“1947’li yıllardı. On beş yaşında idim. Rahmetli babam Cibali Tütün Fabrikası Müdürlüğü’nü yapıyordu. O dönemler Cibali Tütün Fabrikası çalışanlarından oluşan Türk Sanat Musikisi kadrosu vardı.
”
Aynı Zamanda babam Anadoluhisarı İdman Yurdu Spor Kulübü’nde yönetici idi. O yıl Kulübün geleneksel balosu Küçüksu Plaj Gazinosu’nda düzenlenmiş idi. Babam kulübün balosuna Cibali Tütün Fabrikası Türk Sanat Musikisi kadrosunu da davet etmişti. Gecenin sessizliğinde Türk Sanat Musikisi’nin nağmeleri karşı sahilin Rumelihisarı, Bebek ve Arnavutköy yamaçlarında yankılanırken Küçüksu Plaj Gazinosu’nun önü musiki ziyafetini izleyen sandallarla donanmış idi. Vakit o kadar güzel geçiyordu ki hiç kimse son seferini yapan vapurun kaçtığının farkında değildi. Yirmi kişiye yakın saz ve hanende kadrosu ortada kalmıştı. Rahmetli babam ve annem o kadar insanı alıp bizim eve getirdiler. Herkes çay ikramından sonra kanepelere, koltuklara, halılara, minderlere yayılmış uyukluyorlardı. Bu esnada saz heyetinden rahmetli Süleyman Erguner bahçeye çıkıp sabah ezanından önce gecenin huzur verici sessizliğinde cebinden çıkarttığı Ney’ini dağlara bostanlara karşı hafif hafif üflemeye başladı. Ney sesi karşısında yeşillikler arasına serpilmiş komşuların pencerelerini sürgülerinden usulca yukarıya doğru kaldırdığı yarı dışarıya sarkarak yıldızlı gecenin sessizliği içindeki uhrevi nağmeleri huşu içinde dinlemeye başladıkları görüldü. Sabah ezanından sonra Süleyman Erguner tekrar çıkarttığı ney’ini üflerken artık şafak sökmeye başlamıştı.
Hoşça kalınız.
YORUMLAR