“Cünûd-ü İlâhî; “Allahın c.c. askerleri” veya “Allahın c.c. ordusu” anlamına geliyor.
”
“Cünûd-ü İlâhî”, Çin ordusu, Rus ordusu, ABD ordusu, hatta tüm Dünya ülkelerinin tüm ordularının tamamından, çok daha kalabalık ve donanımlı bir ordudur. Bu ordunun sadeceözel yetiştirilmiş savaş timinin sayısı bile, Dünya nüfusunun 3 katı kadardır.
· Üstelik, bu ordu; Allahın c.c., her birimizin vücutlarına bizim sağlığımız için, ikrâm-ı İlâhî olarak konuşlandırdığı, muhteşem ordulardan sadece birisidir:
Tıp dilinde “immun sistem”, savunma veyabağışıklık sistemi, lenfositler ve T-lenfositler gibi ifadelerle tanımlanan, tam teşekküllü bir ordudan bahsedeceğiz bugün.
Biz farkında olmasak da vücudumuzda her saniye, milyonlarca işlem, operasyon, faaliyetve çatışmalar gerçekleşiyor. Vücudumuzdaki bu ordu, bizler uykudayken bile bizleri ölesiye korumaya devam ederler. Bu orduda en ufak bir eksiklik ve kusur olduğunda, vücut çöker.
· İşte, Kıyamete kadar bile savunma sistemlerine ulaşılamayacak olan bu ordu, 25 MİLYAR eğitimli ve tam teşekküllü askerleri bulunan Savunma Sistemimizdir.
***
Vücudumuzda yaklaşık 100 trilyon hücre bulunur. Tüm vücudumuzu sürekli tarayan kan hücreleri, bunların yalnızca %1'ini oluştururlar. Yani, 1 trilyon kadardır.
Dünya ordularında olduğu gibi kanımızda da erzak, iaşe ve temizlik birlikleri (alyuvarlar), eğitim, üretim, sanayi, laboratuar birimleri (eritrosit, lokosit, trombosit v.s.) büyük çoğunluktadır. Tam teşekkülü ve özel yetiştirilmiş komandolardan oluşan tim (lenfositler) 25 milyar kadardır.
· Şimdi gözünüzün önünde öyle kalabalık bir ÜLKE canlandırın ki, bu ülkenin nüfusu 100 trilyon kadar olsun. (Dünya nüfusunun tamamı 7,5 milyar olduğunu düşünerek, mukayese ediniz.)
-Bu kadar büyük bir nüfusun, sadece sağlık ve emniyet kontrolü, teker teker her gün yapılabilir mi? ..denilse: Elbette; “asla yapılamaz” diyeceksiniz.
Ancak bu işlem vücudunuzda her gün yapılıyor; lenfositler her bir hücremizi günde bir değil, çok kez sağlık ve emniyet taramasından geçiriyorlar ve müdahale ediyorlar.
İşte, bu vücut savunma sistemimizin en temel hücreleri LENFOSİT’LER olup, sayıları 25 Milyar kadardır. Vücutta meydana gelen zorlu savaş, daha çok lenfositlerin üstün çabaları sayesinde kazanılır, çünkü bunlar çok özel yetiştirilmiş timlerden oluşur. Yani, Cünûd-ü İlâhîdirler. Her aşaması, inanılmaz derecede ilginç ve harikulade olan lenfositlerin, kemik iliğinde oluşması da biyolojinin en esrarlı olaylarından biridir. Bilimin henüz tam olarak çözemediği bu esrar, vücudumuz için son derece basit bir işlemdir. Basit bir hücreden lenfosit gibi, neredeyse savaşın tüm yükünü taşıyan bu karmaşık hücreler, asla evrimleşerek oluşamazlar. (Prof. Dr. Ali Demirsoy.) ..Yani, ilk insan ile bu günkü insandaki lenfosit yapısının mükemmelliği aynıdır. (Kısacası, yüce Yaratıcının mükemmel bir dizaynıdır ve takdiridir.)
· Peki, bu kadar büyük bir canlı topluluğunun son derece organize bir şekilde hareket etmesi, tesadüflerin eseri olabilir mi hiç? Bir trilyon lenfosit hücresinin her birinin, böylesine zorlu ve sorumluluk isteyen görevi almaları, bizleri düşündüklerinden (!) midir? Yoksa; ilmi ve Kudreti sınırsız olan Yüce Allahın c.c. emriyle midir?…
İşte İlâhi ifade, Fetih S., 7. Âyet: ..Ve şu göklerin ve Yerin orduları, Allah'ındır…
Çok ilginç savaş hazırlıkları ve SAVAŞLARDAN birkaç sahne:
Lenfositler B ve T hücreleri olmak üzere ikiye ayrılırlar. B hücreleri vücudun silah fabrikalarıdır ve düşmanı vurmak için, antikor adlı proteinleri üretirler.
B hücreleri kendilerine Allah tarafından verilmiş bir sistem sayesinde, her seferinde düşman hücreyi mutlaka bulurlar. B hücreleri, sürekli mikrop arayan birer nöbetçi gibidirler. Herhangi bir istilacıyla karşılaştıklarında da, hızla bölünerek antikor üretmeye başlarlar. Bu antikorlar, B hücresi reseptörleri gibi mikroplara bağlanırlar. Antikorlar tarafından“yabancı” damgası vurulan düşman hücreler, fagositler ve T hücrelerinin amansız mücadeleleri sonucunda, etkisiz hale getirilip vücuttan uzaklaştırılırlar.
· Yani B hücreleri, ürettikleri milyonlarca antikor sayesinde, düşmanı etkisiz hale getirirken, onu öldürücü hücreler için işaretlemiş de olurlar.
T hücreleri, B hücrelerine kıyasla çok daha karmaşık bir yoldan geçerek, görevlerine başlayabilecek hale gelirler. Tıpkı B hücreleri gibi onlar da başlangıçta basit birer hücredir. Bu basit hücreler de “T hücresi” olabilmek için oldukça zorlu elemelerden geçerler.
İlk elemede, hücrenin düşmanı tanıyıp tanıyamadığı kontrol edilir. Hücreler düşmanı, yüzeylerinde bulunan "MHC" (Major Histocompatibility Complex), yani antijeni, bir dizi kimyasal işlemden geçirip, T hücrelerine sunan molekül sayesinde tanırlar. Sonuçta düşmanı tanıyabilen, yani bu görevi başarabilecek hücreler hayatta kalabilirler, diğerleri için ise asla taviz yoktur, yaşamlarına hemen son verilir. Çünkü onların görevleri çok önemlidir…
· T hücreleri kendi aralarında üçe ayrılırlar:
Bunlar yardımcı T hücreleri, katil T hücreleri ve baskılayıcı T hücreleridir.
Her T hücresi, düşmanı tanıyabilmek için özel bir MHC molekülüne sahiptir.
· Virüslere karşı SAVAŞ şöyle olur:
Virüsler vücudu istila etmeye başlayınca, bu virüslerden bazıları makrofajlar tarafından antijenlere yakalanarak imha edilir. Kan dolaşımında, devriye gezen milyonlarca yardımcı T hücresinin arasından bazıları, “bu antijeni okumak için” programlanmıştır.
T hücresi makrofaja bağlanarak aktif hale gelir. Bir kere aktif hale geçtikten sonra, yardımcı T hücreleri çoğalmaya başlar. Daha sonra bunlar istilacı virüslere karşı hassas olan, bir kaç öldürücü T ve B hücrelerinin çoğalması için hareket başlatırlar. B hücrelerinin sayısı artmaya başladıkça, yardımcı T hücreleri onlara “antikor üretimine başlamaları için” sinyal verir.
Bu sırada, virüslerin bazıları vücut hücrelerine girmiştir. Virüslerin hızlı bir üremeyle, kendilerini çoğaltabilecekleri tek yer, vücut hücreleridir…
Öldürücü T hücreleri, bu virüslerin zarlarını kimyasal olarak deler ve içindekilerin dışına çıkmasını sağlar. Böylece virüsün çoğalma döngüsünü keserek onu öldürmüş olur.
Daha sonra antikorlar bu virüslerin yüzeyine yapışarak, onları etkisiz hale getirirler. Bu şekilde onların diğer hücrelere de sıçramasını da engellemiş olurlar…
Onlar böylece, enfeksiyondan etkilenmiş hücreleri yok edecek kimyasal reaksiyonları hazırlarlar. Hastalık yenilgiye uğratılınca, baskılayıcı T hücreleri tüm saldırı sistemini durdururlar. Bellek T ve B hücreleri de, “eğer tekrar aynı virüsle karşılaşırlarsa” endişesiyle (!), hemen harekete geçmek üzere, kan ve lenf sisteminde nöbette kalırlar…
· İşte; hastalıklarda ve salgınlarda vücutlarımıza, Yüce Rabbimizin tam da mevsiminde, vagonlarla gönderdiği C VİTAMİNİ yüklü o güzelim meyveleri vücudumuza sevk etmemiz, bu savaşa sadece küçük bir katkıdan ibarettir…
***
Çok kısacık bir şekilde özetlemeye çalıştığım Cünûd-u İlâhi, yani Allahın c.c. askerleri, işte böylece hepimizin vücudumuza, ikram-ı İlâhî olarak ayrı-ayrı konuşlandırılmıştır.
· Sadece bu nedenle bile hepimiz; o yüce Kudrete her gün en az beş vakit SECDE etmemiz gerekmiyor mu?…
· Sadece bu nimeti fark edince bile, Yüce Rabbimizin (A’raf 10, Mü’minûn 78, Secde 9, Mülk 23 v.d.’de) “Ne kadar da AZ şükrediyorsunuz” ikazının hikmeti anlaşılmıyor mu?…
NOT: Maksadımız; biyoloji ve TIB ilmini izhar değil, Vahdâniyeti, İlâhi İlmi, Kudreti veMerhameti mütalâa etmek, aczimizi ve fakrımızı idrak ile Yüce Rabbimizi daha iyi tanımaktır. Bu nedenle (şayet var ise), sürç-ü ifadelerime müsamaha nazarıyla bakınız…
YORUMLAR