Muharrem ERGÜL
  • 06/03/2017 Son günceleme: 06/03/2017 17:55
  • 8.141

1995'li yıllar sevgili Kenan Işık ile Ankara'dan İstanbul'a dönüyoruz. "Uzun yolculuklar dostların muhabbetine renk katarmış" derler. "El hak" doğrudur.

Ankara-İstanbul otoyolunun keyfini yaşarken "niye bu hattaki tren ulaşımımız modernize edilmedi" diye de kendi kendimize sitem ediyoruz. Dadaloğlu'nun

"Arap otlar yakın eder ırağı,
Ferman padişahın dağlar bizimledir.
"

dizeleri dudaklarımızdan dökülüyor.

İnsanoğlu, yeni ulaşım araçlarıyla uzağı yakın etmiş, zoru başarmış, ulaşılamaz denilen yerleri yeniden keşfetmiştir.

Bir yandan ülkeler ve şehirler yeni yollar ve ulaşım araçlarıyla birbirlerine bağlanırken, kalabalıklaşan şehirlerdeki ulaşımda kolay hale getirilmeye çalışılmıştır.

Tabii ki tüm bunlara rağmen şehir içi ulaşımımız bugün hala istenilen "erişilebilirlik" kavramında hayli uzaktır.

Neyse sonra söz döndü dolaştı, İstanbul metrosuna geldi

O yıllar malumunuz, İstanbul'da ufak tefek metro çalışmaları var ancak, ihtiyacı karşılamaktan hayli uzak.

Yurt dışına gidenleriniz gayet iyi bilirsiniz Avrupa'nın en büyük kentlerinin trafik çözümü metrolarla sağlanabilmiştir. Londra ve Paris bunun en güzel örnekleridir. Doğu bloğunda da Moskava, metroyla trafiğini çözerek şehri yaşanabilir ve ulaşılabilir bir hale getirmiştir.

Kenan Işık ile bizde niye yok diye hayıflanıp duruyoruz.

Kenan Işık, metronun ve ulaşımında kültürel bir boyutta olduğunu anlattı ve sözü şöyle bağladı.

"Metro gelmeden önce kültürü gelmeli" dedi. Sonra ekledi. Tiyatro olarak bizim metro ve kültürüne bir katkımız olmalı. Bu katkının nasıl olacağını sordum.

Cevap çok netti. Metroyla ilgili bir oyun koyalım sahneye dedi.

Sonrası geldi. Gürkan Gür'ün yazdığı "Metro Canavarı" adlı oyunun Şehir Tiyatroları'nda seyirciyle buluşmasının önünü açtık.

Oyun çok ilgi gördü. Uzun müddet kapalı gişe oynadı.

Sonra, şunu bir birlikte gördük. İstanbul'da metro çalışmaları hızlandı. Her geçen yıl yeni hatlarla İstanbul gecikmiş metrosuyla, trafik çözümünün adresi oldu.

Şimdi sizleri biraz gerilere götürerek İstanbul'un ve İstanbullunun unuttuğu metro çalışmalarının tarihsel seyrine bir göz atalım.

Marmara sahilini setlerle genişletmeyi öneren Mühendis Eugene Henri Gavanda, 1869 yılında bir irade-i seniyyeyle Karaköy ve Pera (bugünkü Beyoğlu) bir metro yapma ve işletme imtiyazı tanındı.

Gavand; Paris, Londra ve İstanbul arasında mekik dokuyarak üç yıl süren ve hayli yoğun geçen görüşmelerden sonra şirketini kurdu 1872 yılında kurulan bu şirketin adı, "The Metropolitan Railway of Constantinople, from Galata to Pera" oldu.

Şirket çalışmalarına aynı yıl başladı. Tünel dünyanın iki numaralı metrosu olarak 17 Ocak 1875 tarihinde hizmete girdi.

İstanbul tünelinin açılışı kentte büyük bir olay oldu. Açılış töreni seçkin konukların Pera ile Galata arasında gidip gelmeleriyle başladı.

Tünel ve vagonlar sürekli modernize edilerek günümüzde hala en çok tercih edilen metro hatlarından biri olarak hizmetini sürdürmektedir.

O yıllarda İstanbul Tüneli'nin başarısı birkaç başka tünel projesinin ortaya atılmasına yol açtı. Her ne kadar bu projeler gerçekleşmemişse de İstanbul planlarının 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarındaki tasarımlarına ışık tutmaları bakımından kayda değerdir.

İstanbul tünelinin girişimcisi Gavand, 1876'da Osmanlı hükümetine yeni bir proje sundu. Bu proje İstanbul'u kuzeyden güneye kat eden ve büyük bir kısmı yeraltında olacak bir demiryolu projesiydi. Hattın tahmini uzunluğu 4 bin 300 metre olarak düşünülüyordu.

Gavand'ın o yıllarda gerçekleşmeyen bu projesi daha sonraki yıllarda birçok metro projesinin ilham kaynağı açısından son derece önemliydi. 1838 ile 1908 yılları arasında iki metro projesi daha gündeme geldi. 1890'da Eminönü'nü Kapalıçarşı'ya bağlayan, yani Gavand'ın projesinin bir kısmını kapsayan bir proje, imtiyaz isteğiyle birlikte Nafia Nezareti'ne (Bayındırlık Bakanlığı'na) sunuldu ancak reddedildi.

1902 yılında üç Amerikalı mühendis, Fredirik E. Strom, Frank T Lindman ve John A. Hilliker, Gavand'ın projesinin bir başka bölümünü tekrarlayarak, Sarayburnu ile Salacak arasında işleyecek bir metro projesi sundular. Bu projenin amacı Avrupa ile Asya arasında kesintisiz bir demiryolu bağlantısı kurmaktı.

Ne yazık ki bu projede o günün zor şartları altında gerçekleştirilemedi.

1875-1900 yılları arasında üzerinde çalışılan bu projeler o gün gerçekleştirilmiş olsaydı İstanbul'un trafiğini bugün çok daha az konuşuyor olacaktık.

Yaklaşık yüz yıllık bir gecikmeyle yaygın metro ağına kavuşmak için çalışan İstanbul, hem bir metro kültürüne kavuşacak hem de trafik canavarları da metro canavarına dönüşmeyecekti.

Birkaç kez metroya bindiğimde hep aklıma Kenan Işık'ın metro kültürü sözü geldi. Ne kadar haklıymış dedim. Metroları yapmak çok şey ama metroyu kullanmak daha birçok şeymiş!

İstanbul'un altı tünellerle raylarla, yeni yollarla döşenirken hem tarihsel miras geleceğe taşınıyor hem trafiğe yeni çözümler getirilmeye çalışılıyor. Ancak,

Hep söylüyorum bir şey unutuluyor, ihmal ediliyor, önemsenmiyor. O da kültürel boyutu, "Yolun, ulaşımın, metronun kültürel boyutu mu olurmuş?" diyenler metromuzu yüzyıl geciktirenlerden farksız olacaktır.

Benden söylemesi...

Yazarın Yazıları