Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Ne kadar da ÂCİZSİN!…

Yıllar önce bu konuyu bir nebze işlemiştik.

Ancak son yıllarda âciz olmalarına rağmen, maharetleriyle, kabiliyetleriyle, sesiyle, başarılarıyla veya kazandıklarıyla övünenleri gördükçe, bu konuyu tekrar ele almaya çok ihtiyaç duydum. Ayrıca, bendeniz de bazen bu hataya düşebiliyorum. Maharet, kabiliyet veya başarılarımdaki payın, çoğunu kendimden sanıyorum. Oysa, gerçekte hiç de öyle değil!

Lütfen, başka meşguliyetlerden sıyrılarak, bu konuya tam odaklanalım…

·        Tıp fakültesinde okuyan arkadaşlarım şöyle anlatıyordu:

Kadavra üzerinde ders yaparken, ölünün bilek içlerinden girerek, bulduğumuz misina gibi sinir uçlarını çekiyor, ilgili parmağın nasıl kapatıldığını kontrol ediyorduk. Hocamız bize:

“-Bakınız arkadaşlar, burada sadece şu siniri çektiğimizde, ölü şu işaret parmağını kapatıyor. Şu siniri çektiğimizde ise şu başparmağı kapatıyor. İkisini aynı anda ve de dengeli olarak çektiğimizde ise, bir cismi ‘TUTMA’ işlevini gerçekleştirmiş oluyor.”

Kendisini gerçekten çok iyi yetiştirmiş olan uzman doktor hocamız, bizlere sordu:

“-Bu ölü sağlığında iken, bu tutma işlemindeki, bu iki siniri ona çektiren veya şu anda bana çektiren kuvvet nedir?”Bir öğrenci cevap veriyor:

“-Kollarımızda, o sinirlerin ucuna bağlı olan kaslardır hocam.”

“-Bir nebze doğru, fakat acaba benim kolumdaki o kaslar, benim bir cisim tutacağımı nereden biliyor da kasılıyor ve çekiyor. İkinci olarak da o kaslardaki o ÇEKME POTANSİYELİ, nereden geliyor?” Öğrenciden cevap:

“-Birincisi; karar verdiğiniz zaman, beyninizden o kaslara emir veriliyor hocam. İkincisi ….?!..” ..Öğrenci, duraklayınca hoca sorusuna ilaveler yapıyor:

“-Neye karar verdiğimizi, hangi doku veya organ, nereden biliyor? Ve diğer sinirlere veya ilgili kaslara ‘dengeli bir şekilde çekilmesi gerektiğini’ nasıl haber veriyor?…”

Öğrencilerin verecekleri cevapların tükendiğini anlayan uzman doktor, kendisi cevap veriyor:

“-Öncelikle beynimiz, öylesine mükemmel ve komplike bir et parçasıdır ki, yüzlerce bilgisayarın alamayacağı bilgilerle ve hafızalarla donatılmıştır. Bunları yerli yerinde kullanma iradesi, yetkisi ve tercih hakkı da, o insanın Rûhuna ve aklına verilmiştir.

Neyi, nasıl tutmak istediğine karar veren insanın beyninden, otomatik olarak bir puls(yani sinyal), ilgili kasa ait sinirin ilk hücresine elektriksel olarak bildirilir.(*.) Ancak, bir sonraki sinir ile ilk sinir arasında “synapse deft” adı verilen boşluklar vardır. Elektriksel puls’ın, (yani, o emir sinyelinin), o boşluklardan geçmesi mümkün değildir. Oralarda, saniyenin yüzde birinden de kısa bir zamanda, bir kimyevî reaksiyon oluşur ve o ileti bir sonraki sinir hücresine kimyevî olarak iletilir. İkinci sinir o iletiyi tekrar elektrik sinyaline çevirir ve bir sonraki synapse deft boşluğuna verir. O boşlukta da aynı kimyevi reaksiyon ile iletinin (çek veya bırak emrinin veya acının)özelliği değiştirilmeden üçüncü sinir hücresine ulaşır. Böyle bir faaliyet için, üç-beş hücre ve synapse deft ile sınırlı olmayıp, parmak kaslarına kadar milyarlarca kez tekrarlanır. Milyarlarca sinir hücresini ve synapse deft (boşlukları) milyonlarca akıl-almaz faaliyetlerle geçen ileti (karar sinyeli), nihayet o kasa ulaşır. Kaslar ise gerekli olan motor gücü (veya mekanik, hidrolik veya pnömatik potansiyel) varmış gibi, kasma veya gevşeme hareketini yaparlar. Bu konudaki bildiğimiz, o kastaki potansiyel şeker ve yağlar yakılarak kinetik enerjiye dönüştürüldüğüdür. Ancak bu esrâr hâlâ çözülememiştir. Lütfen şu noktaya çok dikkat ediniz! O hattaki milyarlarca sinir hücrelerinden, sadece birisi görevini ihmal etse, bu ileti gerçekleşmez!…”  Bir öğrenci heyecanla:

“-Hocam, beyindeki karardan sonraki faaliyet böylesine ilginç ve kapsamlı hâ, peki o karar verme olayı, biyoloji açısından nasıl oluyor?”

“-Gözlerimiz ile kaslarımız arasında da, iç kulak ile kaslarımız arsında da, beynimizin hafızası ile kaslarımız arasında da, dilimiz, derimiz ve diğer tüm organlarımız ile kaslarımız arasında da, aynı sistemle çalışan sinir sistemi ağları bulunmaktadır.

·        Şimdi gözlerimizle bir kaleme baktığımızı düşününüz. Hafızamızda, o kalemin ne işe yaradığı, nasıl kullanıldığı, sertliği, ağırlığı depolanmış bir bilgi olarak hazırdır.

Beynimiz bir anda bunların hepsini değerlendirerek, o kalemi tutmaya karar verir.

Dikkat ediniz; burada, biraz önce arz ettiğim gibi sadece iki parmak değil, ilgili tüm kol kasları, en uygun emirlerle, (kaleme uzanma ve eli en uygun yere getirme gibi) en makul hareketleri yaparlar. Aynı anda yürüyor bile olsak, kafamızı sağa sola çeviriyor da olsak, konuşuyor veya bir şey dinliyor da olsak, o faaliyetlerle ilgili emirler de, ilgili sinyallerle, yukarıdaki(milyarlarca sinir hücresi- synapse deft arasındaki elektriksel ve kimyasal uygulamalarla) aynı andaki kararlarımıza uygun faaliyetlerini sürdürürler. Eş zamanlı diğer hareketlerin hiçbirisi de aksamaz…

İnsan burada sadece karar verir ve uygulamayı kontrol eder. Yani insanın bu faaliyetlerdeki rolü, “MİLYONDA-BİR” bile değildir. Uzman doktor daha da ciddileşerek.

Şimdi ben size soruyorum:

·        Peki, nasıl oluyor da, sadece bir kalemi tutup kaldırma işleminin milyonda birine bile sahip olamayan bir insan, diğer bütün işleri nasıl ‘BEN YAPTIM’ diyebilir?…”

“-Hocam çok doğru, biz bu yönlerini hiç düşünmemiştik. Tabiat ne kadar da güçlüymüş!”  

“-Tabiat dediğiniz şey, bu faaliyetlerin tümünün adıdır, ASLA FÂİL DEĞİLDİR!…”

“-Nasıl yani hocam?”

“-Tabiat, cansız, şuursuz, akılsız ve ‘kendinden bile haberi olmayan’ atomlardan meydana gelmiştir, daha doğrusu meydana getirilmiştir. Bu kesin ve net olduğuna göre, tabiat bir eserdir, MÜESSİR (yani yapıcı) olamaz. San’attır, SÂNΠ(yani sanatkâr)olamaz. Fiildir, FÂİL olamaz… Gözümüzle gördüğümüz ve göremediğimiz tüm faaliyetlerin FAİLİ ve SANÎİ ancak ve ancak, ilmi ve kudreti sınırsız olan yüce ALLAH’TIR c.c…”

***

Şimdi, herhangi bir işi “BEN YAPTIM” derken, lütfen perde arkasındaki O gerçek Kudreti ve sınırsız İlmi c.c. mutlaka düşünelim. O sınırsız güce ALLAHÜEKBER diyelim ve secde edelim. O’na (c.c.) olan minnettarlığımızı, ciddiyetle sergileyelim ve kendisine sevgi ve saygı ile sunalım…

·        Evet, şu âciz insan, O yüce Yaratıcının mülkünde SINANMAK üzere gönderilmiştir.

Bu gerçekleri idrak etmesi için de, diğer canlılardan farklı olarak AKIL verilmiştir.

İnsan, öncelikle bu gerçekleri bilmek zorundadır. Yoksa diğer mahlûkatın seviyesine düşer. Kur’ân ifadesine göre ise “..Bel hüm edallü…” yani ‘hayvandan daha da aşağı’dır…

Çünkü hayvanlar, kendilerine verilen görevleri yerine getiriyorlar. ‘Yaratıcısını tanıma ve başkalarına anlatma görevi’ onlara verilmediği için, isyan etmiş olmuyorlar…

·         Allah ki; hanginizin daha güzel iş ortaya koyacağını sınamak için, ölümü ve hayatı yaratan O'dur. O azîzdir, gafûrdur. (Üstün kudret sahibidir, affı ve mağfireti boldur). [67/2., 2/28., 18.Sûreler/7.Ayetler.]

·         Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız, güvendikleriniz) bunun için bir araya gelseler bile, bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen deACİZ, kendinden istenen de! (22. Sûre/73. Ayet.)

·         İşte verdiğimiz bunca nimete şükür yerine neticede, (insanlar) böyle nankörlük ederler. Şimdi bir süre daha eğlenin bakalım, yakında başınıza gelecek âkıbeti öğrenirsiniz. (16.Sûre/55. Ayet.)

 
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER