Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Akıl Bâliğ misiniz? (+18)

Akıl baliğ olan her erkek vatandaşın ya âmiri vardır, ya patronu vardır, ya kendisi amirdir, müdürdür veya patrondur. Bu nedenle şu aşağıda arz edeceğim ilginç konuyu, her yetişkin kişi (+18) çok iyi anlayacaktır.

Bendeniz yukarıdaki aşamaların hepsini, çıraklıktan başlayarak yaşadım çok şükür…

Herhangi bir âmire bağlı olduğum gençlik yıllarımda, şu ikazı çok duymuştum.

-“Evlâdım, yüzlerce eleman istihdam ediyorum, her birinin işleri de ayrı, aldıkları ücretleri de ayrı ayrı. Ben size herkesten farklı ve fazla ücret veriyorum. Kendinizi, diğerleri gibi sorumsuz ve rahat hissedemezsiniz. Sizlere verilen farklı ve yüksek ücretler, bunu gerektiriyor. Aksi halde, bu imkânlara karşı sorumluluklarınızı idrak etmez de, onlar gibi basit işlerle oyalanırsanız, ya o güzel imkânları elinizden alırım. Veya sizlere tazminat davası açmam gerekir…”

·         Aslında çok mantıklı bir ikâz, değil mi?

Yani; bir geminin kaptanını düşünün:

O kadar yüksek ücret alarak icra etmesi gereken kaptanlık görevleri yerine, çok-çok daha fazla efor ve gayretler sarf ederek, terleyerek, geminin temizlik ve paspas işleriyle meşgul olsa bile ve kaptan köşküne hiç çıkmayıp, gemiyi başıboş bıraksa, netice ne olur?

Bir düşünüz…

Netice; o özene bezene hazırlanmış ve programlanmış olan güzelim gemi, ya maksut menzile ulaşmadan bir kayalığa çarpar. Veya art niyetli ve korsan zihniyetli kişiler tarafından kaptan köşkü istismar edilerek, patronun razı olmadığı menzillere götürülür. O kaptan ise çok çalıştığı halde, o çalışmaları hiçbir işe yaramaz. Asli görevleri haricindeki yerlerde olduğu için, mutlaka ciddi bir cezaya çarptırılacaktır…

***

·         Bu ilginç ve farklı girizgâhı niçin yaptım, hemen arz edeyim:

Şu Kâinatın ve insanlık âleminin Yüce Yaratıcısı, herkesi çok farklı fıtratlarda, çok farklı kabiliyetlerde, farklı akıl ve zekâda, hatta birçoğunu da çok zenginlikler içinde yüzen aileler vesilesiyle dünyaya göndermiştir.

Şimdi lütfen düşünelim.

-Acaba sınırlı akıl, zekâ ve kabiliyetlerde veya yoksul aileler vesilesiyle şu dünya misafirhanesine gönderilen kişilerle, üstün zeka, akıl ve kabiliyetlerle veya o zengin ailelerde, şu sınav yeri olan dünyaya gönderilen kişinin sorumlulukları, aynı olabilir mi?…

·         Bir başka ifadeyle:

Acaba, sınırlı imkânlarla şu imtihan meydanına alınan kişiler, namazlarını kılıyor, oruçlarını tutuyor, şu fani dünyaya gönderiliş gayesini öğreniyor, bu gaye doğrultusunda ihlâs ve takva ile yaşıyorlar. ..Ve şöyle yalvarıyorlar.

-“Ya Rabbimiz, ben hiç bir şey değilken beni vâr ettin. Kendi varlığından da beni haberdar ettin. Ben bilmezdim, akıl verdin, Kitap gönderdin ve öğrettin. Sağlam olan göz nimeti verdin, kulak, dil, el ve ayak verdin. Tıkır-tıkır çalışan kalp verdin, mide verdin, karaciğer, pankreas, dalak, böbrekler v.s. verdin. Ben bunların sadece birinin bile şükrünü yerine getirmekten âcizim…” ..Diyerek, yaptığı bütün ibadetleri, hatta gece teheccüdlerini, okuduğu kur’ânları, tesbihatları va nafile oruç ve diğer ibadetlerini bile yetersiz buluyor…

·         Şimdi bir de buna mukabil olarak, kendisine bol bol imkânlar verilerek, zengin ve varlıklı bir ailede sağlıklı dünyaya gönderilmiş olan kişinin ibadetleri, bu yoksul kişinin ibadetleriyle sınırlı kalması, çok daha fazla şükre ve kulluğa yönelmemesi, doğru ve yeterli olur mu hiç?…

Hani yukarıdaki girizgâhta arz edilen âmirin, daha yüksek ücret verdiği kişiye yaptığı mantıklı izahı hatırlayınız. (Veya tekrar okuyunuz.)

Elbette, daha iyi ve güzel imkânlar bahşedilmiş kişilerin, sıradan ve normal kişilerden çok daha fazla sorumlulukları olduğu âşikârdır…

“Boynuzsuz koyunun hakkı bile, boynuzlu olanda bırakılmayacak, Mahkeme-i Kübra’da hesaplanarak iade edilecektir.” Hadîs-i Şerifini hatırlayınız.

·         Böylesine hassas olan bir İlâhi adalet, bol ve güzel imkânlar bahşettiği kimselerin, diğerleriyle eşit ibadetlerini, NORMAL kabul edebilir mi acaba?…

Eğer, sıradan insanlardan biraz daha yakışıklı isek, eğer biraz daha akıllı isek, eğer biraz daha sağlıklı isek, eğer biraz daha varlıklı, yetkili ve zengin isek, tâat ve kullukta da, MUTLAKA onlardan çok önde olmamız şarttır…

 

Evet saygıdeğer dostlarım.

Her akıl bâliğ kişinin, mutlaka düşünmesi ve uygulaması gereken hareket tarzı, işte böyle âdil olmalıdır. Ancak, maalesef uygulamalar tam tersine gelişmektedir. Yani, hem akıl ve kabiliyet bakımından, hem yakışıklılık, yetkililik ve zenginlik bakımından bolca lütuflandırılanlar, maalesef (genelde) rotalarını şaşırıyorlar. Bu güzel imkânlar nedeniyle rehâvete ve neticede de GAFLETE düşüyorlar. Helâkete doğru gittiklerini bile fark edemez oluyorlar.

·         Hz. Ömer bile halife olduktan sonra, “meşguliyetlerinin fazlalığı, kulluğuna halel getirir endişesiyle”, bu ciddi tehlikenin farkına varınca, bir köle görevlendirmişti. O kölenin görevi; günün yoğun saatlerinde Hz. Ömer’e yaklaşıp “ölüm var yâ Ömer, hesap var yâ Ömer” diye hatırlatmaktı.

Bugünkü bizi kuşatan teknolojik yoğunluğumuz ve meşguliyetlerimiz, onlarınkinin çok çok üzerinde olduğu halde, üstelik de ihlâs ve takva yönünden de patinaj çektiğimiz halde, bizler hangi tedbirleri alıyoruz acaba?

En büyük derdimiz, düşüncemiz ve problemimiz bu olmalı değil mi?

Şimdi de şu ilâhî ikazlara bakınız:

·         İnsanlar bir derde düşünce, başka her şeyi unutarak yalnız Rab'lerine gönülden yalvarırlar; Sonra Allah onlara nezdinden bir rahmet ve bolluk tattırınca, bir de bakarsın ki onlardan bir kısmı Rab'lerine eş, ortak koşuyor (bunları ben ilmimle- aklımla kazandım der) ve böylece Allah'ın nimetlerine nankörlük ediyorlar. De ki: “Bir süre daha eğlenin bakalım, yakında öğrenirsiniz!…” (Rûm Suresi, 33-34. Âyetler.)

·         İşte verdiğimiz bunca nimete şükür yerine neticede, böyle nankörlük ederler. Şimdi bir süre eğlenin bakalım, yakında başınıza gelecek âkıbeti öğrenirsiniz. (Nahl Suresi, 55. Âyet.)

Bu çok önemli derdimize ve gafletimize, asrımızın en etkili, en garantili ve en kalıcı reçetesi ve tedbiri, asrımızın BEDÎ’SİNİN eliyle bizlere ulaştırılan, Kur’ân-ın çağdaş tefsirleri “Risale-i Nurlardır” ve sürekli NURTERAPİLERDİR. Vesselâm…

***

BİLVESÎLE: Bin aydan daha hayırlı olan mübarek KADİR gecenizi ve gelecek RAMAZAN BAYRAMINIZI en içten dileklerimle tebrik ve tes’îd ederim. 

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER