Talip ERCAN
  • 01/01/1970 Son günceleme: 10/09/2012 00:11
  • 13.468

İnsan hayatı değişik yaş dönemlerinde farklı farklı düşüncelere sevk etmekte bireyleri…

Kimi zaman acı düşüncelere sevk olunurken, kimi zamanda sevinç içinde buluruz kendimizi. Hele ki biz gazeteci-yazar kesimi için yazdıkları anlardaki ruh halleri çok önemlidir. Tabii ki toplumsal yaşantımızda o an yaşananlardan kendimizi soyutlamamız da mümkün olmamakta. Mesela çok sevdiğimiz bir insan, dost ya da aile bireyinin vefat anlarında başka düşünce harmanında buluruz kendimizi, aynı kişilerin düğün, yaş günü, yeni bir işe başlama anlarında çok daha farklı duygular içine gireriz.
Evet bu sayıdaki konu başlığımıza dönecek olursak, “Ne için yaşıyoruz bu dünyada?” İmanı, dini yönü kuvvetli olan ya da değer veren insanlar için bunun cevabı verilmiştir yüce kitapta, Kuran-I Kerim’de, çünkü orada denmektedir ki-Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.
İbadet, kulluğun görevlerini ifa etmek bu zaman diliminde, yani günümüzde öylesine bireyleri zorlamakta ki... Hani eski yıllara 30-40 sene öncelerine gidilebilse bir parça kolaydı mesele. Hayatımızda, ne bunca televizyon kanalı, ne sanal alemin internet denen kralı vardı, ne cep telefonları ne bilgisayar oyunları. Sıkı komşuluk ilişkileri vardı, Allah’a olan inanç daha üst seviyede idi. Şimdilerde Mübarek Ramazan ayında kılınan teravih namazlarına bile gelenlerin sayısında anormal bir azalma var.
Cuma namazlarına gelen insan sayısında ise aynı seviye ne güzel ki devam etmekte. Ancak burada da şu konu var ki, eğer ki Cuma Namazı için güç-bela işinden izin koparan ya da işyerine haber vermeden gelen insanlar öylesine bir tablo ile karşı karşıya gelmekte ki küsmeleri, namazları bırakmaları an meselesi olabilmekte. O konu Cuma Namazı öncesinde vaaz veren hocaların bitmek bilmeyen konuşmaları. Günümüzde en doğru yaklaşım Ezan okunması bittiği anda vaazın da neticelenmesi. Bu zamanı öylesine aşan hocalar var ki 15 dakika sarktıranları bile görmekteyiz. Bu da insanları camiden soğutmakta.
Evet dostlar bizimde manevi, dünyamız oldukça zenginlik arz etmekte, son yıllarda üst üste aldığımız, yaşadığımız vefat haberlerine ki kendi bebeğimiz de dahil, o kadar sıklıkla rast gelince inanın insanın ne yazmak için hevesi kalmakta ne de heyecanı. Önce Beykozspor için efsane bir isim olan Günay Haznedaroğlu ile başladı yaz dönemi üzüntümüz, sonrasında bizzat kendi 2 günlük bebeğimiz ile devam etti ve sevgili dostumuz Mustafa Sezgün ile son haddeye vardı. Her duyulan ölüm haberi bende günlük koşturmalardan öylesine nefret eder bir hal yarattı ki. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya işi için koşturup durmaktayız.
Öylesine saçma-sapan işlere kafayı takmaktayız ki… Oysa aynı anda birçok evde hastalık pençesinde boğuşanların zor sınavları var, ölüm haberi ile üzüntü yaşayanlar var, şehit çocukları ile acı yaşayanlar var. Borç batağında olan yüzlerce aile var, mahkeme kapılarında koşturanlar var. Bunların hepsi gelip geçici anlara denk düşmekte, her şeyin bir çaresi bulunabilir; ya ölümün! Onun için siz siz olun Allah’a olan inancınızı sakın ha sakın kaybetmeyin, elbette ki günahlarımız olacak bunların bir hesap yeri olacak ancak biz Allahın varlığını kesinlikle unutmayalım. Ölümün nerede, ne zaman geleceği meçhul. Daha doğrusu Allah’ın takdiri. Mustafa Sezgün abimiz ile bir gün önce sohbet etmiş iken Beykoz’da değer verdiğim nadir kişilerden biri iken kaybetmek acı. Yani ölüm de var dostlar unutmayalım.
Yazarın Yazıları