A. Raif ÖZTÜRK
  • 15/01/2017 Son günceleme: 15/01/2017 16:51
  • 5.263

1973 Yılından beri, seyahat ederken, okurken, dinlerken, izlerken gördüğüm, duyduğum, rastladığım, hatta yaşadığım çok ilginç ve ibretlik olayları yazmağa çalışıyorum.

Ta ki bilinmesi gereken gerçekler, herkes tarafından bilinsin. Tâ ki ders ve ibret alınması gerekenlerden, herkes ders ve ibret alsın.

Bugün ise bunlara ilâve olarak, “unutulmaması gereken gerçeklerin” UNUTULMAMASI için, aşağıdaki ibretlik olayı ünlü bir tarihçinin itiraflarıyla arz edeceğim.

En önemlisi de bu gerçeklerin bizlere, kimlerin DOST veya kimlerin mutlaka mesafe konulması gereken zihniyet olduklarını da çok net haykırıyor olmasıdır…

Mukaddesâta düşman olan mâlum zihniyetin Allah korkusu olmadığı için, devlet arşivlerindeki binlerce resmi belgelere rağmen, son günlerde BİNLERCE camilerimizin ahır, müze, gazino, lokal, depo yapıldığını inkâr etmeğe çalışıyorlar. Bazı programlarda, göz göre göre yalanlamaya çalışıyorlar.

[Aynen daha dün TBMM’de masum bir milletvekilinin burnunu hile ile kırarak kaçtıktan sonra, “saldırıya uğradım, canımı zor kurtardım, beni linç edeceklerdi” gibi ifadelerle basını yalan haber için davet eden CHP milletvekili gibi. (Yayınlanan Meclis videosunda kendisinin sebepsiz yumruk attığı net görülünce, basın toplantısını iptal etti.)  http://www.ensonhaber.com/chpli-vekilin-ak-partili-fatih-sahine-yumruk-attigi-an-2017-01-12.html

http://www.yeniakit.com.tr/video/ak-partili-vekilin-burnunu-kiran-chpli-vekil-bakin-ne-dedi-15820.html

1. Linkte; olayın vuku buluş ânı.

2. Linkte; tam aksi ve yalan beyan ile diğerlerine iftiralar var.] Yani, SUÇÜSTÜ…

MİHRABI WC OLAN CAMİ:

Türlü kılıklara giren (daha doğrusu zorla sokulan) camilerimizin, hapishane dahi yapıldığına dair bir tanıklığı sizlerle paylaşmak istiyorum. Divriğili değerli tarihçi Necdet Sakaoğlu'nun anlattığını aynen naklediyorum.

"Çocukluğumu geçirdiğim kasabada, (1940’lı yıllarda) Cedid Mustafa Paşa Camisi hapishane olarak kullanılıyordu. Taş bir bina olduğu için tercih edilmişti; zaten o yıllarda camilerin çoğu kapalıydı. Mahkûmlar ayaklarını pencereden dışarı çıkarırlar, türkü söylerlerdi akşama kadar. Sokaktan geçerken, mahkûmlardan korkardık, sanki pencereden üzerimize atlayacaklar gibi gelir, ta uzaktan geçmeye çalışırdık. Cami içinde tuvalet de yoktu, su da yoktu.

Yıllar sonra benden yaşça daha büyük olan ve o yılları daha iyi hatırlayan bir emekli hâkime, (caminin tuvaleti dışarıda ve hür halka açık olduğu için) içerdeki mahkûmların tuvalet ihtiyaçlarını nasıl giderdiğini sordum.

Kahredici cevap şöyleydi:

-"Mihrabın (yani İmamın namaz kıldırdığı yerin) üstüne büyük bir küp konmuştu. İki yanına inşaat iskelesi gibi iskele kurulmuş, iki de tahta uzatılmıştı. Mahkûmlar bu iskeleye çıkıp küpü kullanıyorlardı. Küp dolunca da gardiyan, kulpundan sırık geçirip iki mahkûmun omzuna veriyor, dereye boşalttırıyordu."

Camilerimize bu alçakça hakaretlerin yapıldığı o tarihlerde, İstanbul'da garip bir hazırlık vardı. Şimdi Taksim Gezi Parkı diye bildiğimiz parkın adı, o zamanlar İnönü'nün adını taşıyordu ve merdivenlerle çıkılan meydan girişinin ortasına devasa bir heykel kaidesinin dikilmesi gündemdeydi.

Yiyecek ekmek bulamayan İstanbullular heyecan içinde nasıl bir "şaheser"le (!) karşılaşacaklarının heyecanıyla yanıp tutuşuyorlardı. 

Askerlerine kışla, mahpuslarına hapishane, atlarına ahır bulamayan o günkü devletimiz, Viyana'daki bir heykeltıraşa 1 milyon küsur lira ödemiş, devasa kaidesi için de 300 bin lira kadar bir para harcamakta sakınca görmemişti.

Ve tam 35 ton ağırlığındaki o muazzam heykel, 1944 yılında yurda getirilmiş ama hemen ardından çok partili hayata geçildiği için, bir türlü yerine dikilememişti.

Şimdi hâlen İnönü'nün Taşlık'taki evinin bahçesinde bulunan bu heykelin parasının, günümüzde kaç lira tuttuğunu iktisatçılar hesap ededursunlar. Biz hâlen bu ceberut zihniyeti savunanlara soralım:

-O günün parasıyla çoluk çocuk “bütün Türkiye nüfusunun” en azından birkaç gün karnını doyurabilecekleri bu kadar parayı, çöpe atmanın hesabını nasıl vereceksiniz? ..Bu biiir.

-Mahkûmlara bir cezaevi yaptırmayan ve tarihî mâbed olan camileri, cezaevi olarak kullanan devlet, kaymakam maaşının 50 lira olduğu bir zamanda, MİLYON liralar ile heykel yaptırmak, insanlığa ne kazandıracak? ..ikiii…

-Askerine kışla yapamayan devletin en acil ihtiyacı, Viyana'ya heykel siparişi vermek midir? ..üüüüüçç…
Şimdiye kadar verilen en mantıklı cevap:
"..Kışla yok, yer yok" olmuş!...

  • Sanki; devâsâ o Tarihî Taksim Kışlası'nı yıktırıp da gezi parkı yaptıran bizzat İnönü değilmiş gibi…
  • Ne pişkinlik Yarabbi!
    Tarihçi Mustafa Armağan 26 Temmuz 2011 Salı
Yazarın Yazıları