A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 19/09/2011 00:11
  • 12.544

Önceki “Ölümcül değil, Ölümsüz hastalıklardan kork!” başlıklı yazımızda, ölümcül ve ölümsüz hastalıklardan bahsetmiştik. (İlgilerini, takdirlerini, tebriklerini, dualarını ve yorumlarını esirgemeyen kardeşlerime şükranlarımı arz ediyorum.

Beni çok duygulandırdınız.)

Bu yazımızda da, çok-çok önemli ve kaçınılmaz olan o ölümsüz hastalıkların, en etkin şifa kaynaklarından, tedbirlerinden ve reçetelerinden bahsedeceğiz. Ayrıca, bu hastalığı başarıyla yenen, dünyaca meşhur, bahtiyar ve kahramanların da birkaçını arz edeceğim,…

  • Öncelikle; dünyevî hastalıklardan korktuğumuzdan ve “ÖNCE SAĞLIK” prensibimiz nedeniyle, gayrimenkullerimizi bile satışa çıkarıp tedavi ettirmeye çalıştığımız, o ölümcül hastalıklarımız için aldığımız tedbirleri ve fedakârlıkları bir düşünelim.

Sonra da, o ÖLÜMSÜZ hastalıklariçin, yani ebedi hayatımızın tamamını mahvedebilecek olan o çok ciddi hastalıklar için aldığımız tedbirleri bir düşünelim!!!

Aradaki tezadı, tenakuzu, yanlışlığı, ihmali veya gafleti hemen fark edeceksiniz.

  • Acaba; bin kat daha tehlikeli olan bu uhrevî hastalıklarımız için, niçin bu kadar vurdum duymaz davrandığımızı anlayabiliyor muyuz?...

Bu sorunun cevabını da, takdirlerinize ve ekleyeceğiniz yorumlarınıza bırakıyorum.

Ölümcül, yani dünyevî hastalıklarda doğru TEŞHİS, “eğer geç kalınmamış ise” çok önemli bir merhaledir ve âcil tedbirler ve çok ciddi bir tedavi gerektirir. Ölümsüz, yani uhrevî hastalıklarda da durum böyledir. Ancak, bu ölümsüz yani uhrevî hastalıkların, dünyevi hastalıklarda olduğu (acı, ağrı, sancı, kilo kaybı, renk ve şekil değişimi v.s.) gibi önceden haber veren ALARM SİSTEMİ yoktur. Teşhisi ve tedbir için; akıllıca dikkat, feraset, tahkik, dünyaya gönderiliş gâyesinden sapmaları ve bu çok ciddi tehlikeyi fark edip birçok fedakârlığı gerektiren, tam bir KARALILIK gerekmektedir. Bu kararlı dönüşüm her babayiğidin harcı olmadığından, merhameti sınırsız olan Yüce Rabbimiz, bu konuda atılmış her adımdan çok hoşnut olduğu için, ummadığımız kadar çok afv ve lütufta bulunmaktadır.

Yani bu güne kadar hasbel beşer günahkâr ve gafil yaşamış, fakat gafletten kurtularak “Mâlik-i Hakikiyi” tanıyıp, rotasını düzelttikten sonra, çok ciddi bir tövbe ederek, takva ile hareket etmeye başlarsa, geçmiş bütün günahlarının tamamını af edeceğini birçok âyetlerde bildiriyor.Hattâ, ihlâs ve samimiyet derecesine göre, geçmişte işlediği günahları SEVAB’A dahî TAHVİL ederek, o kişiyi umulmadık şekilde mükâfatlandırıyor…

  • İşte; Furkan S., 69. ve 70. Âyetler: (..fakat) Kıyamet Gününde böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakalacaktır. Ancak şu var ki;(işlediği kötülüklerden) dönüş yapıp iman edenler, güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir. (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).

Vaad-i İlâhiyi gördük, çok net değil mi?...

Fakat, bu konuda hepimizi düşündüren ve tedirgin eden, bir husus daha var:

Maddî, yani dünyevî hastalıklarımız için ön tedbirler, yani savunma sistemimizin güçlendirilmesi, aile hekimlikleri, şifalı su, EKG, MR, anjiyo v.s. çok sayıda teşhis ve tahlil laboratuarları, bitkisel ve alternatif tıb v.s gibi, bilinen birçok çalışmalar ve gelişmeler var.

  • Maddî hastalıklardan bin kat daha korkunç olan, uhrevî ve ölümsüz hastalıklar için, nerelere veya kimlere müracaat edeceğiz? Şifa kaynakları nelerdir?...

 

Önceki yazımda da hatırlattığımız gibi, [..yüce Rabbimiz, bu ciddi hastalıktan, yani “Mâlik-i Hakikiden Gaflet”ten insanlığı korumak için Peygamberler göndermiş. Reçeteler, bilgiler, açıklamalar, hatta bu konudaki savunma sistemimizi güçlendirmek için bir dizi egzersizler (ibadetler) içeren kurallar ve kitaplar göndermiş. Son Peygamber Hz. Muhammed A.S’dan sonra Kıyamete kadar başka Peygamber gelmeyeceği bildirilerek, her asırda veya dönemde din müceddidleri ve Bediüzzamanlar görevlendirmiş. (Bknz.: “Hayatın Akışı ve Bediüzzaman Hz.” başlıklı makale. http://www.moralhaber.net/makale/hayatin-akisi-ve-bediuzzaman-hz-1/ http://www.dostbeykoz.com.tr/makale.asp?icerikID=8932&B=Hayatin-Akisi-ve-Bediuzzaman-Hz.) ]

Nasıl ki; önceki dönem doktorlarımızdan veya valilerimizden ziyade, yaşadığımız dönemin valisinin direktiflerine, tavsiyelerine, tedbir ve talimatlarına itaat ediyorsak, aynen bunun gibi asrımızın en mühim İslâm âlimi ve bedîsi olan Bediüzzaman Hz.’nin bu konudaki bildirilerine ve tavsiyelerine kulak vermeyi, ön plâna almak mecburiyetindeyiz…

  • Mâlik-i Hakikiden Gafleti izale edici, bu çok ciddi ve diğer sinsi (Gıybet, Riyâ, Ucb, Ye’is, Gurur ve bu gibi) hastalıkları teşhis ve tedavi edici, tamamen sağlığa kavuşturup sâhil-i selâmete çıkarıcı reçeteler, Kur’ân-ı Kerimde ve dolayısıyla asrımızın Bedîsinin hazırladığı Risale-i Nur külliyatında, A’dan Z’ye kadar mevcuttur...

Sadece İstanbul’umuzda 1500’den fazla manevî eczanesi ve terapi merkezleri (yani Dershaneleri, medreseleri) mevcuttur. Ülkemiz çapında her bir ilimizde ve ilçemizde, her semtinde de mevcut olup, birçok ilimizde de İstanbul’umuzdan çok daha fazla olan illerimiz vardır. Bu konuda hiçbir sıkıntı olmadığı gibi, ulaşılması da gayet kolaydır. Yeter ki istenilsin. Bu NURTERAPİ’LERE bendeniz, her hafta 5-6 ayrı yere devam etmekteyim.

Binlerce şükürler olsun. Yüce Rabbim bunları hazırlayanlardan ve hizmet verenlerden Râzı olsun. Muhtaç gönüllerin imdadına koşmayı “hayatının gâyesi” yapan bu bahtiyar, fedakâr ve kahramanların sayısını Yüce Rabbim arttırsın. Makamları. Firdevs Cennetleri olsun…

İslâm’a, Kur’âna, insanlığa ve İmana hizmet eden, tüm hakîki cemaatler de, her biri birer mânevî şifa kaynaklarıdır. Fıtratınıza, heyecanınıza veya tahsil seviyenize göre, hangisinde daha hızlı ve garantili şifa bulabiliyorsanız, oralara da devam edebilirsiniz. Yeter ki boşta veya boşlukta kalmayınız. Bu câzibedar FİTNE ASRINDA, hâmîsiz ve kılavuzsuz olarak sağlıklı bir şekilde sahili selâmete ulaşmak pek mümkün değildir.

Bir ehl-i keşfin tespitinde; “40 vefiyattan, ancak birkaçının ÎMAN İLE gittiği” bildirildiğine göre, bu konuda ‘seferber olmak zorunda olmamızın gereği’ âşikârdır…

ÇOK ÖNEMLİ bir husus da; mânevî hastalıklara zemin hazırlayan, farkında olmadan pençesine düşüren, hortum veya girdap gibi içine çeken faktörlerin bilincinde olmaktır.

Bu faktörlerin başında, Mâlik-i Hakîkiden Gaflete sevk eden, uhrevî tefekkürlerden koparan çeşitli eğlenceler, Tv. V.s. lüzumsuz meşguliyetler gelmektedir. Meşrû iş meşguliyetleri bile, bizlere çeşitli manevî yaralar açmakta olduğundan, her iş sonrası mutlaka yukarıda zikredilen şifâ kaynaklarına müracaat ve Nurterapilere koşmak zorunluluğu vardır...

Mâlik-i Hakîkîden gafletten kurtularak, rotasını Kur’ânın gösterdiği prensiplere göre değiştiren ve yukarıdaki (Furkan S. 70. Â.teki) İlâhî müjdeye mazhar olan kahraman ve bahtiyarlardan bazıları: Hz. Ömer, Halid Bin Velid, Hz.Vahşi (Cübeyr Bin Mutim’in kölesi), Yusuf İslam (Cat Stevens),  Muhammed Ali (Callus Clay), Şeyh Yusuf Estes (M.Caplein), Ahmad Jamall, Fred A. Reed, Yaşar Alptekin, Engin Noyan, Reha Yeprem v.b..

Bayanlardan; Şükran Vahide (Mary Weld), Nicole Queen, Meryem Jemile, Yuonne Ridley, ..ve yüzlercesi. Bundan sonra da bu âyet-i Kerimin müjdesine mazhar olacak, belki de binlerce bahtiyar ve kahraman çıkacaktır inşallah… Ne mutlu yeni çıkacak bahtiyarlara vesile olanlara…

Çünkü; “..bir kimsenin îmana kavuşmasına vesile olmak, sahralar dolusu cins koyun tasadduk etmekten (Allah c.c. Rızası için bağışlamaktan) çok daha hayırlıdır” H. Ş. Müjdesi var.

Bu Hadîs-i Şerîfe muhatap olmak da, her birimizin hedefi ve gâyesi olmalıdır…  Vesselâm.

NOT: Bu gün mutlaka, önemli bir şifa kaynağı olan HASTALAR RİSALESİ alarak, yudumlamaya başlayalım, inşallah...

Yazarın Yazıları