Ekrem VANLI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 24/10/2014 00:11
  • 11.680

Ortadoğu ve Işid terör örgütünü ele almadan önce, tablonun tamamını görmek adına yakın tarihe kısaca bakmakta yarar vardır. Asıl amacın ve sahnelenen oyunları anlamak adına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra Hristiyan dünyası, İslam dünyasına karşı cephe almaya devam ederken Hristiyan toplumlarını da İslam’a karşı korumaya başlamışlardır. Fakat Hristiyan devletlerin korumaya çalıştığı bu durum istedikleri gibi yürümemiştir.

İslamiyet Osmanlı zamanında Avrupa’nın birçok yerine ulaştı ve insanlar İslamiyet’i araştırıp doğru şekilde anlamaya başladılar. Teknolojinin de gelişmesi ile sadece Avrupa değil Dünya’nın da birçok yerinde İslam dini merak edilip, insanları etki ve himayesine almaya başladı.

Bu süreç insanları din arayışına yönlendiriyor ve dünyadaki tüm dinleri araştırıp okuduklarında İslam dininin manevi boşluklarını tamamen doldurduğu ve mantık dini olduğunu görüp İslam dinini seçiyorlardı. Çünkü insanın inanabileceği en akli, mantıki ve huzurlu din İslam’dır. Bunun altında yatan en önemli sebebi Kuran-ı Kerim’in tahrif olmamış ve son gelen ilahi kitap olmasıdır.

Bununla beraber ABD ve Avrupa ülkelerinin doğum oranlarının çok düşmesi hatta devlet gündeminin en önemli başlıklarından birisi haline gelmesi ve genç nüfusun azalmasına karşın, Müslüman ülkelerden göç alması ve Müslümanların nüfusunun hızla artması da diğer bir etkendir.

Batılı ülkeler bu gidişe dur demeleri gerekiyordu. Bu nasıl olacaktı? Bunun olması için kendi inandıkları dini daha çok tanıtmaya ihtiyaç olduğu ancak bunun karşısında İslam dini olduğu için başaramayacaklarını biliyorlar. Batılı ülkeler, ülkelerindeki araştırmalar sonucunda Müslüman olma oranları ve göç alıp çoğalma ile birlikte kaç yıl sonra ülkelerinde Müslümanların hâkim olacaklarını öngörebilmektedirler.

Bazı Avrupa ülkelerinde yapılan araştırmalar sonucunda bu şekilde ilerleyiş sürerse 30-40 yıl sonra ülkelerinin İslam ülkesi olacağını tahmin etmektedirler. Araştırma yapıldığında bu ve benzeri birçok veri mevcuttur.

Bu gidişi durdurmanın en mantıklı yolu İslam’ı kötüleyip, İslam dininin araştırılmasının önüne geçmekti. Bunu yapmak için Müslüman ülkelerde birçok farklı şekilde oyunlar sergilendi ve sergilenmeye devam ediyor. Bu konuda da kısmen başarılı olduklarını söylemek mümkündür. İslamiyet’i terör ile özdeşleştirip, özellikle etkin bir şekilde medyayı kullanarak insanların araştırma bile yapmayacak kadar önyargılı olmalarını sağlamaya çalıştılar.

Öyle bir algı operasyonu yönetildi ki; İslam’ın terör olarak algılanması sağlandı. Bunun yanında yazılı ve görsel medya da aktif olarak kasıtlı yayınlar yapıldı. Bu algı özellikle                             

ABD’de öyle bir hal aldı ki insanlar, Müslümanların varlıklarından dahi korkmaya başladılar. Müslümanlarında İslamiyet’i doğru yaşayamaması ve eğitim seviyesinin genel olarak düşük seviyede kalması da bu hedefleri gerçekleştirmeleri için uygun zemin hazırladı.

 Böyle bir altyapı hazırladıktan sonra gerçek faillerin hala tam bilinemeyen 11 Eylül saldırısı da bahane edilerek halktan da destek alınarak Irak’ı işgal ettiler.

Ancak gerçeklerin ortaya çıkması ile birlikte, ABD’ de olan bu saldırının asıl amacının İslamofobi’yi halkın kalbine iyice yerleştirmek için uygulanan Devlet politikası olduğu anlaşılmıştır.

Bu gerçekler gün yüzüne çıktıktan sonra durum tersine dönmüş ve bizimde şahit olduğumuz gibi, kendi halkları Müslümanlardan her fırsatta özür dilemişlerdir.

Bugün Hristiyanlar ve diğer dinlere inanan insanlar İslamiyet’i araştırıp, öğreniyorlar. Müslüman olanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu konuya örnek verecek olursak, karikatür krizinden sonra Danimarka’da birçok insan Kuran-ı Kerim satın alarak inceleyip Müslüman olmuşlardır. Bu olaydan sonra Danimarka Avrupa da en çok Kuran-ı Kerim satılan ülkesi olmuştur.

Bu tehlikenin farkında olan devletler Arap baharı adı altında iç karışıklıklar çıkardılar ve yangın gibi Ortadoğu’nun nerdeyse tamamına yaydılar. Arap baharı olaylarında yapılan tahribat ve binlerce insanın katledilmesini maalesef bütün dünya izledi.

Diğer bir yangın yeri olan Suriye Batı medyasında bir İslam devleti olarak ve Esed ise Müslüman bir diktatör olarak tanıtıldı. Müthiş bir algı operasyonu yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Suriye deki vahşete senelerce bütün dünya seyirci kaldıktan sonra hedeflenen amaçları tamamlandıktan sonra Işid terör örgütü sahneye çıkarıldı.

Yukarıda bahsettiğim konular tabi ki tek sebep değildir. Birçok hedef ve gaye olmakla beraber asıl hedef ve amacın merkezinde İslam dininin olduğunu açıkça görmekteyiz. Uzak ve yakın tarihe baktığımızda savaşların altında yatan en önemli sebebin din eksenli olduğunu görürüz.

Konuya tekrar dönecek olursak Işid İslam ile hiçbir zaman izahı mümkün olmayan şekilde tekbirler getirip kafa kesiyor, insanları kurşuna diziyor, birçok vahşeti gerçekleştirip kayıt altına alınıp servis ediliyor. Dışarıdan bakıldığında İslam dini adına ortaya çıkmış, hedefi belli olmayan, ne için örgütlendiği tam olarak anlaşılmayan bir yapıda katliam yapıyorlar.

Konunun sonuç kısmına gelirsek, İslam ülkeleri arasında yakın ilişkinin olmamasının sebebi, batılı ülkelerin, Müslüman ülkeler arasında ihtilaf çıkarmasıdır. Bu ülkeler sadece İslami değerlere karşı saygısızlık yapmakla kalmıyor, aynı zamanda, batılı ülkelerin İslam karşıtı, İslam düşmanlığı yapmaları için de alt yapı oluşturuyorlar.

İslam ülkeleri birlik ve beraberliklerini gerçekleştiremezse ne yaparsak yapalım sömürüden de kurtulamayız, ezilmişlikten de. Birlik ve kardeşlik içinde olmak bir yana hayretle görüyoruz ki birbirlerini düşman gibi gören Müslüman devletler var.

İslam ülkeleri birlik ve beraberlik içinde olmalı, İslami ölçülere uymalı, zalimlere destek olmamalıdır. Bu en önemli ilkedir. Müslümanlar Batılı ülkelerin rotasında gitmemeli “Şahsiyetli Dış Politika” izlemelidir. Bütün insanlığın özlediği hakkı üstün tutan bir dünya düzeninin kurulması için İslam ülkelerinin güçlü olması gerekmektedir. Müslümanların Kur’an’da emredildiği şekilde birlik haline gelmeleridir. 

Yazarın Yazıları