Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 04/02/2008 23:11
  • 32.272

Beykoz’da asla değişmeyen bazı mitler vardır. Mesela, her sayım döneminde otobüslere dolan hassas! Beykozlular kendilerini ait hissettikleri memleketlerine gider orada sayılır ve geri dönerlerdi. Çok şükür adrese dayalı nüfus sayımı yöntemiyle bu mit sona erdi. Beykoz’un gerçek nüfusunu ilk defa net olarak öğrenmiş olduk.

Diğer bir mit ise, seçim dönemlerinde, görünüşte Beykozlu olan hatta bu hasleti derinlerinde yaşayıp Beykozlu olma ayrıcalığını hiç kimselere kaptırmayanların yine otobüslerle ait oldukları yerlere gidip, yerel yönetimlerini belirlemeleridir. Mart 2009’da yapılacak yerel seçimlerde de aynı senaryo yaşanacaktır mutlaka. Zira adrese dayalı bir seçim sistemi henüz geliştirilemedi.

Yukarıda anlattığım bu çarpıklık Beykozluluk bilincinin gelişmemesinden değil, derneklerin siyaset üzerinde dominant olmasından kaynaklanıyor. Beykoz’da maalesef hemen hiçbir dernek yok ki siyasetin içinde yer almasın. Bu çerçeveden baktığımızda derneklerin kuruluş amaçlarının ve hedeflerinin bir kenara atılıp tamamıyla siyasete angaje olduklarını görüyoruz.

Diğer bir mit ise, yine her seçim döneminde neredeyse tamamı kaçak olan Beykoz’un yerle bir edilmesidir. Yukarıda bahsettiğim derneklerin içerisinde çok etkili bazıları var ki her dönemde siyasi hedeflerinin bir kısmına ulaşırlar. Ama bazıları da var ki ağızlarıyla kuş tutsalar bir yere varamazlar. Siyasette hiçbir şansı olmayan bu dernekler özellikle mülkiyet sorununun çok hassas olduğu yerleri (bu dernekler de ne hikmetse buralarda çok aktiftir) her seçim döneminde planlardan dolayı yıkar, yerle bir eder. Tapusuz, imarsız yerde yaşamanın kâbusunu her zaman hisseden ve bu korkuyla sinirleri her zaman teyakkuzda olan vatandaşlar da bu manipülatif çıkışlara sarılarak provokasyondan beslenen bu fırsatçılaın ekmeğine yağ sürer. Seçimlere kadar bu devran böyle akar gider. Seçimlerden sonra bir anda bıçak gibi kesilir. Ta ki bir sonraki seçimlere kadar. Yani, sizin anlayacağınız değerli okurlarım, bu derneklerin büyük çoğunluğunun derdi Beykoz olmadığı gibi, umurlarında da değildir. Tek amaç siyaseten nemalanmak, makam-mevki kapmaktır. Mülkiyet sorunuyla uzaktan yakından alakası olmayan bazı dernekler bile “halkı galeyana getirme” amacı taşıyan bu cadı kazanının içinde yer alıyor maalesef.

Dolayısıyla her seçim dönemi yaklaştığında ortaya atılan bu yıkım dedikodularını tamamen çirkin bir siyasi strateji olarak değerlendiriyorum. Maalesef adı STK olan bazı kuruluşlar da bu yarayı özellikle bu dönemlerde kaşıyorlar. Sonuçta mülkiyet sorununu derinden hisseden, acabalarla yıllarını geçiren vatandaşların bu hassasiyetleri tavan yapıp en küçük bir etkileşimde hoş olmayan görüntüler ortaya çıkıyor.

Geçtiğimiz günlerde 1 No’lu Nikâh Salonu’nda yaşananlar da bu tuhaflıkların bir tezahürüydü. Yıllardır mülkiyet sorununun çözümü için mücadele eden, büyük umutlar taşıyan Beykozluların en kötüsünü düşünmesi kadar doğal bir süreç elbette olamaz. Buradaki tuhaflık siyasette etkin olmaya çalışan bazı sorumsuzların bu hassasiyetleri kaşıyarak hedeflerine ulaşma gayretleridir. Kaldı ki, Beykoz’un mülkiyet sorunu 1985 yılında çözülüyordu. Yasa da çıkmıştı. Dönemin muhalefet partileri DYP ve CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak bu yasayı iptal ettirmişti.

Mülkiyet sorununu Belediyeler çözer

Şartlar ne olursa olsun bu sorunun çözüm mercii belediyelerdir. Önümüzdeki dönemde bu yönde çok ciddi çalışmalar yapılacağını ve büyük aşamalar kaydedileceğini düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde 1 No’lu Nikâh Salonu’nda yapılan o talihsiz toplantıda bir tek Tokatköy eski muhtarı Erkan Atagün’ü iyi niyetli gördüm. Sorunla ilgili donanımı da birçok uzmanı kıskandıracak kadar yüksek. Bence Erkan beye gerekli destek verilirse koordinasyon konusunda sorun yaşanmayacaktır.

Ancak, ben yine de planların uygulama noktasında hiçbir geçerliliğinin olmayacağını düşünüyorum. Netice itibariyle bu gün tartışılan planlar ilk planlar olmadığı gibi sonuncu da olmayacaktır. Teknik olarak ise uygulanması zaten mümkün değil. Üzerinde inşaat yapılması kanunen yasak olan dere yataklarının ıslah edilmesi kapsamında yapılan kamulaştırma işlemlerinde dahi mülkiyet sahipleri mağdur edilmezken, Beykoz’un neredeyse tamamını ilgilendiren bu planların hayata geçirilmesinin doğuracağı mali külfeti bırakın Beykoz Belediyesi’ni, Büyükşehir Belediyesi’ni Ankara bile karşılayamaz.  

Kaldı ki Beykoz Belediye Başkanı bu konuda kimsenin mağdur edilmeyeceğine dair “şeref ve namus sözleri” veriyorsa, onu yuhalamak değil anlamak gerekir diye düşünüyorum.

Belediye Başkanı’nın bu taahhüdünün üzerine benim evim olsa imar sorununun çözümü için çok acele etmez, para biriktirmeye başlardım. Zira, bu sorunun çözümü aşamasında ortaya çıkacak bedeli şu an ödeme şansım yok. Bilmiyorum sizin var mı?

Yazarın Yazıları