Özgür DALÇIK
  • 02/08/2019 Son günceleme: 02/08/2019 18:24
  • 4.917

“Hatırlananlar, yaşananlarla örtüşmez; anlatılanlar da hatırlananlarla”

(Murat Menteş, Ruhi Mücerret)

18 Aralık 2010 yılında Tunus’lu genç Muhammed Buazazi’nin kendisini yakmasıyla başlayan Arap Baharı, Orta Doğu bölgesinin günümüzdeki şeklini almasını sağlamıştır. Yaşanan olayla birlikte Mısır, Libya, Bahreyn, Ürdün, Yemen gibi ülkelerde ciddi halk eylemleri doğrultusunda rejim değişikliği gerçekleşmiş, halk özgürlük kazandığını zannederken bir anda ellerindeki her kazanımın yok olduğunu anlayamamıştır.

Arap Baharının Suriye’ye sıçraması ile birlikte komşu ülkelerde yaşanan rejim değişikliğinin Suriye’de de yaşanılacağı düşünülmüştür. Ancak ABD’nin Afganistan ve Libya müdahaleleri esnasında Rusya Libya’daki payını alamamıştır. Bu yüzden Suriye’deki haklarından feragat etmeye hiç niyeti yoktur. Suriye’de bulunan farklı mezhepler, Kürt azınlığa vatandaşlık haklarının verilmemesi, sadece bir mezhebin ayrıcalıklı tutulması gibi sebeplerden dolayı halkın hükümete karşı isyanlarının başlaması, ardından iktidarın isyan eden halka ılımlı politika gütmesi gerekirken zorbalıkla yaklaşması, bölgede bulunan halkın birçok komşu ülkeye dağılmasına, mülteci statüsü kazanmasına sebep olmuştur.

Suriye’de bulunan birçok vatandaş ise, çoğunluklu olarak Türkiye’ye sığınmıştır. Türkiye bu konuda Ahmet Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabında da bahsettiği dış politika analizlerine güven duyarak desteklemiştir (Ancak günümüzde bu politikanın ne kadar yanlış olduğunu görmekteyiz).  Avrupa’nın almak istemediği azınlığın neredeyse tamamı Türkiye topraklarında yaşamaya başlamıştır. Farklı bir kültürün getireceği sorunları düşünmeden belli bir kesime vatandaşlık hakkı bile verilmiştir. Oysaki mülteci demek, sığınan demektir. Ülkesindeki savaş hali sona erdiğinde geri dönmesi gereken güruh demektir. Şimdi günümüzde bu kesimin geldiği noktaya bir göz atalım.

Yukarıda görmüş olduğunuz çizim savaştan evvel Almanya’da yaşayan ve günümüzde ABD’de ikamet eden bir Suriyeli vatandaşa ait. Bu görselin sosyal medyada yayılması ise, Avrupa’da mülteci karşıtı haberler yapan Alman DW ajansının Türkiye muhabiri tarafından gerçekleşti. Mülteciler için kendi vatandaşını yerli mülteci konumuna sürükleyen, onlar için 37 milyar dolar harcayan, kendi vatandaşının istihdam alanlarını daraltan, demografisi değişen Türkiye için, bu görsel, kanımca fazla ağır, fazla nankörce.

Ardından 26 Temmuz günü Twitter’da bir hashtag açıldı #Suriyeliyim başlığı altında. Ve aşağıda bulunan görselin birçok Suriyeli vatandaş tarafından paylaşıldığını, desteklendiği gördük. Afişte görmüş olduğunuz sembol ise, Arap Baharında ve Turuncu Devrimlerde kullanılan sembol.  Ülkemizde bulunan savaş mağduru olan bu kesimin, protesto hakkını kullanmasını normal olarak görenler elbette çıkacaktır. Ancak misafir statüsünde bulunan bu kesimin bu kadar sorun olması normal mi?

Şimdi soruyorum sizlere sevgili okurlarım. Türkiye kendi iç ve dış politikasında birçok sorunla uğraşırken, ayaklanan Suriyelilerle kim ilgilenecek? Bu kesimin protestoyu başlatacağı gün Avrupa medyasında yayınlanma ihtimali olan haberleri eminim sizler de aklınızdan geçirmektesinizdir. Bir yanda S-400’lerin yerleştirilmesi derken ABD’nin yaptırım kararı alması, yanı başımızda KKTC’de bulunan doğal zenginliğin bir türlü ortaklık boyutunda anlaşılıp pay edilememesi, Türkiye’deki Ermeni, Rum ve Yahudi lobilerinin durmaksızın çalışmalarına devam ederek, kimlik siyaseti boyutunda vatandaşları kışkırtmaları…

Üzerine birde Suriyelilerin, ülkelerine gönderilmelerine karşı verdikleri tepkiler… Bu sorunlarla uğraşmaktan Türkiye kendi gündemini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Bu bağlamda doğru politikalar izlenmezse, 5 yıldır tartışılan Suriyeli mülteciler konusu bir 5 yıl daha ülke gündemini oyalayabilir. Artık bu konuyla ilgili romantik bakış açısını bir kenara bırakarak, ülkenin iç ve dış siyasetinde daha realist politikalara geçiş yapılmasını hatırlatmak faydalı olacaktır.

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz