Melih PERÇİN
  • 01/02/2016 Son günceleme: 12/02/2016 12:50
  • 7.597

Demokrasi her ülkede uzun tarihi tecrübelerin neticesinde ortaya çıkmaktadır.

1946 yılında çok partili hayata geçişimizle başlayan ülkemizdeki bu süreç, gerekçeleri ne olursa olsun 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan’da askeri vesayet ile sekteye uğratılmıştır. Aslında bugünkü sıkıntılarımızın temelinde bu darbelerin ve bu darbe teşebbüslerinin etkileri bulunmaktadır. Çünkü, demokrasi kültürünün oluşması engellenmiştir.

Demokrasiyi, diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özelliği insana verdiği değerdedir. Türkiye’nin; Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü ve İnsan Hakları karnesi ne yazık ki zayıflarla doludur.

Geçtiğimiz hafta içinde Cumhurbaşkanı sn. Tayyip Erdoğan; kaymakamlara yapmış olduğu konuşmada, “Mevzuat şöyledir, böyledir! Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa, siz zihinsel inkılabınızı devreye sokun... 'Ben bunu bu şekilde yaparım' deyin ve yapın" demesiyle Türk Siyasal Hayatında bir tartışmayı da başlatmış oldu.

Hukukun yazılı ve yazısız birçok kaynağı mevcut iken bu tavsiyeye neden ihtiyaç duyulduğunu anlamak çok zor… Anayasa, Kanun, Kanun hükmünde kararname, uluslararası antlaşmalar, Tüzükler, Yönetmelikler, Tebliğler, Genelgeler, Sirküler gibi yazılı kaynakların yanında, Örf ve Adetler gibi hukukun yazısız kaynakları da mevcuttur. Bir önemli yardımcı kaynaklarda yargı kararları ile bilimsel öğreti ve görüşler olarak ifade ettiğimiz  hukuksal doktrinlerde bulunmaktadır…

Bunların hepsi bir kenara konulacak ve ben bunu bu şekilde yaparım denilecekse, Allah sonumuzu hayır etsin…

Muhbirler mi Aranıyor?…

Geçtiğimiz haftanın diğer bir önemli haberi de, İstanbul Valiliği’nin Emniyet Müdürlüğü’nde görevlendirilmek üzere 39 ilçe kaymakamlığından her ilçeden en az 30 memurun belirlenmesini istemesi oldu… Milli Eğitim, Sağlık, Tarım, Nüfus, Tapu ve benzeri kamu kurum ve kuruluşlarından toplam 1170 sivil memurun ne kadar süre içinde ne yapacağı ise bilinmiyor…

Sendikalar hukuk devletinde böyle bir şeyin olamayacağını ve bu teşebbüsün devlet kurumlarında sanki ispiyonculuğun ve muhbirlik mekanizmasının kurulmak istenmesi olarak yorumluyorlar…

Bu da nereden çıktı böyle… Önce Hüseyin Çelik ardından Bülent Arınç…

AK Parti Genel Başkan Başdanışmanı, eski bakan ve milletvekili Hüseyin Çelik, kendi internet sitesindeki blogunda, çözüm süreci ve bugün yaşanan terör olaylarına ait görüşlerini paylaştı… 

Hüseyin Çelik; “Çok iyi niyetlerle ve büyük bir cesaretle başlatılan Çözüm Süreci, ne yazık ki katledilmiştir. Çözüm Süreci esasen başlangıç için iki şart getiriyordu:

1. Parmaklar tetikten çekilecek.

2. Tüm silahlı PKK’lı unsurlar ülke sınırlarını terk edecek.

Birinci şarta hem devletin silahlı güçleri hem de PKK uydu. Ancak silahlı PKK’lılar ülkeyi terketmek yerine gelip kentlere yerleştiler.

‘Çözüm Süreci’ni bozmamak adına ve tamamen iyi niyetle, valiler, kaymakamlar, savcılar, hakimler, polis, asker, jandarma ve korucular, PKK’nın yapıp ettikleri karşısında adeta elleri kolları bağlı sabrın sınırlarını zorlayarak beklediler.

PKK, ‘Çözüm Süreci’ni kendi lehine ama Kürt halkının aleyhine istismar etti. Gelinen nokta ise vahim… Siyaset inisiyatifi silahlara bıraktı!

Biz, bölgeyi ve bölgenin dinamiklerini bilen birisi olarak, 2009’dan itibaren olanları ve olabilecekleri, Bakanlar Kurulu’nda, AK Parti MYK’sında, MKYK’sında, AK Parti Ortak Söylem toplantılarında ve nihayet Çözüm Süreci konulu tüm özel toplantılarda yetkili arkadaşların, Sayın Başbakan’ın ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın huzurunda, bütün açıklığı ve netliği ile ortaya koyduk.

Zaman zaman kendisini Çözüm Süreci’nin romantizmine kaptırarak bütün fotoğrafı görmek istemeyen bazı yetkili arkadaşların ciddi tepkilerine de muhatap olduk. 2014’teki Afyon’daki AK Parti İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda benzer bir yaklaşım ve tutumla endişelerini dile getiren ve uyaran ciddi sayıdaki milletvekili, bu yetkili arkadaşlar tarafından tepkiyle karşılandı.

Ancak zaman, bizi ve konuyu bizim gibi gören AK Partili milletvekillerini haklı çıkarmıştır. Keşke yanılmış olsaydık da bugünkü manzara ile karşılaşmasaydık…” ifadelerini yazdı...

Birkaç gün geçmeden bu seferde Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, katıldığı bir televizyon programında önemli açıklamalarda bulundu…

Bülent Arınç, Dolmabahçe Mutabakatı ile ilgili “Dolmabahçe Mutabakatı'nda okunan metin hükümetin önüne gelmişti. Oturma düzeni dahil, kimin nasıl konuşacağı, taraflar o konuda anlaştılar. Cumhurbaşkanı'nın haberinin olduğunu biliyorum, tahmin ediyorum. Bana söylendiği kadarıyla Sayın Başkanımız da Sayın Yalçın Akdoğan'da gelişmelerden anında kendisini bilgi sahibi kıldıklarını ifade ettiler. Kaldı ki sanıyorum Mart ya da Nisan ayıydı, Sayın Cumhurbaşkanı'nı bu görüntüyü eleştiren bazı sözleri oldu. Bu sözlere ben hükümet sözcüsü olarak karşılık vermek durumunda kaldım. Oradaki bir cümlem "Sayın Cumhurbaşkanı bu gelişmelerden haberdardır” cümlesidir. Ben kendisiyle konuşmadım, Sayın Başbakanımızın, Sayın Yalçın Akdoğan'ın verdiği bilgilerden sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuda haberdar edildiğini ben onlara atfen söylüyorum. Herhalde onlar da yalan söyleyecek değiller. Dolayısıyla ben Sayın Cumhurbaşkanımız, bu işi başlatan, süreci takip eden birisidir. Belki kendisini yeterince bilgi verilmemiş olabilir ama bu konuda, akil insanlar heyetini kuran oydu, görevlendiren oydu. Bu işlerde de ben anı anına kendisine bilgi verilmeden bir şey yapılacağını zannetmiyorum. Böyle bir görüntüye girmeden önce, birkaç gün öncesinden 'biz şunu yapacağız' diye haberdar ettiklerini onlar söylediler." diye konuştu…

Hem Bülent Arınç hem de Hüseyin Çelik AK Parti’nin kurucuları… Önemli bakanlıklarda yıllarca bulundular…

Bu sarf ettikleri sözlerin siyaseten karşılığının ne olduğunun takip edilmesinde fayda var…

Bekleyip görelim…

 

Yazarın Yazıları