Muharrem ERGÜL
  • 25/11/2015 Son günceleme: 25/11/2015 11:01
  • 6.145

Her iki ismi de yakından tanıyorsunuz sanırım... Hiç şüphesiz saygın iki sanatçı...

İkisiyle ilgili iki olayı sizlerle paylaşarak, zihinlerimizin arkasındaki şartlanmışlıklarımızı gündeme taşımak istedim.

Hep söylerim... Konuştuklarınız neyse ama yazdıklarınız size kalıcı sorumluluklar yükler. Yazdıklarınızla toplum sizi gökyüzüne de çıkartır, yerin dibine de batırır. Her aklına geleni herkes elindeki cihazla sosyal medyada paylaşırsa, sonucu da kendine 'bumerang' gibi döner. Melek Baykal'dan başlayalım önce... Yılların deneyimli tiyatro sanatçısı... Televizyon dizileriyle de evimize giren bir sanatçı... Toplum onu çok da sevmiş üstelik... Amma velâkin... Ta ki, aşağıda okuyacaklarınıza kadar...

Melek Baykal, bir program çekimi için Yozgat'a gider. Orada bulunan 'Hayri İnal Konağı'nı ziyaret eder ve ziyaret esnasında çektiği bir fotoğrafın altına şu şekilde yazarak, bunu sosyal medyada paylaşır:

"Konağın duvarında konağın gerçek sahipleri Hayri İnal ve ailesinin resimlerini gördüm. Gözlerime inanamadım. En az yüz sene önce çekilen resimlerdeki hanımefendiler son derece medeni bir tavır ve kılık kıyafetleriyle bana gülümsüyorlardı. Sonra kafamı sola çevirdim. Gördüğüm manzara yüzelli sene sonra geldiğimiz noktaydı."

Melek Baykal'ın 'geldiğimiz nokta' dediği ziyaret sonrası konağın kapısında, konağın bugünkü çalışanları olan başörtülü hanımların da arasında bulunduğu bir grupla çekilen fotoğraftı. Vah Melek Baykal vah... Yazıklar olsun! Bir sanatçı, bu tür ayrımcı bir düşünceyi içinde bile barındıramamalıydı. Doğrusu, bir erkek olarak ben çok rencide oldum; bunu okuyan bir kadın nasıl rencide olmasın?

Mesele ne kıyafet ne de başörtü... Mesele insanımızı ayrımcılığa tabi tutmak… Ayrımcılık konusunda Melek Baykal tam tersi bir yaklaşımda da bulunsa yine aynı şeyleri yazardım. Neyse, Melek Baykal'ın bu sözleri kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu. Melek Hanım özür diledi filan... Kaç para eder böyle bir özür? 'Bir çuval incir berbat oldu' bir kere... Eskilerin dediği gibi "Bad-el harab-ül Basra (Basra harap olduktan sonra)"...

Melek Baykal bana geçmişte yaşadığım ve bence çok can yakıcı bir olayı hatırlattı. Yeni nesil hatırlamaz, yaşayanlar bilir.

28 Şubat post-modern darbesinin etkilerinin sürdüğü 2005'li yıllarda, darbe vesayeti başımızın üzerinde Demokles'in kılıcı gibi duruyordu. O günlerde uzun yıllardır birlikte çalıştığım sanatçı Kenan Işık'la bir nikâh vesilesiyle Harbiye Orduevi'ne gidecektik. Ben Belediye Başkanı olarak, o gece yapılacak olan nikâhı kıyacaktım. Kenan Işık da nikâh şahidi olacaktı. Ben eşimle birlikte gelmiştim. Güvenlikten önce ben geçerek, kendimi tanıttım. Beraberimde olanlar kapıdan daha rahat geçer diye düşündüm. Kapıda görevli subaylar ve askerler, nazikçe beni içeri aldılar. Arkamda eşim ve Kenan Işık, içeri girebilmek için güvenlik kabininin önünde hazır bekliyorlardı. Tam eşim kapıya yöneldiğinde, kapıda görevli olan asker, eşimin başörtüsüyle içeri giremeyeceğini söyledi. Ben içeride, eşim dışarıda kaldı. Israr etmeme rağmen mümkün olmadığı belirtildi. Nöbetçi subaya da konu aktarıldı ancak bir sonuç alınamadı. Ben dışarıya, eşimin yanına çıktım. Kısa bir tartışma yaşandı. Tam o esnada Kenan Işık devreye girdi: "Bu düğün benim bir akrabamın düğünü ve bu Hanımefendi düğün davetlimiz... Ben de nikâh şahidiyim... Belediye Başkanı olan eşi de nikâhı kıyacak kişi... Madem bu Hanımı içeri almıyorsunuz; biz de içeri girmiyoruz ve burayı terk ediyoruz! Yazıklar olsun size..." dedi.

Ter rüzgârların estiği o günlerde bir sanatçı, dik bir duruş sergiliyordu. Kenan Işık o gün, yasakçı zihniyete karşı durarak, unutulmaz bir ders veriyordu. Tarih ve insanlık, bu tür davranışları asla unutmaz!

Hangi gerekçeyle olursa olsun, toplumun bir kesimini diğer kesime üstün görme anlayışı, insanlık dışı bir anlayıştır. Kadını kadından, erkeği erkekten ayıran anlayış, insanlık dışı bir anlayıştır. Sırf farklı düşündüğü ve farklı inandığı için ötekileştirilen anlayış, insanlık dışı bir anlayıştır.

İşte... Her gün çokça örneğini gördüğümüz ayrımcılık düşüncesi, bünyemizde büyük hasarlar oluşturmaktadır.

Bugünün Melek Baykal'ı... ve dünün Kenan Işık'ı... İki sanatçı ve iki gerçek...

Hoşumuza gidip gitmemesi bir kenara; hangisi daha insani? Elinizi vicdanınıza koysanız da koymasanız da durum değişmez!

Eskiden, "Eller aya, biz yaya gidiyoruz" derdik... Sahi, eller aya da Melek Baykal nereye?

Tüm bu anlattıklarıma karşın değişmeyecek bir gerçek var, biliyor musun dostlar... Ayrımcılık yaptığı için eleştirdiğimiz Melek Baykal'a eğer bir gün gelir de ayrımcılık yapılırsa, onun hakkını korumak da yine bizlere düşecek.

Kalın sağlıcakla...

Yazarın Yazıları