Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Ne olur duyun bu çığlıkları artık

Evlerimizdeki Doğalgaz kesintileri 4-5 saati geçince, basıyoruz feryadı. SU kesintileri başlayınca, yine hemen şikâyet mercilerini arıyoruz.

Başka bir zamanda, Elektrik kesintileri başlarsa, hiçbir elektrikli cihazlarımız çalışmıyor. Telefon ve internet kesilse, bizim için sanki hayat duruyor.

Bu dört faktörden sadece birinin eksik olmasına bile pek tahammülümüz olmuyor.

Hele hele şu dört faktörün, hepsi birden ve aynı anda kesildiğini ve sadece bir gün hiç gelmediğini düşününüz. Bu durumdaki ahvâlimizi, morallerimizin bozukluklarını ve şikâyetlerimizi de hayal edelim…

  • Şimdi LÜTFEN DİKKAT:

Filistinli ve Gazzeli kardeşlerimizin, neredeyse tamamının, bir gün değil, bir seneden fazla zamandan beri, Doğalgazları yok!

Akan suları yok!

Elektrikleri yok!

İnternetleri ve telefonlarını şarj edecek yerleri yok!

Evleri yok! İşyerleri yok. İbadet haneleri ve Hastaneleri de yok!

Hatta ayda bir de olsa banyo yapacak, çocuklarını yıkayacak ve biraz mola verecek bir semtleri bile yok!

Sürekli bombardıman altındalar ve taşıyabildikleri birkaç eşya ile göçebe halindeler.

Üstelik de her gün ve devamlı gözleri önünde; ya babaları, ya anaları, ya evlâtları, ya kardeşleri ve tüm sevdikleri öldürülüyor. Çaresizlikler içinde defnediliyor.

Yüzbinlerce yaralılar ise çaresizlik içinde olan ve ayakta durmaya çalışan, bir kısmı yıkılmış olan sağlık kurumlarına, çoğu “ağır yaralı” olarak götürülüyor…

DİĞER YANDA, ÜLKEMİZDEYSE:

Bu kardeşlerimize hiç olmazsa, BOYKOTLARLA, mitinglerle ve maddi desteklerle yardımcı olmamız gerekirken; bütün bunları o masum halka reva gören o Yahudi restoranları dopdolu. Onların ürünleri, evimizin her köşesinde, hatta sofralarımızda, değil mi?

Bizim marketlerimizdeki raflar biraz boşaldığında veya ‘fırsatçı zamları’ geldiğinde, feryadı basmıyor muyuz? En modern Hastanelerimizde, bazen randevu almamız gecikirse, şikâyetlerde bulunmuyor muyuz?

Bırakın bu gıdaların veya ilâçların eksilmelerini veya zamları, onların marketleri ve bakkalları bile yok. Hasta haneleri ve eczaneleri de yok artık yok!

Okullarımızdaki servis, kolej zamlarından ve diğer zamlardan şikâyetler ediyoruz. Haklı da olabiliriz. Fakat Gazzelinin, bırakın servislerini, çocuklarını gönderecek okulları bile yok.

Şayet okul olsa bile, birçoğunun okula gönderecek çocukları bile kalmamış artık…

Ülkemizin ana haberlerindeki halk röportajında, “cep telefonunuz bir günlüğüne elinizden alınsa, ne yaparsınız?” diye sorulduğunda, cevaplar “çıldırırım, mahvolurum, intihar ederim, vs.” şeklindeydi. Peki, bizim insanlarımız sadece telefonlarının ellerinden alınmasına, bir gün bile tahammül edemezken, şu yürekler acısı durumdaki Filistin ve Gazze’li kardeşlerimiz, bu acılara nasıl tahammül etsinler?

Hani Mü’minler bir vücudun âzâları (organları) gibiydik?

Hani bir organımız yaralandığında, diğer bütün organlarımız da acı çekiyordu?

Bu nasıl bir Mü’minlik? Bizler, bu gamsız ve vurdumduymaz hâle nasıl getirildik?

Bizler bütün bunların hesabını, Mahkeme-i Kübra’da verebileceğimizi mi sanıyoruz?

Mahkeme-i Kübra’dan önce, bunun vebali; bizleri de onların bugünkü durumlarına düşürmeyecek mi acaba?

Çünkü 8 ayrı kavimlerin HELÂK sebepleri; hep halkın çoğunluğunun ihmalleri, gafletleri ve günahları sebebiyle olmadı mı?

Aynı anda ibadette ve teheccüdde olanlar bile, (zalimlere ve günahkârlara “DÛR” demedikleri için) helâk edilmediler mi?

Bu ihmallerimiz yüzünden bizlere de ağır belâlar ve musibetler gelse, hiç sıkılmadan “Ya Rabbi biz ne yaptık ki, bunlar başımıza geldi?”’ …mi diyeceğiz?

Filistinli ve Gazzeli kardeşlerimiz için, ülkemizde yaptığımız en büyük MİTİNG 250 000 kişiydi. 83MİLYON nüfusumuzun yarısı YETİŞKİN olsa, 250 000 kişilik katılım, çok az değil mi?

Onların bu acıklı ahvalleri için, “acaba nasıl davranacağız” diye, bizler de imtihan edilmiyor muyuz? Kesinlikle sevk edileceğimiz EBEDÎ Ahiretimiz için, bu sınavları da kazanmak zorundayız…

Allah aşkına; bu konuda çok ciddi bir EMPATİ yapalım.

O kardeşlerimizin yerine; kendimizi, eşlerimizi, evlâtlarımızı ve tüm candan sevdiklerimizi koyarak, Gazzeliler için yapamadıklarımıza pişmanlıklar duyalım.

Tövbeler edelim ve ihmal ettiğimiz boykotlara, tekrar başlayalım.

N’olur, duyun bu feryatları ve çığlıkları artık!

Son pişmanlıklar, bizleri asla kurtarmaz… Vesselâm.

ÖNEMLİ NOT:

  1. Henüz nefes alıyorken, en azından bu yazıyı var gücümüzle paylaşarak, yapılması gereken işlere yeniden başlayalım…
  2. Şayet ATEŞKES olsa bile (ki bu zalim Netanyahu’ya asla güvenilmez) Filistin ve Gazze’nin ÎMARI ve İNŞÂSI için, ellerimizden gelen tüm gayretleri gösterelim, İnşallah…

 

 

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER