Nuray AK
  • 14/04/2018 Son günceleme: 14/04/2018 15:15
  • 15.857

Bizler biliyoruz ki; hayat bir mücadele. Herkesin bir savaşı, gayesi var.

En küçük yaştaki bebekten tutun da en yaşlı nineler/dedelere kadar hep ama hep savaşmaktayız.

Kim bilir bunun adı belki de "Yaşamaktır". Evet, dostlar yaşıyoruz, elimizde hangi öykülerle hem de. Hepimizin ayrı ayrı yaşam mücadeleleri var bizim. Çünkü biz bazen engelliyiz, bazen sağlıklı. Bu tabiri sık sık yazıyorum evet, ama biliyorum ki artık bu kelime bizi acıtmaz. Engelli denmesi değil engellenmemiz için yapılanlar sıkar canımızı. Neyse şimdilik can sıkmayan konularla devam edelim hasbıhalimize...

Dostlar, dedim ya engel var bedenlerimizde tabi. Yaşamın neresine asılmalı ve savaşı hangi alanda vermeliyiz diye soralım mı kendimize? Çünkü biz bu tatlı mücadeleye baş koymaz ve istemezsek; kalbimizin ve sevdiklerimizin bizler için kurduğu güzel hayaller işe yaramayacak tek başına. Şöyle bir muhasebe yapıp eksiğimizi bulmalı ve yola öyle devam etmeli. Bize verilen bir yaşam, Yaratanımız tarafından kim bilir hangi becerilerle donatılmış bir emanet can... Dahası? Dahasına gerek yok, değil mi? Gerisi bize kalmış. Etrafımızda olana bitene kayıtsız kalmayarak, verilenlerin bize yaşattığı mutluluğa hamdederek, daha da fazlasına talip olduğumuzu Mevla’mıza dualarımızda arz ederek yola devam. Can tenden çıkıncaya dek yapacağımız/yapabileceğimiz öyle çok şey var ki dostlar... Kimseler bana aksini ispatlayamaz, çünkü ben de 22 yıldır ağır dedikleri cinsten engelliyim. Ama o ağırlığı kendi üzerimden ve sevdiklerimin yüreğinden kuşlar misali uçurmaya çalışmak en büyük gayem. Görmezden gelerek değil de içinde bulunduğum hali kabullenerek yaşama tutunmayı seçiyorum daima. Önüme sunulan fırsatlara hayır demiyorum. Kolay olmuyor tabi acı ve zorlukları elimin tersiyle arka yanıma bırakmak. Ama fani dünyanın bir gün kendi gibi faniliğinde boğulacak dertlerine takılıp kalmak çok akıllıca gelmiyor bana. Sizi sevenleri onların bin kat fazlasıyla sevmek, denizi seyretmek, yosun kokusunu içinize çekmek, gökyüzüne dakikalarca dalmak, baharda pembe güller koklamak, annenizle, kardeşlerinizle karşılıklı bir bardak çay içmek varken... Akıllıca değil acılarda boğulmak. 

Sağlık, en vazgeçilmezimiz bence. İnanın basit bir enfeksiyon anında insanın gözü dünyanın en sevimli hallerini dahi görmez oluyor. Eminim sizlerde de durum aynıdır. O sebeple ben derim ki; ilk olarak elimizdeki mevcut sağlığımızı koruyacak tüm tedbirleri alalım. Sağlıklı isek devamı için uğraşmak, bir hastalık veya engelimiz mevcutsa egzersizler,  ilaçlar, beslenmemiz, doğru nefes almak, engelimize has yapılması gereken her şey... İlerleyen yıllar böbreklerimizi, kaslarımızı-kemiklerimizi, akciğerlerimizi tehdit edebiliyor zira. "Doktor kontrollerimizi de yaptıralım"ı hatırlatıp bu can sıkıcı konuyu kapatıyorum dostlar.

Hayata asılmak, tutunmak hatta bazen zorunlu olarak hayatın bir yerlerinde görevli olarak bulmak kendimizi. Evet, iş-meslek diyorum dostlar, kimimize göre olsa da olur kimimize göre muhakkak geçim için şart olan olgu. Bu konu çok çetrefilli: Bunun eğitimi var, hadi  o iş alanında eğitildin bunun ulaşımı var, hadi işe yakın eve taşındın bunun iş yerinde her alana erişimi var(çalışma masası, yemekhane, wc vs.) varoğlu var... Ama her şey bir kısır döngü dostlar; engelli çalışmak ister, toplum gerekli hazırlıkları yapamaz, engelli talep eder sorumlular mazeretler üretir, engelli mecburdur çalışmaya yine işe başvurur, işveren topu devlete atar... Gördünüz mü uzayıp gidiyor bu kısır döngünün dönmeleri! Dostlar doğru arz - talep dengesini yakalar ve o arada kendimizi oldukça donanımlı yetiştirmeye çalışırsak her konuda, inanın sonuca ulaşmamak mümkün değil. Hızlı bir şekilde toplumumuz artık daha duyarlı ve aşinalık kazanıyor beraber ve gayet rahat yaşayabileceğimiz dünyaya. 

22 Nisan tarihinde yapılacak EKPSS bu yıl (Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı). Ne dersiniz hayalini kurarak çalışmak bile güzel, değil mi? Hayırlısıyla kim katılır kim kazanır ve memuriyete atanır bilemeyiz, şimdiden muvaffakiyetler dilerim tüm dostlara.

Engelli olup işe yaramak, iş sahibi olmak, üretmek ve para kazanmak bu ay olacak sınav sebebiyle yazmak istediğim, umutlu ve azimli olma hallerinden sadece birisi... Tüm insanlık için öyle çeşit arz ediyor ki, sınav türleri, herkesin mücadelesi ayrı ayrı... Belki sevdiklerinizle yol ayrımındasınız, belki sağlığınız artık asla düzelmeyecek, belki evladınız sizi manen yaraladı yahut annenizi-babanızı ellerinizle kara toprağa verdiniz... Bilemem ki ne yangınınız var yüreğinizde... Ama adı ne olursa olsun tam sadrınızda - bağrınızda duyduğunuz/duyduğum ateş aynı daima... Bunu anlayabilirim.

Dostlar peki onca dert ve dalavereler bitmez ise? Yine de ümit edip gayret gösterecek miyiz? Bu gücü kendimizde bulabilecek miyiz? Sağımız-solumuz karanlıksa, tüm hayırsız-vefasızlar bizdeyse, geçim zorsa, vatanımız saldırı altındaysa, korkular tüm benliğimizi kapladıysa, elimiz-kolumuz bile kalkmıyorsa yarınlar için... Ne olacak?

İnancımız ne buyuruyor bu konuda?

Üzüntü Kuran-ı Kerim'de sadece nehiy (yasak) olarak gelmiştir, Allah-u Teâlâ’nın şu sözündeki gibi: "Gevşemeyin ve üzülmeyin”. Veya olumsuz gelmiştir:"Onlar için korku yoktur onlar üzülmezler de”.

Bunun sırrı ise şöyle açıklanır maneviyat büyüklerimizce:

Üzüntü şeytanın en sevdiği şeydir; Âdemoğlunun yolunu yarım bırakması ve devam ettiği şeyi durdurması için üzülmesini ister...

Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem:

"Allah’ım üzüntü ve endişeden Sana sığınırım" buyuruyor.

Bu konuda  İbnü'l Kayyum şöyle diyor: 

“Üzüntü; kalbi zayıflatır, azmi kırar, iradeye zarar verir.” 

 “Şeytana mü'minin üzülmesinden daha sevimli bir şey yoktur.”

NASIL BAŞARACAĞIZ!!!

Sevinç nasip olduysa hemen aklımıza üzüntüleri getirmeyecek ve anın tadını çıkaracağız

Aklımızı karamsarlıkla doldurup bozmayacağız

Başardığımızda gururlanıp bozmayacağız

Başkalarının başarısını,  çürüterek bozmayacağız,

Bu günümüzü, dününüze bakarak (geçmişe takılarak)  bozmayacağız,

Şu anki halimize bakıp Allah’ın biz (daha) ondan istemeden bile birçok şey verdiğini göreceğiz;  güveneceğiz O’na, muhakkak ki Allah bizin istediğimiz bir şeyi ancak ondan daha hayırlısını vermek için bizden engellemiştir diyeceğiz

Belki de biz uyurken semanın kapıları bizim adınıza defalarca çalınıyordur; yardım ettiğimiz bir kul, sevindirdiğimiz üzgün bir kişi, sıkıntısı olup da rahatlattığımız bir kişi tarafından.

Hayır işlerini kesinlikle küçümsemeyin!

İbnü's Sadi Rayallahü Anh şöyle diyor:

“Hayat kısadır onu endişe, keder ve üzüntü ile kısaltmayın. Hepimiz yolcuyuz. Hiçbir dert, dünyaya gelirken beraberimizde gelmedi. Bizimle beraber de gitmeyecek.”

Bundan dolayı; sevinip, müjdeleyip, olumlu olup, Allah'a hüsn-ü zan besleyip, Allah’tan gelene güvenip ve sadece O'na tevekkül edip yola devam edersek; işte o zaman, her durumda mutluluk ve rıza bulacağız. Bu sinerjiye taaa gönülden hep inandım ben. Bizler belki de Rabbimizden özel görevler almış kullarız. Bu hayata etrafımızdakilere mutlu olmayı, kanaatkâr olmayı, sabrı öğretmeye geldik. Daha çok sevmeyi, dostluğu, yardımlaşmayı, vefayı, aşkı, masumiyeti hatırlatmaya...

Hep beraber başaracağımız huzurlu günlere, selam ve duam ile... Baki Huda’ya emanet olunuz...

"Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak...

Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak."

                                                           M. A. ERSOY

Yazarın Yazıları