Ekrem VANLI
  • 16/09/2015 Son günceleme: 16/09/2015 11:01
  • 4.769

Terörün her türlüsü bir insanlık suçudur, çünkü terör siyasi amaçla insan öldürmektir. Her kim siyasi amaçlar uğruna teröre başvuruyor ya da terör örgütünden medet umuyorsa yanlış bir yoldadır. Bugüne kadar terör yöntemi ile başarılı olmuş hiçbir siyasi mücadele yoktur. Terör, ülkemize çok büyük zararlar veren bir mücadele alanıdır. Terör ile mücadele her zaman partiler üstü bir mesele yani milli bir sorun olarak ele alınmalı, terör konusu günlük kısa vadeli çekişmelerin bir parçası haline getirilmemelidir.

Türkiye’nin bölücü terör ile mücadelesi bugün sıkıntılı bir süreçten geçmektedir. Bu kapsamda, bu konuda sorunların tespitinden çözüm önerilerine kadar mümkün olduğu kadar objektif, sorunun köklerine eğilen ve uzun vadeli çözümler üretmek ve bu şekilde bir tutum izlemek sağduyulu tüm aydın ve entelektüel vatandaşlarımızın görevidir.

Terörle mücadele ülke içinde kaybedilir ama ülke dışında kazanılır yani çözüm dışarıdaki kaynaklarının ve yataklarının kurutulması ile yakından ilgilidir. Önce terörün beli kırılmalı sonra terörü besleyen siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel nedenler ortadan kaldırılmalı ya da şartlar iyileştirilmelidir. Kısaca terör örgütü ve terörizmle mücadele ayrı ayrı şeylerdir.

Bölücü terör ile mücadelenin olmazsa olmaz şartı terör örgütünün belinin kırılmasıdır. Terör örgütü umut olmadan çıkarılmadan, örgüt ve yandaşları terörden umudunu kesmeden yapılacak tüm görüşme ve iyileştirmeler örgütün ve sempatizanlarının moralini yükseltecek, var olma nedenini güçlendirecektir.

PKK terör örgütü, ne yapısı ne de kültürü itibarı ile ETA ve IRA ile kıyaslanamayacağı gibi bu örgütlerle yapılan görüşmeler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ancak terör örgütü ve yandaşları umudu kestikten sonra yapılmış, daha erken görüşmeler eylemlerin artmasına neden olduğu görülmüştür. Bu nedenle, terör örgütü ile yapılacak görüşmeler öncelikle örgütün tamamen dağıldığı ya da dağılmaya yüz tutmaya safhada yapılmalı ve devlet otoritesinin tamamen hâkim kılınmasına yönelik olmalıdır.

Terör milli bir meseledir, içinde bulunduğumuz süreçte bölücü terör Türkiye’nin en öncelikli ve önemli sorundur, en çok bölgedeki vatandaşlarımıza zarar vermektedir. Yapılması gereken öncelikle devlet otoritesinin ve hukukun üstünlüğünün sarsılmaz bir şekilde kurulması, sonra terörü besleyen nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu yönde öncelikle siyasi alanda terör örgütünün siyasi uzantılarının önünün kesilmesi ve yurt dışı bağlantıların söndürülmesi yanında, ABD ve AB ile çarpık ilişkilerin düzeltilmesi gereklidir. Türkler ve Kürtler, aynı ırka, tarihe, kültüre, dine ve dile sahip bölünmez bir millettir. Terörle mücadeleyi günlük siyasi polemik meselesi olmaktan çıkaralım, doğru olanları destekleyelim.

Yazımıza, son günlerde artan terör olaylarının asıl sebep ve sonuçlarını Mehmet KIRKINCI hocanın çok değerli tespitlerini içeren makalesi ile noktalayalım.

’Dün tealiden tekâmüle götüren bugün inkırazdan izmihlale sürükleyen sebepler nelerdir? Aynı milletin çocukları olduğumuz halde neden bu felaketlere maruz kaldık? Dün cihanları hayretlere düşüren muazzam medeniyetler kuran, başka iklimlere ilim irfan götüren, uhuvvet ve muhabbetin sembolü olan bu milletin evlatları bugün neden bu cehalete ve ihtilaflara maruz kaldı? Bunun sebebini bizim İslam Dini’ne karşı olan ihmalimizde aramak lazım.

Bizler maalesef bu din-i mübine karşı ecdadımızın gösterdiği hassasiyeti göstermedik. Ferdî ve içtimaî hayatımızda ona layık olduğu mevkii veremedik. Onlar ise bu dini hakkıyla kavrayıp ferdî ve içtimaî hayatlarına tatbik etmişlerdir. Onun getirdiği nur-u hakikati kabul ederek sırat-ı müstakimde yürümüşlerdir. Kendilerini zulmetlere, felaketlere doğru sürükleyen ihtilafların, menfi milliyet gibi hurafelerin kapılarını kapatarak Kuran’ın getirdiği uhuvvet, muhabbet, şefkat gibi meziyetleri neşvü nemalandırıp yaşattılar.

Evet, onlar kendilerini ittifaka, saadete, refaha, huzura, şefkat ve izzete yükselten bu meziyetlerin aşığı idiler. Biz ise, İslamiyet’in getirdiği bu meziyetlerin bu hakikatlerin ehemmiyet ve kıymetini takdir edemedik, belki de tahkir ettik, önlerine set çektik.

Evet, bizler maalesef İslamiyet’in öz cevherine inemedik, ruhunu kavrayamadık, gaflet uykusuna daldık. Sefahat ve eğlencelerin kucağına atıldık. Ecdadımızın tetkik ve tahkik ile yaşadığı İslâmiyet’i bizler taklit etmekle yetindik. Yaratılışımızın ulvi gaye ve vazifelerini unuttuk. Hasis ihtirasların peşine düştük. Tarihimizden, mazimizden koparıldık, milleti millet yapan değerleri kapı dışarı attık. Her şeyi menfi ırkçılık üzerine bina etmeye çalıştık. Bu bakımdan millet fertleri arasında nifak ve şikak yer aldı.

Neticede işte bugünkü felaketlerle pek tabii olarak karşı karşıya geldik. Yıllardan beri bu milletin üzerine çöken cehalet bulutları gün geçtikçe kesafetini artırarak terör ve anarşi gibi böyle korkunç bir neticeyi tevlit etti. Bir milletin mevcudiyetini kemiren, bünyesini sarsan yegâne sebep cehalettir. Bütün fenalıkların menbaı, hastalıkların sebebi, bütün felaketlerin amili cehalettir. Zulüm ve istibdadın en metin istinatgâhı cehalettir. İnsaniyetin en korkunç düşmanı cehalettir. Cehalet, bütün rezalet ve ıstırapların menbaı ve madenidir. Mevhibe-i İlahiyye’nin en hayırlısı ilim ve irfan olduğu gibi musibetlerin en şerlisi de cehalettir.’’

Yazarın Yazıları