A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 27/02/2012 23:11
  • 11.642

Bu sene Caprice Thermal Palace’den, birçok manevi duygularla yüklü döndüm.

Eşimin boyun fıtığı ağrıları başladığında, bu güzel tesislere giderek, 4-5 günlük terapilerden sonra, ağrı ve sancı namına bir şey kalmıyor. İstanbul’a dönüşümüzden sonra da 3-4 ay kadar çok rahat ediliyor. Bu nedenle ben de eşimle birlikte, sık sık seyahat etme fırsatı buluyorum. Pek tabiidir ki ben de maddi (sağlık açısından) ve manevi olarak son derece avantajlı bir hafta geçirmiş oluyorum. Her seferinde de pırlanta gibi birçok dostlar ve arkadaşlar ediniyorum. Bol bol Kur’an, Risale ve kitap okuma fırsatı buluyorum. Termal havuzlarından, denizinden, kumundan, saunasından, buhar odasından, terapilerinden, ziyafetlerinden v.s. tüm sosyal tesislerinden ücretsiz istifade ediyorum.

İnsanların, yaşça kemale ermelerinden midir, yoksa dünyaya gönderiliş hikmet ve gayelerimizi Risale-i Nurlardan daha net öğrenmeye başlamamızdan mıdır bilmem ama her geçen gün, birçok şeyden çok daha fazla “anlam yüklü ibretler” alamaya başlıyoruz.

  • Şöyle ki:

38-39 derece termal suya girerken, 5-10 saniye yanma acısını çektikçe, binlerce derece Cehennem azabı acısı tehditlerini, daha iyi hatırlıyoruz. “Allahümme Ecirna Minennar”(Yani; Allahım, ne olur bizi Cehennem ateşinden koru, görüyorsun ki buna bile dayanamıyorum)diyerek, sıcak suya yavaş yavaş girmeye çalışıyoruz. Saunada; 70-80 derece olduğu söylenen ortama, 5-6 dakika dayanamayıp, kendimizi dışarıya atarken de aynı şekilde niyazlarda bulunuyoruz. Buhar odasındaki sıcak ortama 3-5 dakika bile dayanamayıp, domates gibi kırmızı bir deri ile kendimizi dışarı atarak derin bir “..Ooohhh” çekerken,“..ecirne” dualarını tekrarlıyor, ‘Cehennem ateşine kaç dakika sabredebileceğimizi’ düşünmeye başlıyoruz.

  • Bu arada da din büyüklerimizden öğrendiğimiz “..Cehennem ateşine dayanabileceğin kadar günah işleyebilirsin” tavsiyelerini ve “günahlara karşı müsamaha toleranslarını” (!!!) hatırlıyoruz…

Bu güzel tesiste, bu duygular içersine girdiğimiz içindir ki; her namaz vaktini, mutlaka Caprice camiinde ve cemaatle namaz kılmakla, Kur’an ve Risale okumakla geçirmeyi prensip ediniyoruz. Bu kez sanki umreye benzer bir çeşit ulvi duygular içine girdim.

Evet dostlarım; aslında çok büyük bir gaflet içindeyiz de bunun farkında bile olamıyoruz. Bu gafletimizi, belki de sadece, bu tür olaylarla bir nebze dağıtabiliyoruz.

Kâinatın en doğru sözlü insanı, hiç kuşkusuz, Hz. Muhammed SAV’dir…

Yüce Rabbimizin öğretmesiyle ve görevlendirmesiyle Peygamber efendimiz bizlere, nasıl davranırsak ne ile cezalandırılacağımızı veya nasıl güzelliklerle mükâfatlandırılacağımızı çok net olarak bildirmiş. Bütün bunlara rağmen, bu ikazları pek ciddiye almıyoruz. Nasıl mı? Şu peygamberi fermanlara can kulağı ile bir odaklanalım:

  • “-Akıl baliğ olduktan sonra, üzerinize farz olan namazlarınızı, eğer ihmal edip kılmaz iseniz, her bir vakit farz namaz için, 80 sene Cehennem azabı ile cezalandırılacaksınız.” Diye ferman ettiği halde, pek umursamıyoruz, değil mi?

Öyle ya; eğer umursamış olsak, tek bir vakit namazımızı aksatabilir miyiz? Hatta kıldığımız halde; “acaba bir eksiğim veya bir kusurum var mıydı? Acaba kabul olundu mu? Ya kıldığım halde, kabul edilmeyip borçlu kalırsam? Halim nice olur?” diye endişe duyup, telaşlanmaz mıyız? Hz. Ali bu endişeyle, namaz vakti limon gibi sararırmış…

  • Oysa; Bir vakit farz namaz için harcayacağımız zaman dilimi, tek bir zıkkım (sigara) içimi kadardır. Tek bir bardak çay içimi kadardır. ..veya tek bir klip izleme zamanı kadardır...

Bu kadarcık az bir zamanımızı namaza ayırmakla, 80 senelik Cehennem azabından kurtulacağımızın garantisi de veriliyor. Eğer tam inansak; yine Rabbimizin bir lütfu olan zaman’ımızı, O’nun c.c. emri doğrultusundaki namaz’a, seve seve harcamaz mıyız?...

Acaba niçin nazlanıyoruz? Yoksa şu fani dünyada ebedi kalacağımızı mı zannediyoruz?

Yoksa; o İlahi emirlere (haşa) inanmıyor muyuz?...

  • İlgili ilahi emirlerden sadece bir kısmını tekrar hatırlayarak, sizleri bu ulvi duygularla baş başa bırakmak istiyorum. Ta ki Hz. Muhammed’in SAV.’in Kendiliğinden konuşmadığı, İlahi emirlerle konuştuğu iyice anlaşılsın:

Ahzab Suresi, 45-46. Ayetler: Ey şanlı Peygamber! Biz seni insanlar hakkında şahit, müjdeci, uyarıcı, Allah'ın izniyle O'nun yoluna dâvet eden bir peygamber ve karanlıkları aydınlatan bir lamba olarak gönderdik. [Te’yid ayetler; 2/143, 4/115, 17/82, 41/44.]

Bakara suresi, 119. âyet.: Ey Muhammed: Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen o Cehennemliklerden sorumlu değilsin...

  • Fâtır suresi, 37. âyet:

Onlar orada (Cehennemde): “Rabbimiz! Bizi çıkar, (önceki) yaptıklarımızın yerine iyi işler yapalım!” diye feryat ederler. Onlara “..size, düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı (bir Peygamber) de gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın azabı! Zalimlerin yardımcısı yoktur.” Denilecek.

  • En’am suresi, 72. Ayet:

(Size) Bir de namazı dosdoğru kılmanız, Allah'a karşı gelmekten sakınmanız emredildi. Çünkü sonunda toplanacağınız yer Onun huzurudur.

Maun suresi, 4-7 arası: Yazıklar olsun o (şöyle) namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler (Kıldıkları namazın değerini bilmez, namaza gereken ihtimamı göstermezler). İbadetlerini gösteriş için yapar, zekât ve diğer yardımlarını esirger, vermezler...

Bu ayetler gibi, namaz ile ilgili 96 ayet vardır. Ben sadece bir kaçını arz ettim.

Bu kadar ısrarlı tekrardan, namazın ne derece çok önemli olduğu anlaşılmıyor mu?...

Namaz ile ilgili birkaç Hadis-i Şerif ile bu ciddi konumuzu noktalayalım:

·        “Namazın dindeki yeri, BAŞIN vücuttaki yeri gibidir.” (Mecmâü’l-Evsat, 3:154, (2313.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir)

·        “Kıyamet günü kul, ilk önce namazdan hesaba çeki­lecektir. Namaz vazifesi düzgün ikame edildi ise diğer ameller de düzgün olacaktır. Eğer namaz ikamesi ve ifası bo­zuk ise diğer ameller de bozuk olacaktır.” (Taberâni, Terğib)

·        “Kişi ile küfür arasında, namazın terki vardır.Müslüman bir kişi namazı terk ettiği zaman kesinlikle Allaha şirk koşmuş olur.” (Müslim, ebu davud, tirmizi, ibni mace, müsned.)

·        Bu nedenle de; “Bir namazı, bilerek, özürsüz kılmayan, seksen seneCehennemde kalacaktır” buyruluyor. (Ruhül Furkan, Tergib-üs-salât.)

Cezaların böylesine büyük ve uzun bir zaman diliminde takdir edilmesinin birçok hikmetlerinden birisi: Ahiret ömrümüzün sonsuz, sınırsız ve ebedi olmasıdır. Matematik kuralı malum: Bilinen en büyük rakam bile SONSUZ ile mukayese edildiğinde, o bilinen en büyük rakam bile SIFIR hükmüne geçer. Yani o ebedi ve sonsuz Ahiret ömrünün bir bölümü,milyarlarca sene azap ile geçse de, (kâfir olmayanlar için) yine de CENNET hayatı için vakit kalacaktır.

 

Fakat sadece bir yıllık namazsızlık cezasını, yani 365 X 5 vakit namaz X 80 sene=146 000 seneyi hangi akıl sahibi göze alabilir? Bu ciddi konuyu nasıl şansa bırakabilir? Böylesine önemli olan NAMAZ için, niçin seferber olunmaz?

·      146 000 sene Cehennem azabına değil, sadece bir senelik sauna veya buhar odası cezasına, acaba nasıl razı olabilir? Anlaşılır gibi değil!!!

Yazarın Yazıları