diyor:

"Bizim dükkâna günde 10 ila 15 kişi gelir. Yaz aylarında daha çok geliyorlar ama kış aylarında gelen sayısı azalıyor. Genel olarak Beykozlunun ilgisinden memnunuz. Ancak yorgan diktirmeyip 'hazıra kaçan' vatandaşları da anlayamıyoruz. Hem sağlıksız hem de pahalı bir ürüne neden giderler ki?

Bizim burada kullandığımız malzeme saf pamuk ve yündür. Hazır yorgan alan vatandaşlar, silikon ya da elyaf gibi sağlığa zararlı malzemelerle yapılan yorganları kullanıyor. Üstelik de daha çok para ödüyor. Bize gelse 150 lira ila 200 lira bir para verecek ortalama olarak... Ancak insanlar gidip hazır yorgana 500 lira 600 lira vermekten çekinmiyor.

Hazır yorganlar insanı yakar, bunaltır. Üstelik de ter yapar ve o teri de çekmez. Oysa bizim diktiğimiz yorganlarda böyle sorunlar yoktur. Bizim yorganlarımız ömürlüktür! Bir kez yaptırırsınız, kirlendikçe de dış kılıfını çıkarıp yıkar, yeniden kullanırsınız. Çok eskiyince de getirirsiniz, içindeki malzemeyi çıkarıp yeni bir kılıf dikeriz, 'yeni' gibi alır kullanmaya devam edersiniz."

Geçmişte olduğu gibi 'elde dikilen' yorganların çok fazla rağbet görmediğinden dertli bir başka kişi ise Emin Usta'nın 10 yıllık arkadaşı Şefik Tunç... Emin Usta'nın yanında çalışan Şefik Amca, 63 yaşında bir 'delikanlı'... Emin Usta gibi ömrünü yorgancılık mesleğine vermiş olan Şefik Abi, bir yandan işini yapıyor bir yandan da Dost Beykoz Haber Müdürü Ferdi Güngör'e anlatıyor:

"Bu hazır yorganlar var ya hani... Evladım, o yorganlar doğru düzgün ısıtmaz adamı... Üstelik de çok terletir ve üzerine yapışır! Hiç elde dikilen yün yorgan gibi olur mu?

Eski müşteriler de yok, eski insanlar da yok, eski ustalar da yok, eski ürünler de yok... Bilir misin, bu bizim 'el emeği' yorganlarımıza Avrupalı kıymet verir oldu artık. Ne acı değil mi? Bizim insanımız ne yazık ki, kolay kazanıyor ve kolay harcıyor. E, hazıra da dağ dayanmıyor be evlâdım. Bir bakıyorsun, paran bitiveriyor. Bizim bazı değerlerimizi yaşatmamız gerek. Eski heyecanı tekrar yakalamamız gerek. Bak, yaz bunu gazeteye, bir şey diyeyim:

Şimdi eskiden ne vardı bilir misin? Heyecan vardı... Evlenecek kızlar, çeyizleri için yorgan dikerlerdi, diktirirlerdi. Gelinlik provası yapar, arkasından kaynanalarını annelerini alıp bizim dükkânlara gelirlerdi. Ailecek renk, desen, kumaş beğenirlerdi. Güzel bir laf vardı mesela bilir misin: 'Bir yastıkta kocayın' diye? Artık yastıklar bile 'ikiye ayrıldı' be evlâdım... Yastıkları bile ayrı ayrı şimdi eşlerin. Bizim zamanımızda tek ve uzun yastık dikilirdi. Evlenenlere bu yastıkta geçecek uzun bir ömür dilenirdi. Önce yastıklar ayrıldı sonra da insanlar. İşte böyle böyle başladı günümüzde de boşanmalar..."

Karadeniz Yorgan Evi'nin kapı önünde elindeki yorganı işleyen Mustafa Usta, objektiflerimize poz verirken pek neşeli değildi. Sanki unutulmaya yüz tutmuş bir mesleğin, belki de ileride yalnızca tarih kitaplarından görülebilecek bir işin son temsilcilerinden birisi olmanın burukluğu içindeydi. Elindeki işe devam ederken, gözbebekleriyle "Bizi unutmayın" der gibiydi. Mutsuzluğunun ve durgunluğunun nedenini sorduğumuz Mustafa Ata, umutsuz gözlerle bakarken şöyle dedi:

"Bizim mesleğin bir devamı yok. Hemen her el işinde olduğu gibi yakın zamanda yok olacak. Peşimizden bir gelenimiz yok. Çırak yok, kalfa yok. Hiç kimse böyle bir geleneğin, böyle özen ve emek isteyen bir işin sorumluluğunu taşımak istemiyor. İSMEK diye bir yer var mesela... Her türlü iş yapılıyor da bir 'yorgancılık' kursu açılmıyor. Yeni nesil bu gibi geleneksel işlerle meşgul edilmiyor. Herkes bilgisayara, internete yönlendiriliyor. Sanat ve aşk bir kenara terk edilmiş, insanlar paranın ve daha çok kazanmanın peşinden gidiyor. Ayıp ediliyor, yazık ediliyor..."

Derin düşüncelere bata çıka, yolun hemen karşısında bulunan Öztaş Yorgan ve Dikim Evi'ne gidiyoruz. Kadir Taş bizi güler yüzüyle karşılıyor. Hemen bir ikramda bulunmak istiyor, "Karnın aç mı? Yukarıda hemen evimiz, getireyim mi bir şeyler?" diye soruyor. Teşekkür edip kibarca teklifini reddediyor ancak eskide kalmış bu misafirperverliği yaşatan Kadir Abi'yi de hayranlıkla izliyoruz. Kısa bir hoşsohbetin ardından konu dönüp dolaşıp Kadir Usta’nın mesleği olan yorgancılığa geliyor. Kadir Abi, anlatmaya başlıyor:

"Yaklaşık 50 yıldır bu mesleğin içindeyim. Benim ustam Trabzonlu Fehmi Genç adında biriydi. Yorgancılık işlerini Trabzonlular ve özellikle Maçkalılar iyi bilirler. Küçük yaşlarda Fehmi Usta'nın yanında başladığım mesleğimi bugün Beykoz'da sürdürmekteyim.

Yorgancılık artık tek başına yeterli olmuyor. Minder yapıyoruz, yastık yapıyoruz. Hazır battaniyeler satıyoruz. Kardeşim de bu işin içinde, onunla beraber bu fakirhaneyi ayakta tutmaya çabalıyoruz. Eskiden bu işi zevkle yapardık, şimdiyse eskisi kadar heyecanımız yok. İnsanlar bize uymayınca, biz insanlara uymaya başladık belki de... Unutulmaya yüz tutmuş bir mesleğin, unutulan temsilcileriyiz. Bize de bulaştı bu... Bizde de unutkanlık başladı."

Dost Beykoz olarak eskide kalmış bir geleneği yaşatmaya çalışan bu sevgi ve muhabbet dolu insanlarının arasından umutla ayrılıyoruz. "Acaba Beykoz, halkıyla Belediyesi'yle kamu yöneticileriyle bu ve benzeri geleneklerimizi yaşatmak istemez mi? Sahip çıkmak, yeni nesile de güzelliklerini aşılamayı düşünmez mi?" diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. El emeğiyle, göz nuruyla yapılan her işin bir ibadet, bir aşk olduğunu biz biliyoruz da 'acaba Beykozlulara da hatırlatsak bize katılırlar mı?' diye umutlu bir bekleyişin içine de giriveriyoruz. Sonra, Beykoz'da yaşayan 250 bin CAN’ın çok özel insanlar olduğunu anımsayıp, umutlanmaya devam ediyoruz.

Biz Beykozlulara güveniyoruz…

Haber Merkezi

Turnacıoğlu Telekom’un iftar sofrası…
Önceki Turnacıoğlu Telekom’un iftar sofrası…
Beykoz'un öğretmeni kutlamalarda kriz geçirip öldü
Sonraki Beykoz'un öğretmeni kutlamalarda kriz geçirip öldü