Neşat YAYLA
  • 17/01/2020 Son günceleme: 17/01/2020 16:48
  • 6.645

Çocuklarımız ve öğrencilerimiz  üzerinde gördüğümüz olumlu ve olumsuz davranışlar bizim onlara verdiklerimizin birer yansımalarıdır. Gençlerin  olumsuz davranışları karşısında ne veliler ne de öğretmenler, mazereti birbiri üzerine atarak sorumluluktan kurtulamazlar. Topu taca atmak yok. Bu konuda mazeret üretmekten ziyade hep beraber, “Nerede hata yapıyoruz?” diyerek herkes, kendi payına düşeni almalı ve gereğini  yerine getirmelidir. Sorumluluktan kaçmakla hiçbir sorun çözülemez.

Bir defa şunu iyi bilelim. Çocuk, anasından doğduğu günden itibaren iyi bir gözlemcidir. Çevresinde gördüğü her şeyi adeta bir fotoğraf makinesi gibi hafızasına almaya çalışır. Hatta fotoğraf makinesinden de öte bir kamera gibi hiçbir şeyi de ihmal etmeden kaydeder, hatta en ufak ayrıntıyı bile kaçırmaz; çünkü o çocuğun beyni boştur, beynine doldurduğu bilgilerle hayata tutunabilecektir. Beynine doldurup yüklediği örneklemeler ve bilgi yükü, onun hayatında  yönlendirici olacaktır.

Üç aylık çocuğu olan bir anne, psikiyatri profesörü olan doktora giderek:
-Doktor Bey, çok erken geldiğimin farkındayım,ama çocuğumu çok güzel eğitmek istiyorum. Bu yüzden sizin önerilerinizi almaya geldim, der.
Doktorun cevabı ilginçtir:
-Hanımefendi, çocuğunuzun eğitimine çok geç kalmışsınız. En geç üç aylık hamileyken gelecektiniz.
Bundan da anlaşılıyor ki eğitim,anne karnında başlayıp ölünceye kadar devam eden bir süreçtir.

Eğitimde , öğretmenin payı ve sorumluluğu olduğu kadar anne-babalarında payı ve sorumluluğu büyüktür.
Anneler, sürekli olarak çocuklarının eğitimi  ile ilgilenirler. Sonra onları öğretmenlere teslim ederler. Peki bir öğretmen, öğrencisinin  eğitim  sürecinde hangi konumdadır? Nerede bulunmalıdır?

Öğretmen olmayı  düşünen  her insan bu soruları kendine sormalıdır. Bir öğretmen, öğrencinin anne-babası gibi her şeyi değildir; ama bunun yanında çok şeyidir. Meselâ onun hem öğretmeni,hem rehberi, hemde  yol gösterenidir. Ögrencilerin örnek aldığı bir idöl müdür,yoksa öğrencinin ufkunu aydınlatan, bilgi veren ve bakış açısını genişleten biri midir? Tabii ki hayır!

Dünyanın büyük bir köye dönüştüğü hayatımızda öğretmenin görevi, öğrencinin bilgiye nasıl ulaşacağı yolları göstermektir. İyi bir öğretmen olmak için öncelikle araştırıp sorgulayan ve iyi bir insan kimliğine sahip olmakla başlar. Onun için biz çocuklarımızın nasıl olmasını istiyorsak öncelikle kendimiz de çocuklarımızın olmasını istediğimiz  gibi olmak zorundayız;ancak bu durumda öğretmenden  bir şeyler bekleyebiliriz. Eğitimi sadece okuldan ve öğretmenden beklemek, bir veli için kolaycılığa kaçmak demektir.

Şu bir gerçek ki ailede çocuklarımız, sınıflarda ise öğrencilerimiz bizlerin birer aynasıdır. Onlar da bizim aynamızdır. Onlar bizde kendilerini, biz de onlarda kendimizi görürüz. “Sıvılar bulunduğu kabın şeklini alırlar.” Bu gerçeği baştan  kabullenmemiz gerekir. Kabullenmesek bile bu gerçek değişmez. Denemesi de gayet basittir. Derse giren öğretmen arkadaşlarıma sesleniyorum. Sınıfa gülerek girerseniz, karşınızda gülen bir sınıf bulursunuz; şayet sınıfa  asık bir suratla girerseniz, karşınızda  asık suratlar bulursunuz. Siz sınıfta  hafiflik yaparsanız aynısını hatta daha fazlasını karşınızda  bulursunuz. Evde de aynı şekilde değil mi? Evine gülerek gelen babayı sevinçle ve gülerek karşılayan çocuklar,evde huzurlu ve neşeli bir hava yaşarken  somurtarak gelen babayı gören çocuklar da nereye saklanacağını bilemezler.

Nasıl ki öğrencilerimiz  ve çocuklarımız bizim yüz ifademize göre şekil alıyorsa, onların ruh âlemleri de bizim onlara davranışlarımıza göre şekillenmektedir .

İstenmeyen davranışların en aza indirilmesi için öğretmen, yönetici ve ailenin ortak çaba içinde olmaları, olaylara anlayışla yaklaşmaları, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına cevap veren programlarla onların motive edilmesi gerekmektedir.
Kaynak: Kadir Keskin / Eğitim Öğretim Dedikleri

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz