Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 15/07/2012 00:11
  • 16.761

1947’li yıllardı. On beş yaşında idim. Rahmetli babam Cibali Tütün Fabrikası Müdürlüğü’nü yapıyordu. O dönemler Cibali Tütün Fabrikası çalışanlarından oluşan Türk Sanat Musikisi kadrosu vardı.

Aynı Zamanda babam Anadoluhisarı İdman Yurdu Spor Kulübü’nde yönetici idi. O yıl Kulübün geleneksel balosu Küçüksu Plaj Gazinosu’nda düzenlenmiş idi. Babam kulübün balosuna Cibali Tütün Fabrikası Türk Sanat Musikisi kadrosunu da davet etmişti. Gecenin sessizliğinde Türk Sanat Musikisi’nin nağmeleri karşı sahilin Rumelihisarı, Bebek ve Arnavutköy yamaçlarında yankılanırken Küçüksu Plaj Gazinosu’nun önü musiki ziyafetini izleyen sandallarla donanmış idi. Vakit o kadar güzel geçiyordu ki hiç kimse son seferini yapan vapurun kaçtığının farkında değildi. Yirmi kişiye yakın saz ve hanende kadrosu ortada kalmıştı. Rahmetli babam ve annem o kadar insanı alıp bizim eve getirdiler. Herkes çay ikramından sonra kanepelere, koltuklara, halılara, minderlere yayılmış uyukluyorlardı. Bu esnada saz heyetinden rahmetli Süleyman Erguner bahçeye çıkıp sabah ezanından önce gecenin huzur verici sessizliğinde cebinden çıkarttığı Ney’ini dağlara bostanlara karşı hafif hafif üflemeye başladı. Ney sesi karşısında yeşillikler arasına serpilmiş komşuların pencerelerini sürgülerinden usulca yukarıya doğru kaldırdığı yarı dışarıya sarkarak yıldızlı gecenin sessizliği içindeki uhrevi nağmeleri huşu içinde dinlemeye başladıkları görüldü. Sabah ezanından sonra Süleyman Erguner tekrar çıkarttığı ney’ini üflerken artık şafak sökmeye başlamıştı.

 
Ney müzik aleti
 
         Ney müzik aleti ile ilk defa bu vesile ile tanışmıştım. Marmara Üniversitesi Türkoloji Bölümü
Yard. Doç.Dr. Rahmi Oruç Güvenç’in İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı
1985 tarihli (Klinik Psikolojisi) doktora tezindeki bilgilere göre ; 1207 yıllarında doğmuş olan Hz. Mevlana’nın, babası Bahaddin Veled ile beraber Ortaasya Horasan’dan Anadolu’ya gelirken Mevlevi kültürünü oluşturacak Ney, Rebab, Çeng, Kudüm, Halile, Mazhar gibi belli başlı Mevlevi Musiki Aletlerini de beraberinde getirmiş ve bu suretle Tasavvuf Musikisi’nin dini motifleri icra edilmeye başlanmıştı. Sonraları dini motifler arasına giderek sosyal konuların da yer almaya başlaması ile Türk Sanat Musikisi’nin filizlendiği görülmektedir. Fatih Darüşşüfası, Edirne Darüşşüfası gibi Osmanlı Dönemi’ndeki musiki ile tedavi örneklerinin devamı olarak zamanımızda modern tıp tarafından kabul edilen Etno Müzikoloji Terapi seanslarında Ney müzik aletinin etkin bir yeri olduğu görülmektedir.
 
Mey Müzik aletine gelince
 
         Mey, Halk Müziği alanında kullanılmaktadır. İnsan ruhuna sükunet ve huzur telkin edicidir.
(Ana Mey), (Orta Mey) ve (Cura Mey) olmak üzere kendi alanında farklı özellikler halindedir. Perde aralıkları mesafelerine göre her biri kendi gurubu içinde yarım ses ara ile farklı tonlar vermektedir. Cura Mey ile orta mey Uzun Havalar’dan ziyade Kırık Havalar’ı seslendirmeye daha çok elverişlidir.
         Ana Mey’de ise yapı farklıdır. Davudi bir ses özelliğine sahiptir. Dinlendiricidir. Perde aralıkları mesafeli olduğu için hareketli parçalar yerine daha çok ağıtlar, hoyratlar, bozlaklar gibiUzun Havalar’a cevap vermektedir. Kendimizi ruhen yorgun hissettiğimiz ilk fırsatta arkamıza yaslanıp gözlerimizi kapatıp Ana Mey’i dinlerken yaşamın her türlü gerilimli ortamından uzaklaştığımızı ruhumuzun huzur verici bir boşluk içinde dinlendiğini fark ederiz. Bu özelliği nedeniyle Ana Mey Etno Müzikoloji Terapi seanslarında tercih edilmektedir.
          Ana mey, Orta Mey ve Cura Mey olmak üzere her üç gurup da Erzurum, Erzincan, Kars, Malatya, Elazığ gibi doğu Anadolu yörelerine özgüdür. Mey’in gövdesi kara erik veya ekşi erik ağacından tercih edilmektedir. Sesi veren uç kısmı ise Antakya ve Hatay Bölgelerindeki (Kargı) adı verilen kamış tercih edilmektedir. Bir yıl kadar bölgenin iklim ortamında dinlendirilip belli bir olgunluğa erişmesinden sonradır ki yapıma elverişli hale gelmektedir.
          Kırsal kesim halkına ait mey müzik aletinin, gerek yapımında ve gerekse seslendirilerek ona hayat verilişinde dedelerden torunlara doğru gelenekler aracılığı ile bu kültürü günümüze kadar yaşatanların da ayrı bir yeri vardır. Günümüzde ki bir Üstat’tan bahis etmek istiyorum.
 
 
          1961 yılında Erzincan’ın Refahiye İlçesi’nin Kürelik Köyü’nde doğdu. On dört yaşında çobanlık yaparken köy bakkalından aldığı dilli kavalı ile sürüyü gütmekte ve içten gelen duyguları her gün yeni bir ezgiyi seslendirmektedir. Akşamları köye döndüğünde kavalından çıkan duygu yüklü nağmeler askerdeki oğullarının hasreti içinde ki anaları ağlatmaktadır. On yedi yaşında İstanbul’a gelip
Türk Folklor Kurumu Halk Müziği Okuluna dahil oldu. Metod dersleri ile kendini geliştirdi. Binali Selman hocasından feyz aldı. Uzun yıllar TRT’de görev yaptı. Halen İstanbul Büyükşehir belediye Başkanlığı bünyesinde görev yapmakta, zaman zaman musiki ile tedavi için davet edildiği Okmeydanı Memorıal Hastanesi hastalarına mey müzik aletinin huzur telkin edici ve ruh dinlendirici nefesi ile fahri hizmetlerde bulunmakta, aynı zamanda mey müzik aleti’nin yapımcısı olduğu kadar öğrenciler yetiştiren değerli bir öğretmen olarak toplumdaki hizmetlerini sürdürmektedir.
          Mey müzik aleti konusunda çobanlıktan başlayarak kendisini geliştiren, bu kültürü yaşatan ve davet ettiğim Anadoluhisarı’ndaki bahçeme gelerek yukarda ki bilgileri bizlere aktaran kişi mey üstadı Dursun Kement’ten başkası değildir.
         Sevgili okurlarımız bu sayıdaki yazımda, İnsan ruhu üzerinde teskin edici, huzur telkin edici, ruh dinlendirici ve tedavi edici işleve sahip olmakta ortak özellikleri olan Tasavvuf Alanı’ndaki Ney ve Halk Müziği Alanı’ndaki Mey müzik aletleri gibi halk kültüründen küçük bir kesiti elimden geldiğince sizlere aktarmaya çalıştım.

        Hoşça kalınız.   

Yazarın Yazıları