Saadettin KILIÇ
  • 14/04/2020 Son günceleme: 14/04/2020 10:49
  • 4.441

Ülkemizde bazı Müslümanlar, ne zaman köşeye sıkışsalar genellikle Hıristiyan dini ile İslam dinini birbirlerinin emsaliymiş örnekler verirler...

Üstelik bunu bir ulema ve bir mucit edasıyla yapar; “İşte bak Amerika’da Devlet Başkanları bile göreve başlarken İNCİL üzerine yemin eder veya mahkemelerde yargıçlar yine İNCİL üzerine yemin ettirerek duruşmaya başlarlar” derler.

En masumane ihtimalle bu savlar tamamen bilgi eksikliğindendir.

2018 yılının Şubat ayında memleketim olan Trabzon Hava Limanında 30 yaşlarında başında sarık, üstünde cüppe yanında sadece gözleri görünen kara çarşaflı eşiyle ortalıkta gezinen Çaykara-Oflu hemşerim genç HOCAYA sordum:

Siz cami hocası din görevlisi misiniz?”   “Evet” dedi.

Peki, size bir soru sorabilir miyim?  “Memnuniyetle buyurun” dedi.

Burası cami değil, tüm inançlara açık bir hava alanı, mesela kamu görevlisi bir savcı ya da bir hâkim tıpkı sizin gibi üzerinde resmi görev cüppesi ile buraya gelir miydi?”

Önce şaşırdı, sonra tebessüm ederek; “gelmez” dedi.

Siz neden geliyorsunuz? Merak ettim, rica etsem beni mantıklı bir cevapla ikna edebilir misiniz?” dedim.

 “Hoca sadece camide görevli değildir, her dakika, her yerde görevine devam eder” dedi.

(Herhalde sanki bir doktor veya polis gibi demek istedi)

Dayanağınız nedir? Nerede yazıyor, hangi ayet veya hangi kanun bu yetkiyi size veriyor? Ben sizin iki katınız yaşındayım, böyle bir durumu hayatımda ilk kez görüyorum acaba bu ülke bu iktidardan önce kâfir miydi, insanlar namaz kılmaz, hacca gitmez, zekât vermez, oruç tutmazlar mıydı” dedim…

Yüzü birden ekşidi; kara çarşaflı eşi ani bir refleksle kocasını yanımdan uzaklaştırdı. Belki kalıp konuşmaya devam etseydi şöyle de diyebilirdi:

Hıristiyan din adamları olan Papazlar da cüppeleriyle her yerde ve her zaman dolaşırlar onları neden eleştirmiyorsunuz?

Ben de o zaman ona şöyle derdim:

“Doğru ama papazlar sizin gibi devletten maaşlar almazlar, hatta kıyafetlerini bile kendileri satın alır, ya da yaptırtır ve görevli oldukları kiliselerine katkı sağlamak için her yerde ve her zaman papaz kıyafetleriyle kiliselerine gönüllü yardımlar toplarlar.

Çoğu zaman cadde ve sokaklarda sabahtan akşama kadar kiliselerinin sabit giderleri için mum satarlar. Topladıkları bağışlarla dil, din ve cinsiyet ayırt etmeksizin kiliselerine sığınan herkese yiyecek, yatacak,  maddi ve manevi süresiz katkılar sağlarlar”

Yanlış anlaşılmasın; gençliğimde Cuma ve Ramazan Ayında teravihler dâhil beş vakit namazı hiç ihmal etmeyen bir Müslüman çocuğu olarak amacım Hıristiyanlığa övmek falan değil, tam aksine İslam’ın Kuran’ı Kerim’de yazıldığı gibi yaşanmasını önermektir.

Elbette ki, her tür kıyafetlerle her yerde dolanma hakkı herkesin olmalıdır, hatta bu hoca efendi de; “inancım gereği, canım böyle istedi, kendimi bu kıyafetle daha huzurlu hissediyorum” deseydi, belki de daha inandırıcı, daha samimi ve daha sempatik bir din adamı olarak beni ikna edecekti. Fakat belli ki artık bu mümkün değil…

İşte bu nedenle Laiklik; özellikle Müslüman ülkelerde çok daha fazla gerekli ve çok daha fazla değerlidir.

Laiklik varsa; bütün dinlere, dinsizlere, inançlara ve başkalarına zarar vermeyen her türlü yaşam tarzına “SAYGI” var demektir. Laiklik yoksa o ülkede egemen bir dinin siyasi ve kültürel baskısı var demektir…

Pantolonlu, mini etekli veya türbanlı kıza bol, bol tekmeler var demektir. Türbanlı, türbansız zina suçlamaları iddiaları veya gerçeğiyle kızları ve kadınları taşlayarak öldürmek var demektir.

Ve başka dinlere, inançlara ve yaşam tarzlarına da saygı kesinlikle yok demektir. İŞİD, DEAŞ, Afganistan ve benzer Müslüman ülkelerde olduğu gibi kadınların köle olması demektir…

Laikliğin kökeni ister İsa’ya, ister Yunan’a, ister araştırmacı yazar Cengiz Özakıncı’nın iddiası gibi Selçuklulara dayansın devletin laiklikle tek ilişkisi, koruyuculuk görevini Anayasaya uygun açılımıyla adaletle yerine getirmektir.

Laiklik soyut değil, somut bir kavramdır.  Laik ülkelerde, dinin devleti, devletin de dini olmaz. LAİKLİK; dili, dini, cinsi ve zihniyeti ne olursa olsun tüm vatandaşların insan ve vicdan haklarını koruyan en değerli kavramdır.

Çünkü İslam Dini; mirastan, sosyal yaşama kadar hem bu dünya için önerme yapar ve yaptırımlar uygular, hem de öteki dünya için önerme yapar ve yaptırımlar uygular...

Oysa Rönesans (Aydınlanma) sürecini yüzyıllar önceden tamamlayan diğer büyük dinlerin cemaatleri ve ülkelerinde, hem bu dünya ve hem de öteki dünya için sadece önerme vardır; dini ödül veya cezalar zor ve baskısıyla uygulanmaz.  En çok bu nedenle Hıristiyanlık ile Müslümanlık mukayese edilmez ve edilmemeli. Biri elma, biri armut kadar farklı gerçeklerdir…

Çünkü İNCİL’E inanan din adamaları Orta Çağın sonlarında Rönesans ile siyasetin dışına çekilmişlerdir.

Kiliseler ve din adamları devletten resmi olarak beş kuruş bile destek almazlar. Dindaşlarının yaşamlarını “olmazsa, olmaz” yaptırımlarla zorlamaz, Allah ile Kul arasına girmezler. Sadece önerir, ilahi ödül ve cezaları da öteki dünyaya ve Allah’a havale ederler. İncil’e uymadı diye bu dünyada kimseye ceza vermezler.

İşte İNCİL ve ZİNA:

Erkek egemenliğinin başladığı çağlardan bu yana her din kitabında görüyoruz ki, “Zina” çok büyük suç ve günah sayılmıştır.  Fakat yine de binyıllardır insanların vazgeçemediği dayanılmaz bir tutkudur. İnsanlığın var oluşundan bu yana kimler zina yapmadı ki?

Üstelik (İncil) yani Hz. İsa’ya göre “Zina” yapan her erişkin mutlaka cehennemliktir.

İncil’de 5. Bölüm... Zina etme denildiğini duydunuz, ama ben size diyorum ki; bir kadına şehvetle bakan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir. 

Eğer sağ gözün seni günaha sokarsa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, tüm vücudunun cehenneme atılmasından iyidir... Eğer sağ elin seni günaha sokarsa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, tüm vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir. Kim karısını boşarsa, ona boş kâğıdı versin denilmişti. Ama ben size diyorum ki; karısını cinsel ahlaksızlıktan başka bir nedenle boşayan her adam, onu zinaya itmiş olur.  Boşanmış bir kadınla evlenen de Zina yapmış olur.

Orta yaşlılar çok daha iyi hatırlar; Amerika’da Devlet Başkanları göreve başlarlarken gerçekten de İNCİL üzerine yemin ederler. 20 Ocak 1993 – 20 Ocak 2001 yılları arasında ABD Başkanlığı yapan Bill Clinton’da bunlardan biridir.

1995 yılında stajyer olarak Beyaz Saray'da işe başlayan Monica Lewinsky ile işlediği zina suçunu, canlı yayın televizyon kanallarında, bütün dünyanın huzurunda açıkça ve yüreklice itiraf etmişti. Ama bütün vücudunu cehennem ateşinden korumak için hiç bir şeyini kesip atmamıştı… Ve “cehennemlik” cezası için de bu dünyada taşlanmamıştı…

Çünkü Rönesans’tan sonra Hıristiyan Dininde ve pratikte bu dünya için yaptırım yoktur, öteki dünya için sadece öneriler vardır…

İslam dini ise önerme ile yetinmez hem bu dünyayı, hem de öteki dünyayı düzenler:

Miras hukukundan, zinaya, hırsızlık, yaralama ve cinayet suçlarına kadar tüm beşeri, ceza ve ödülleri tek, tek belirler. Ve nedenle İslam Dini semavi de olsa hiçbir din ile mukayese e-di-le-mez… 

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz