Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Ağlanacak hâlimize teselli gelişmeler

Bu gün sizlere; şahit olduğum çok ilginç bir konuşmayı hatırlatarak, ağlanacak ahvalimize dikkat çekmek istiyorum.

Yabancısı olduğumuz bir şehrin göbeğindeki çay bahçelerin birisinde oturuyoruz. Genç bir arkadaşımız zorunlu olarak geciktirdiği öğle namazını kıldıktan sonra, telaşlı bir şekilde yanımıza geldi. Yüksekçe bir sesle:

-Yahu abi, camiyi çok zor buldum. Birçok kimseye sorduğum halde, tam tarif edemediler, işte bu kadar geciktim. Kusura bakmayın…

Yan masadaki 65-70 yaşlarındaki ak saçlı bir ihtiyar, oradan seslendi.

Evlâdım, niçin o kadar zahmet ettin, bir kenarda, çimen üstüne işeseydin yâ!… (Çok af edersiniz, o şahsın lafı böyle…)

Hepimiz şaşkınlıkla o yaşlı kişiye baktık. Muhatap delikanlı cevap verdi:

-Bey amca, ben camiyi tuvalet için aramadım. Öğle namazımı kılmak için aradım!…

Bu cevaba, o yaşlı zât çok şaşırdı. Elindeki çay bardağını bırakarak, şaşkınlıkla şu cümleyi kurabildi.

-..Yâa, öyle mi? Sen bu yaşta namaz mı kılıyorsun? Ben yetmişe geldim, hâlâ kılmıyorum, çok ilginç!… ..Dedi. Acaba; hâşâ boşu boşuna namaz kıldığını zannederek o genci mi kınadı, yoksa kendi gafletini mi fark etti, bunu bilemiyoruz…

***

Evet çok ilginç, değil mi?…

  • Acaba hangisi çok ilginç?

Gencin namaz kılışı mı? Yoksa, yaşlının hâlâ gaflette oluşu mu?…

 

Bu olayın ardından, olayı aramızda değerlendirirken Hz. Ömer’i ağlatan o meşhur hâdise aklıma geldi. Yeri gelmişken tekrar arz edeyim: 

[[[Kalabalık bir cenaze merasiminde mevta geçerken, Hz. Ömer’i yol kenarında çömelmiş vaziyette, hıçkıra-hıçkıra ağladığını görenler, yanına sokulurlar. Cesaretlerini toplayarak, omzuna dokunurlar ve şöyle sorarlar:

-“İn erciye, alellah! Yâ Ömer, başınız sağ olsun! Cenaze yakınınız mıydı? Bilmiyorduk!…”Hz. Ömer cevap verir:

-“Hayır, yakınım değildi, 70 küsur yaşlarında bir müşrik idi!!!…”

Bu cevap karşısında, teselliye gelen gurup bir adım geriye çekilerek, hayretle tekrar sorarlar.

-“Peki, niçin kendinizi bu kadar tahrip ederek ağlıyorsunuz?”

-“..Evet, o da bir insan idi, o da bu dünyaya yaratıcısını tanımak, ona kulluk etmek ve SINANMAK için gönderilmişti. O da çok akıllı birisiydi. Ona da bol bol imkânlar ve bereketli bir ömür verilmişti. O’na da İslâm tebliğ edilmişti. O da, her namaz vakti ezan-ı Muhammedi’yi işitiyordu. Bütün bunlara rağmen, nefsine ve şeytana uyarak, bunları kabul etmedi ve şu anda ebedî bir azâp yeri olan Cehenneme doğru yol alışını gördükçe, çok üzülüyorum. Keşke o da İNANSAYDI, da böyle acıklı bir akıbeti kendi elleriyle hazırlamasaydı, diye ağlıyorum…”]]] (İlgili âyetleri, önceki yazılarımda arz etmiştim.)

***

Evet, saygıdeğer dostlarım.

Bizim asrımızdan ve Asr-ı Saadetten iki anekdot arz ettim.

Her ikisi de yürekleri dağlıyor. Her iki yaşlı zât da FETRET DEVRİ yaşamış.

Zorlu sınavlara muhatap olmuşlar. Aynı asırda, aynı zorlu sınavlara muhatap olup da binlerce kişinin, sınavı kaybetmemek için seferber olduklarını ve gerçek yaratıcılarına kulluk ettiklerine de da şahit oluyoruz.

Hz. Muhammed’i SAV. Öldürmeye gittiği halde, Kur’ân mesajlarını duyduktan sonra 180 derece dönüş yapan Hz. Ömer ve diğer bahtiyarlar gibi ve de namazını yetiştirmek için, azami gayret gösteren o bahtiyar genç gibi…

İlk anekdottaki yetmişlik amcaya, ben de acıyor ve aklını başına toplaması için dualar ediyorum. Çünkü herkes gibi ben de biliyorum ki, onun çocukluğunu yaşadığı dönem de çok korkunç bir FETRET dönemiydi.

18 Seneden fazla uzun bir zaman (neredeyse bir nesil boyu) ezan susturulmuş, yüzlerce değil binlerce cami kapatılmış, bir çoğu depo, ahır veya gazino yapılmıştı. Kur’ân okuyanlar hapislerde çürütülmüştü. Din hocaları öldürülmüş, cesetleri bile ailelerine verilmemişti. Allah lâfzının şarkılarda geçmesine dahi tahammül edilememişti. Din dersleri tamamen yasaklanmıştı. Göstermelik serbest gözüken yerlerde bile müzik öğretmenleri tarafından, yine göstermelik dersler uygulanmıştı.

Şapka kanunu çıkmadan önce yazdığı bir kitabındaki, “şapkaya muhalif” bir cümlesi için, en ünlü din âlimleri bile asılmıştı.

163. Madde çıkarılarak, Kur’ân tefsirlerini okuyanlara kan kusturulmuş olan o despot dönemden sonra, o yaşlı amcanın pek de şansı yokmuş zâten.

Elbette özel gayretler göstererek, yüce dininden tâviz vermeyenler de olmuş, fakat böyle gafil yetişenleri de çok kınamamak lâzımdır.

Henüz hayatta olanlar için dualar etmemiz ve onlara yardımcı olmamız lâzımdır.

  • Bediüzzaman Hz. işte bu duygularla, ..“cemiyetin Îmanını selâmette görmek için”bunca eziyetlere mâruz kalmadı mı? Bunun için haksızlıklara, sürgünlere, mahkemelere, hapislere ve defalarca zehirlenmelere maruz kalmadı mı? Bunun için:

-“Karşımda müthiş bir yangın var noktaAlevleri göklere yükseliyor virguliçinde evlâdım yanıyorvirgulîmanım tutuşmuş yanıyor noktaO yangını söndürmeye virgulimanımı kurtarmaya koşuyorumnoktaCemiyetim îmanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya bile razıyım” demedi mi?

  • Ancâk; şu asrımızda yaşayanların hiçbir mazeretleri maalesef yok…

O karanlık dönemin aksine olarak, tüm camilerimiz açık. Hatta, o karanlık dönemde gazino olarak işletilen yerler bile şimdi ibadetlerimize hizmet ediyor. (Sirkeci’de, garın Gülhane tarafında bulunan cami gibi. Sultanahmet Camii gibi. Evet Sultanahmet camiindeki AT BAĞLANAN demir halkalar, ibret için görevliler tarafından halka gösteriliyor.)

Yüce Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, camilerimizin dışında bile, îman hakikatlerinin anlatıldığı, öğretildiği, Yüce Rabbimizi görüyormuşuz gibi tanıtıldığı, haşri, kaderi, melekleri, ahiret âlemini (hiç şüphe bırakmayacak tarzda) tedris eden binlerce mekânlarımız var. Kur’ân kurslarımızda ve camilerimizde, her yaştaki insanlarımız için, Kur’ân öğrenme seferberliklerimiz var. Yeter ki talip olunsun. Hiç kimse bu güzelliklerden mahrum kalmıyor, elhamdülillah. O karanlık zihniyetin kudurmaları da, işte bu güzel gelişmeler yüzündendir.

Bu SINAV kıyamete kadar devam edecek. Bir yanda şeytan ve şeytanlaşmış ebu cehil temsilcileri de olacak. Diğer yanda, Yüce Rabbimizin “..Ben sizleri, ancak beni tanıyasınız ve bana kulluk edesiniz diye yarattım” mesajını idrak edenler ve bu sınavı mutlaka kazanma seferberliğinde olanlar da olacaktır.

Ne mutlu bu bahtiyarlara ve bu aydınlık yolu, o karanlık güçlerden kurtaranlara…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER